Beni bilenler bilir, ben seyahatlerde hep en ön koltuklarda oturarak seyahat etmeyi severim. Gittiğim yerleri daha net görmek birinci nedenimdi. Arkada içilen sigara dumanlarından rahatsızlığım ise ikinci nedenim. Önde oturan teknik kadroyla sohbet etmek ise en güzel nedenimdi.
Ancak bu durum Avrupa Kupaları ve Milli takım seyahatlerinde sekteye uğrardı. Çünkü ön koltuklar hentbolun ilk yıllarından 90’lı yılların ortasına kadar her an bizim ve hentbolun yanında olan, hentbolun gelişmesine büyük katkılar sağlayan büyük spor yazarları ve gazetecilerle doluydu. Her an derken gerçekten her an. Antrenmanda, maçta, seyahatte.. Okul maçlarında, bölge maçlarında, fakülte maçlarında, kulüp maçlarında, milli takım maçlarında..
Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü’nün otobüsü ile ilk Balkan Şampiyonasına giderken, Eskişehir Eti Bisküileri takımı Avrupa Kupalarında üçüncü olurken, Erkek Milli takımımız ilk kez Güney Kıbrıs’la maç yapmaya giderken, ilk Akdeniz Oyunlarına giderken, Atatürk Spor Salonunda 5.000 kişiye karşı erkek takımımız ilk kez Balkan Şampiyonasında üçüncü olurken ve bunlar gibi daha bir çoklarında. Bu gibi örnekler o kadar fazla ki, yazmakla bitmez.
Bu insanlar hep bizimleydiler. İyi maçta, kötü maçta… İyi günde, kötü günde.. Hep destek, tam destek oldular. Bizleri gazete sayfalarına, TV kanallarına haber yaptılar, program yaptılar. Ertesi günün maç duyurularını, yıldızlama ve atılan gollerle birlikte yaptıkları maç değerlendirmelerini, haftanın yedisini, maçtan enstantaneleri, demeçleri hep bu insanlardan okuduk ve izledik. Ve çok mutlu olduk, daha çok motive olduk, daha iyisini yapmak istedik.
Tercüman’dan Yusuf Yalkın, Milliyet’ten Zeki Çöl, Selçuk Mumcu, Ayşe Yeşin Dinler ve Ali Tanrıyar, Hürriyetten Neşet Özmen, Güneş’ten Turhan Kardeş, Ersin Uysal, Mustafa Kefkef, TRT’den İhsan Doğan, Barış’tan Tayfun Bayındır, Yeni Asır’dan Serdar Yereli, Bulvar’dan Gürhan Gürer, Anadolu Ajansı’ndan Arif Arı ve şimdi Habertürk’te yazan Tayyar Sümen.. Hatta Sabah’tan Hıncal Uluç.
Güçlü kalemleri ve güçlü kişilikleri, hentbola da güç veriyordu. Yazdıkları ve söyledikleriyle..
Şimdi tüm hentbolculara soruyorum. Siz hangi maçtan önce maçın favorisini öğrendiniz? Siz hangi maçtan sonra “Yarın gazeteler ne yazacak acaba?” dediniz. Siz hangi maçtan sonra gazeteyi elinize aldığınızda “Bana da üç yıldız vermişler!” diye hayıflandınız. Siz hangi maçtan sonra, “Yine mi pivot resmi koymuşlar!” diye şikayet ettiniz?. Siz hangi hafta Haftanın Panaromasını gördünüz? Gol Kralı veya Gol Kraliçesi kim olmuş okudunuz mu? Veya daha güzel bir örnek vereyim. Siz iki hentbolcunun evlilik haberinizi büyük gazetelerden öğrendiniz mi?
Ben biliyorum, biz biliyorduk. Çünkü bütün bu yazdıklarım benim elimde olan küpürlerden okuduğum yazarlar ve yazılar. Ya da TV’den haberlerde izlerken VHS videoya kaydettiğimiz kasetlerden biliyorum. Bunlar sadece bende olanlar. Ben eminim birçok arkadaşta daha başka isimler, başka yazılar ve videolar vardır.
Yani fena mı olur? Mehmet Demirkol Hentbol mühendisliğinden bahsetse, Güntekin Onay Avrupa Hentbolunu konuşsa, Cem Dizdar Hentbolun felsefesini açıklasa, Bilgin Gökberk farklı açıdan baksa, Caner Eler bir maçı yorumlasa, Şevket Furkan Erbay bir maçı anlatsa, Spor Servisi gibi bir hentbol programı olsa…Fena mı olur? Ya da Yusuf Yalkın ve Zeki Çöl tekrar yazsa..
Voleybol ve basketbolda büyük zaferler kazanılıyor. Anlatılacak ve yazılacak çok hikayeleri var. Anlatacak ve yazacak da çok isim, çok yazar, çok zaman, çok program. Bizimde hikayelerimiz olsun. Bizimde güzel hikayelerimiz olsun. Şu büyük kupanın bir ucundan bir tutalım hele, bakın bakalım o zaman bu isimler bizi yazacaklar mı, yazmayacaklar mı!.
Haydi artık, biraz sesinizi duyalım. Ben bu kadar yanınızdayken sesinizi zor duyuyorum onlar nasıl duysunlar!.. Haydi artık, daha çok, daha çok, daha çok çalışın. Bu isimlere sesimizi duyurasıya kadar. Bu isimler, diğerleri, Avrupa sesimizi duyuncaya kadar.
Saha içinde, saha dışında.. Onlarla barışıncaya kadar.En çok da kendimiz kendi sesimizi, içimizdekilerin sesini duyana kadar!!! Çalışın, çalışın, çalışın!…
Ben arka koltuklarda oturmaya razıyım, yeter ki ön koltuklar bu gibi insanlarla dolsun..