Urallarda maçı izlemek için buluşup, televizyonun karşısına geçtiğimiz an ilk dikkat ettiğim şey, tribünlerde çok az seyircinin olması ve belki de daha önemlisi neredeyse hiç tezahürat yapılmamasıydı. Passolig Rize tribünlerini de vurmuştu. Aklıma bir sonraki hafta Bursaspor ile oynayacağımız maçta Ankara 19 Mayıs tribünlerinin nasıl olacağı geldi. Zira Gençlerbirliklilerin büyük bir çoğunluğu Passolig’i protesto edeceklerini açıklamışlardı.
Geçen sezon devre arasında takıma katılan İsveçli Dahlin kaledeydi. Geçen sezondaki gibi sağ bek Hakan Aslantaş, sol bek Tosic ve ortalarında Ahmet’in yanına 1990’lı Hikmet Balioğlu eklenmişti. Defansın önünde yine geçen yıl olduğu gibi Doğa ve Gosso vardı. Orta sahanın sağında, geçen sezon pek fazla forma şansı bulmayan Mervan, ortada Nizamettin Çalışkan ve solda Erzgerbirge Aue’dan alınan 1988’li Guido Koçer bulunuyordu. En önde ise alıştığımız gibi Stanku.
Son 2 sezonda ortanın ortasında oyun kurucusuz oynayan bir takım olduğumuz düşünülürse, yönetim bir kere daha bu bölgeye herhangi bir transfer yapmayarak bizi yanıltmadı. Bu yüzden maç başladığında sürekli kanatlardan gol pozisyonuna girmeye çalışıyorduk. Rize ise genelde Lualua ile pozisyona girmeye çalışıyor ama pek de etkili olmayı başaramıyordu.
31. dakikada Stanku - Gosso paslaşmasının ardından sağ kanattan içeri hareketlenen Guido topla buluştu ve sola doğru kayıp kaleye şutunu çekti. Kale direği dibine doğru giden top, kontrpiyede kalan Serkan’ın bakışları arasında ağlarla buluştu.
Golden sonra Alkaralar geri çekilmeye ve rakibini kendi sahasında kabul etmeye başladı. Böylece biz de televizyon karşısında her an gol yiyebileceğimize kendimizi alıştırmaya başladık. Nitekim, 41. dakikada Ali Adnan’ın güzel şutunu önce Dahlin ardından direk önledi, bir dakika sonra ise yine Ali Adnan’ın bu sefer çaprazdan şutunu çizgi üstünde Ahmet son anda çıkartmayı başardı.
İkinci yarının başında ortada bir oyun seyrettik. 54. dakikada ise Tosic’in soldan yaptığı ortaya Guido’nun güzel kafası, önce kalenin sol, ardından da sağ direğine çarparak dışarı çıktı. Bu pozisyondan sonra Guido’nun golü kokladığını düşünmeye başlayarak morallendik.
7 dakika sonra Hakan Aslantaş’ın hatalı geri pasını Holosko’nun kapması ve iki defans oyuncumuzun birden aynı oyuncuyu kapatmaya çalışırken Ümit’i ceza alanı içinde unutmalarıyla birlikte topu filelerimizde gördük. Oldukça acemice bir gol yemiştik.
Bu golden sonraki en önemli pozisyon ise, hiç şüphesiz, Tosic’in sol kanattan, yerden yaptığı ortayı Stanku’nun, kayarak gelen kaleci Serkan’ın üzerinden nefis bir şekilde aşırtarak filelere göndermesine rağmen, Volkan Bayarslan’ın “öncesinde faul var” diyerek iptal etmesiydi. Oysa pozisyonda, bariz bir şekilde uzaktan yakından hiçbir şey yoktu.
Sonrasında maç 1-1 sona erdi ve Gençlerbirliği sezona hiç değilse 1 puanla başlamış oldu. Maçta takımın arzulu olması ve hem Guido’nun hem de Stanku’nun gol yollarındaki girişkenlikleri moral vericiydi. Fakat defansta yaptığımız bariz hatalar ve üst üste üçüncü kez orta sahada bir oyun kurucumuz olmadan sezona başlamamız moral kırıcıydı.
Umarım, maçın kadrosunda yer alınmayan Romen orta saha oyuncusu Antal iyi bir oyun kurucudur da, ileriki maçlarda kanatlarına önlem alınınca, gol pozisyonuna giremeyen kötü bir takım haline gelmeyiz.