Şüphe yok ki ligin başlaması için aşılması gereken otuza yakın gün varken, teknik heyet de transferde kamp performansının belirleyici olacağını belirtmişken; dolayısıyla aktif bir transfer hareketliliği içerisindeyken bir sezon öncesi yazısını kaleme almak için erken. Ancak hem futbolsuz geçen Ankara sıcaklarının getirdiği atıllığı atma hem de debdebeli geçen transfer döneminde takımın kazandığı yeni çehreye bir ışık tutma adına beraber yola koyulalım istedim.
Gidenlerle başlayalım. Zec, Oktay, Ante kontrantları sonlandığı için; Serkan Kurtuluş ve Ekigho ise transferleri sonucu takımdan ayrılan isimler oldular. İlk sezonunda sakatlandığı Kayserispor maçının ardından o seviyeye tekrardan çıkamayan Zec'in bir kayıp olduğu fikrinde değilim. Hakeza Oktay da transfer sezonunu bir kenara bırakırsak hiçbir zaman takımın değerli bir parçası haline gelememişti. Ante'nin gidişi ise her transfer döneminde birilerinin ardından hasretle bakmaya alışmış Gençlerbirliği taraftarının bu sezonki sebebi oldu. Çok nitelikli bir stoper olmasıyla değil; fakat hem potansiyelinin tamamını istikrarlı bir şekilde sahaya yansıtması hem de taraftar ve kulüp nezdinde gördüğü saygı ve sevginin büyüklüğü Ante'yi bu sezonun en büyük kaybı haline sokuyor. Elli kere yazdığım için uzun uzun yinelemeyim; ancak Radkov transferindeki saçmalıkların sonucu olarak Ante'ye veda edilmesi bu ayrılıkta hüzünden öte öfkeyi hakim kılıyor.
Bir iç transfer olan Gosso'yu dışarıda tutarsak, bu sezon yapılan 5 transferin -Hikmet, Antal, Taylan, Guido ve Orhan Gülle- yaş ortalaması 22.8; takımdan ayrılan Zec, Ante, Oktay ve Serkan Kurtuluş'un ise 27 idi. Slovenya kampında takımla birlikte çalışan 5 Hacettepe oyuncusundan da -Ahmet Oğuz, Halil İbrahim, Çağrı, Berat ve İrfan Can- kadroya dahil olabilecek isimleri düşününce bir önceki yıla kıyasla son derece gençleşmiş bir oyuncu topluluğuyla çalışılacağı aşikar. Bu kadro yapılanmasındaki en büyük handikap bariz bir şekilde tecrübesizlik. Orhan Gülle -ve Hikmet'in 197 dakikalık yetersiz geçmişi- haricinde bu oyuncuların hiçbiri Süper Lig tecrübesine sahip değil. Tecrübesizliğin yanı sıra daha alt kategorilerden veya seviyelerden gelen bu oyuncuların Süper Lig'in zorlu koşulları altında gösterecekleri yeterlilik de ciddi bir teste tabi tutulacak. Yine de enseyi karartmaya gerek yok; içimize umut serpecek sebepler de mevcut. En önemlisi teknik direktör ve bu oyuncu topluluğu arasındaki muhtemel kimya uyumu. Mustafa Kaplan hakkındaki bir dünya entrika söylentileri ve kötü şöhretine karşın kesinlikle ve kesinlikle yıllardır "Gençlerbirliği Teknik Direktörü" sıfatıyla anılmayı arzulamış bir isim. Antrenörlük becerileri ve kişiliği hakkında zaman geçtikçe yetkinleşeceğiz; ancak sözünü ettiğim arzu neticesinde tutkusu, coşkusu ve azminden sual olunmaması gerektiği kanısındayım. Kaplan'ın elindeki bu genç oyuncu topluluğu da olgunluğu, akilliği değil; coşkuyu, hevesi örgütlemeye yatkın bir topluluk. Bu oyuncu topluluğu ve teknik direktör karakterlerinin bileşimi Gençlerbirliği'ni başarıya götürecek iştahlı, inatçı, savaşçı kimyayı sağlayabilir.
