Klasspor - Özhan Yüksel - Hedefsizlik ve Mehmet Özdilek Krizi yazısı

Site İçi Arama


HEDEFSİZLİK VE MEHMET ÖZDİLEK KRİZİ

6288 Okunma


Geçenlerde Mehmet Ali (Çetinkaya) Abi, Gençlerbirliği'nin yakın geçmişindeki transfer politikasını irdeleyen bir araştırma yazısı yayımladı. Yazı, verilerle de şüpheye mahal bırakmayacak şekilde desteklendiği üzere, "İlhan Cavcav'ın, dolayısıyla Gençlerbirliği'nin çok iyi bir transfer stratejisine sahip olduğu, ucuza aldığı oyuncuları yüksek kar elde ederek satma başarısı gösterdiği" argümanını yanlışlayan bir sonuca varmakta. Bu yazılar aracılığıyla ulaştığımız kesim belli, dolayısıyla çoktan okumuş olsanız gerek; ancak hala okumadıysanız öncelikle o yazıya göz atmanızı salık veririm. Benim aynı yazı aracılığıyla ulaştığım bir başka sonuç ise İlhan Cavcav'ın kimi transfer dönemlerinde ciddi meblağları gözden çıkardığı, dolayısıyla bir başka ezber sayılabilecek olan "İlhan Cavcav para harcamaz" ezberini de erittiği şeklinde. Keza 2010-11 transfer sezonunda 6.35 milyon euro -ki Shane Smeltz, Cem Atan, Erdal Kılıçarslan gibi bazı oyuncuların bonservis bedelleri dahil değil bu rakama-, 2012-2013 transfer sezonunda ise 4.58 milyon euro harcanmıştı. Bahsi geçen durum pozitif bir esinti taşıyor gibi gözükse de, yıllardır bir türlü başarının kıyısından köşesinden geçilemediğini gözönüne getirirsek, hala ortada bir çıkmazın olduğunu da kabul etmek durumundayız. Bu da harcanan paranın, yapılan yüksek ölçekli transferlerin altındaki temel motivasyon kaynağının sorgulanmasını beraberinde getiriyor. Ee hal bu ya, para harcıyorsanız, doğal olarak o parayı nasıl harcadığınız sorgulanır. Evet, Gençlerbirliği zaman zaman yüksek bonservis bedelleriyle bezeli transfer dönemleri geçirdi; fakat bu transfer dönemlerinde başarı hiçbir zaman birincil amaç olagelmedi. Bu vakitler daha büyük satışlar yapabilmek, dolayısıyla küçük tüccar aklından hareketle daha çoğuna sahip olmak adına yapılan "fedakarlık"lardan ileri gelmekteydi. Berraklaştırmak adına örnek vermek gerekirse Zec'e 2.2 milyon euro verilirken bunun nedeni takımı daha üst hedeflere taşıyabilecek bir santrfora sahip olmak değil; Zec'i 5 milyon euroya satabilmekti. En nihayetinde bu konuya dair söyleyeceğim o ki Gençlerbirliği'nin -otokrat idari biçiminden gayrı- en büyük derdi İlhan Cavcav'ın eli sıkılığı, cimriliği vs. değil; İlhan Cavcav'ın başarıdan tümüyle feragat etmiş, başarı elde etme yolları üzerine en ufak bir çaba göstermeyen karakteridir hali hazırda.

Lafı hiç dolandırmadan itiraf edeyim, Mehmet Özdilek'i göreve başladığı ilk günden ayrıldığı son ana dek bir türlü sevemedim. Erdem ve Bülent Abi'yle birlikte gerçekleştirdiği röportajda da her cevabına sızmış kibir bu hissiyatıma cila çekti. Dolayısıyla yaşanan ayrılığın beni üzdüğünü söyleyemeyeceğim. Ama bu durumun onun dönemindeki Gençlerbirliği üzerine yazarken en ufak bir etkide bulunmasına izin vermedim; yine öyle yapmayı deneyeceğim. 

Mehmet Özdilek çok başarılı geçirdiği bir sezonun ardından, kendince de çok haklı isteklerle, kadro yapılanmasında tek sorumlu olmayı ve sorumluluğunu da radikal bir uygulamaya dönüştürmeyi amaçlamış gözüküyor. Özgür Şahiner'in haberine göre kadronun neredeyse yarısını değiştirecek bir revizyon öngörülmüş. Bir hoca olarak, hele hele başarılı bir hoca olarak saha içi unsurların tek yetkilisi olmayı istemesi çok doğal. Ancak mevzuya kulüp perspektifinden bakarsak İlhan Cavcav'ın yaklaşımı da kendi içinde son derece akılcı ve tutarlı. Ekonomik çıtayı aştığı son derece belli olan ve ciddi bir maddi yükün altına giren teknik direktör talebindeki risk alınmak istenmemiş. Futbolun Şifreleri kitabında yeni gelen teknik direktörler tarafından yapılan kontrolsüz transfer harcamalarının kulüplere krize giden yolu nasıl açtığına dair bir bölüm aklıma geliyor. Geçtiğimiz hafta yaşanan başkan-teknik direktör krizi de kitapta konu edilen çatışmanın birebir örneği. Ki uzun yıllar aynı kulüplerde çalışarak, o kurumlarla özdeşleşmiş teknik direktörleri bir kenara koyarsak, bir teknik direktör her zaman ve her zaman kendi çıkarını kulübün çıkarının önüne koyar. Şartların normal olduğu bir yönetimde teknik direktör yalnızca başarılı olmayı; kulüp yönetimi ise şartlar dahilinde başarılı olmayı hedefler. Dolayısıyla her iki aktörün de olağandışı yaklaşımlar sergilemediği aşikar. Mehmet Özdilek'in isteği başarılı bir teknik direktör olarak anlaşılabilir; fakat kulübün şartlarını önemsemeyen ve uzlaşıya tamamen kapalı yaklaşımı kabul edilir değil. Hele bu sorumluluğu isteyen teknik direktörün hiç ihtiyaç yokken Radkov'u transfer ettirmesi ve o Radkov transferinin senelerdir bu takımın en yüksek performans veren oyuncularından olmuş, hem kulüple hem taraftarla güçlü bir bağ kurmuş Kulusiç'in takımdan ayrılmasına yol açıyor olması da bir başka güvensizlik sebebi. İlhan Cavcav açısından ise talepleri uzlaşıya açık ve zamana yayan bir şekilde çözme niyeti olumlu; ancak bir üst bölümde bahsettiğimiz gibi başarıya hiç ilişmeyen karakterin başarı peşindeki bir hocanın taleplerini uygulama noktasındaki niyeti de -cevabını artık öğrenemeyecek olsak dahi- şüpheye son derece açık ve inandırıcılıktan yoksun.

 

Facebook Yorumları
Facebook üzerinden yorum var.
Site Yorumları
YORUM YAZ
Adınız:
Yorum:
Okuyucularımızın görüşleri bizim için çok önemlidir.
İçinde küfür, hakaret, tehdit, aşağılama bulunmayan; aynı bilgisayardan farklı isimler ile yazılmayan tüm yorumlar yöneticilerimizin onayından geçtikten sonra en kısa sürede yayınlanacaktır.
ÖZHAN YÜKSEL