Özellikle düşme adayı 3 takımın sergilediği kötü performans nedeniyle, sezonun bitimine haftalar kala (yönetimin koyduğu “saçma” hedef nedeniyle) hedefsiz kalan ve “öylesine” maç yapan Gençlerbirliği’nde, teknik direktör Mesut Bakkal, genç oyunculara yeteri kadar forma şansı tanımadı.
Oysa 2 yıldır birçok kişiden çok olumlu sözler işittiğimiz kaleci Ubeyd, ilk devre güzel gollere imzasını atan Berat, “kumaşı iyi” dediğimiz Taylan ve özellikle sezonunun ilk yarısında yaptığı kritik asistlerle takımı ve yönetimi ipten alan İrfan Can gibi oyuncuların hem tecrübe kazanması, hem de gelecek sezon ki durumlarına karar verebilmek adına, bu maçlar bulunmaz nimetti.
Dahlin’in gidişinin ve Ramazan’ın sakatlığından sonra kalede bir türlü güven vermeyen Ferhat’ın banko oynaması ve akabinde oldukça kötü bir sezon geçiren ve bol top kaptırarak savunmayı zor durumda bırakan formsuz Gosso’nun kaptan olarak ilk 11’de sahaya çıkması, takımın gücünü zayıflattı.
Şampiyonluk adayı olan ve haliyle “gazlı” oynayan Galatasaray karşısında Alkaralar, önceki haftalara göre daha istekli ve arzuluydular. Çok uzun yılların en iyi forvet hattına sahip olan ekibimizde Hleb, Stancu ve El Kabir’in dönüşümlü olarak pozisyona girme çabaları, defansta Ahmet ve Ferhat Görgülü’nün isabetli kesişleri, Uğur’un güzel çıkışları ve Petrovic’in top tutup ileri yönlü pasları oldukça göz doldurucuydu. Buna karşılık oyunu bizim sahaya yığmaya çalışan Sarı-Kırmızılıların son vuruştaki beceriksizlikleri işimize geliyordu.
İkinci yarının başında orta sahanın düşmesi, Gosso ve Hlebi’in yorulması, Uğur’un da ileri çıkışlarla sol kanadı boş bırakması, Yasin’in bol bol o kanattan pozisyon yaratmasını sağladı. Umut’un kaçırdığı inanılmaz golden gol pozisyonundan sonra Sneijder’in kaleyi bulan ilk şutunda Özkan’ın da inanılmaz hatasıyla top fileleri buldu.
Golden sonra Galatasaraylılar skoru koruma çabasıyla genel olarak geriye çekildiler. Bu arada oyuna giren İrfan, oyunu ileri sürüklemesi ve güzel paslarıyla hepimizin aklına “ilk yarı neden oynamadı” sorusunu getiriyordu.
90+5’de Semih’in topu sektirdiği an, Tanıl Abi ile “gol” diye ayağa fırladık, çünkü top Stancu’ya geliyordu ama vuramadı ve televizyonu kapattık.
Maçın ardından birbirimize, “ah o saçma golü yemeseydik” ve “ah Stancu o golü atsaydı” dedik.
Maçın tek güzel yanı ise, her iki taraf için de zaman zaman hatalı kararlar verse ve Melo için kartını bir türlü çıkartmamış olsa da, hakemin genel olarak Hegemonya baskısından ezilmeyip gördüğünü çalmış olmasıydı.