Vaslui forması altında geçirdiği son iki sezonda 20 gol atıp 16 asiste imza atan Antal ve potansiyelinin son derece yüksek olduğu söylenegelen Taylan transferler arasında en öne çıkanlar. Ante'nin yerini doldurması beklenen Hikmet de son iki yılda Manisaspor'da düzenli forma giyerek PTT 1.Lig'in gözde stoplerinden biri haline geldi ve Süper Lig seviyesine hazırmış izlenimi veriyor. 2014-15 sezonunun -şu ana dek- en yüksek bonservis bedellisi Guido ise tamamen bir kapalı kutu. Gözden çıkarılan 800.000 Euro'luk bonservis bedeli ve 2.BundesLiga'da sergilediği 3 gol 6 asistlik performansı Guido'ya yönelik iyimser bir yaklaşımın vesilesi olabilir. Orhan Gülle ise "ya tutarsa" kabilinden bir transfer. Genç yaşı ve müzmin sakata dönüşmeden önce umut vaadeden bir oyuncu konumunda olması bu kumarı anlaşılır kılıyor.
Ante'nin kaybı haricinde şu ana dek iyi bir transfer dönemi geçirdiğimiz kanısındayım. Gosso'yu kaybetmeyip; Antal gibi hem performansı hem videoları olumlu referans veren bir yabancı oyuncu ve Taylan ile Hikmet gibi potansiyelli iki genç ismi transfer ettik. Fakat hamlelerimizin tamamını tüketmiş değiliz. İlk olarak Jimmy'yi -ertesi yıl bonservissiz kulüpten ayrılacağını sineye çekerek- elde tutmak gerekiyor. Ki Olympiakos gibi bir devin teklifini kabul etmeyen Jimmy'nin de bir kaçış planı içerisinde olmadığını söylemek mümkün. Geçtiğimiz sezonun ikinci yarısında nihayet olgun bir futbolcu emareleri göstermeye başladı ve yeteneklerini yarar sağlayacak şekilde kullandığında Süper Lig'de ona ihtiyaç duymayacak tek bir kulüp yok. Öte yandan Erciyesspor'un kamp kadrosuna dahil etmemesi üzerine Gençlerbirliği taraftarını bir Vleminckx heyecanı sarmış gidiyor. Bense Vleminckx'ten daha elzem bir forvet arkası 10 numara ihtiyacımızın olduğu kanaatindeyim. Önümüzdeki sezon da 4-2-3-1'e devam edeceğimiz bilgisini Mustafa Kaplan'dan almıştık. Kaplan'da selefleri Diyadin ve Özdilek gibi defansın önündeki ikili orta saha bloğunu Gosso, Doğa, Özgür gibi önlibero menşeili oyunculardan oluşturacaksa, bu oyuncuların yetersiz kaldığı teknik ve yaratıcılık departmanında fark yaratacak bir isme ihtiyaç var. Hatırlayalım, Metin Diyadin'in takımı rakiplerinden hemen her zaman çok daha fazla topla oynayıp, oyunu rakip yarısahaya hiç zorlanmadan yıktığı halde pozisyona girme noktasında "sefil" bir haldeydi. Antal'ın da Taylan'ın da o bölgede görev alabileceğini biliyoruz; fakat Antal yaratmaktan öte yaratılanı değerlendirmeye yönelik bir "ikinci forvet/shadow striker" özellikleri taşımasıyla, Taylan da Bucaspor'daki gol/asist istatistiklerinin yetersizliği ve -okuduklarımızdan hareketle- oyunun her iki yönüne de duyarlı çift yönlü bir göbek oyuncusu/box to box midfielder görünümü sunmasıyla aradığımız nitelikleri barındırmaktan uzaklar. Pozisyon dışı oynayacak Jimmy, Petroviç, Tomiç gibi isimlerin de o bölgede yetersiz kalmaları muhtemel. Bu noktada hem Uğur'u kazanmak hem de takımı birkaç seviye yukarıya çıkaracak Batalla, hiç olmadı geçtiğimiz sezon Eskişehirspor'da oynayan Jorquera seviyesinde bir forvet arkası transferine kaynak yaratabilme ihtimali nedeniyle Tosiç'in satışı bir seçenek olarak düşünülebilir. Son ihtimal olarak topa sahip olmanın birinci öncelik olduğu iç saha maçlarında Gosso veya Doğa'yı, oyun kurucu becerilerine sahip Petroviç veya Nizamettin'le eşleştirmek de bu noksanı bir ölçüde giderebilir. Transferlerin tamamlanmasının ardından bu "neyi, nasıl oynayabiliriz" konusuna bilahare döneriz.
*Transferler arasında Slovenya'daki kamp kadrosuna dahil edilmeyen Ersel'i göstermedim.
**Guido'nun transferine ilişkin rakam Transfermarkt'tan alındı. Yine aynı sitede yer alan bilgilere göre Taylan için 500.000 Euro, Ersel için 120.000 Euro ödendi. Antal için herhangi bir bonservis bedeli ödenmezken, Hikmet'in bedeline dair sitede bir bilgi yer almamakta.