Haberler artık gazeteleri elimize almadan, önce kulağımıza, sonra gözümüze düşüyor biliyorsunuz. Dün de yine her mesaj gelişinde “dınnn!” diye beni uyaran telefonumu açtığımda gerçekten çok şaşırdım ve öfkelendim. Henüz haberin ayrıntılarını okumamıştım. Sadece bir futbolcunun saldırıya uğradığını okumuştum. Beşiktaşlı Gökhan Töre, yanında takım arkadaşları olduğu halde gittiği bir eğlence yerinde, seken bir kurşunun omuzuna çarpması sonucunda yaralanmıştı.
Beşiktaş Yönetim Kurulu Üyesi Ahmet Kavalcı ve Sportif Direktör Önder Özen’in yaptığı açıklamalardan orada neler olduğunu, saldırıda asıl hedefin Gökhan Töre veya diğer arkadaşlarının olmadığını anladık. Fenerbahçe maçı gibi bir derbi karşılaşmasından alınan bir puan sonrası bir sporcunun eğlenmesi kadar doğal bir şey yoktur. Üstelik arkadaşları ile birlikte..
Ama dün sabah bu olay sonrasında önce NTV Spor yorumcusu Mert Aydın’ın, daha sonra da Ahmet Kavalcı’nın, “Gökhan yanlış zamanda, yanlış yerde bulunmuş,” dediğini duydum. Bence de Gökhan’ın zamanlaması da bulunduğu mekân da yanlıştı.
Koskoca İstanbul’da, sayısız eğlence mekânları varken, o tatsız olay gelsin izinli olmadıkları halde sabahın beşinde, arkadaşları ile birlikte eğlenmek isteyen, bir derbiden çıkmış, ertesi gün yenilenme antrenmanına çıkacak olan profesyonel bir futbolcuyu bulsun. Gökhan Töre için gerçekten şansız bir durum…
Burada öncelikle Beşiktaş Kulübüne, aldığı büyük bir yük ve sorumluluğun altından kalkmak için harcadığı emeğe sonsuz saygı duyduğum başkan Fikret Orman’a, Slaven Bilic gibi karizmatik bir teknik direktöre, duruşuna, bilgisine ve bunları aktarışına hayran olduğum Önder Özen’e, her yerde farklı olan, deprem sonrası sahaya attıkları atkılar ve yeni stadın zeminine yazdıkları mesajları koyarak ne kadar farklı olduklarını bir kez daha bizlere gösteren Beşiktaş taraftarına ve bizim hentbol camiasında ayrı bir yeri olan, senelerdir şampiyonluk kelimesi ile birlikte anılan Beşiktaş hentbol takımına hayran olduğumu söylemek istiyorum.
Bu kadar güzel insanların olduğu ve bu kadar güzel çalışmaların yapıldığı bir camiada sanırım sporcuların da biraz daha dikkatli olması gerekiyor.
Gökhan Töre de böyle bir durumla karşılaşacağını tabii ki bilemezdi. Ama bir profesyonel, profesyonel gibi yaşamalı. İsabet eden bu kurşun daha tehlikeli durumlara da sebep olabilirdi.
Yaşanan bu olay bana seneler önce milli takımda oynarken Rus antrenörümüz Alexsandr Rezanov’un, bizim dönemimizin hentbolcuların ağızlarında pelesenk olmuş bir cümlesini aklıma getirdi.
Rezanov bizim iyi beslenmemizi, iyi dinlenmemizi, iyi çalışmamızı isterdi. Bir milli takım oyuncusu gibi, bir profesyonel gibi... “İçin ama kararını bilin, eğlenin ama nasıl ve nerede olacağına dikkat edin, beslenin ama abartmayın, uyuyun ama aptallaşana kadar değil,” gibi telkinlerde bulunurdu.
Yine böyle günlerden bir gün, ertesi gün oynanacak rakip takımın maç videosunu izlerken, bizler Rezanov’un dediğinden, anlatmak istediğinden daha çok, giyilen forma, koşma şekli, o andaki duruş veya kaçırılan gollerle ilgili yorumlar yapıyor ve gülüyorduk. Maçla alakamız yoktu. Neredeyse her maç toplantıları böyle oluyordu. En sonunda gördüklerine daha fazla dayanamayan Rezanov, az Türkçesi ile “Ben diyor uzak köşe, siz hi hi hi!” diye öfkeyle bağırmıştı. O andan sonra maça dönmüştük, kısa bir süreliğine…
Biz maalesef zor anlayan bir milletiz. Güzel sözlerle değil, ancak başımıza bir olay geldiğinde veya böyle öfkeli bir şekilde anlatıldığında anlıyoruz.
Çok sevdiğim Doğan Cüceloğlu’nun bir seminerine katılmıştım. Cüceloğlu şöyle demişti: “Genel müdürler niye asık suratlı olur biliyor musunuz, çünkü maalesef çalışanlar bundan anlıyor. Biz bir gün bunu denedik. Güler yüzlü ama nitelikli bir yönetici, yaptığı güzel çalışmalara rağmen bir türlü terfi etmez. Diğer taraftan her gün bağıran ve asık suratla emirler yağdıran kişi terfi eder. Bunun böyle olmadığı anladık ve hemen taktik değiştirdik. Güler yüzlü kişiden, asık suratlı olması ve bağırmasını istedik. Bu taktik tuttu ve bu kişi kısa zamanda terfi etti.”
Bu olayın, şimdiki olayla hiç mi ilgisi olmadığını düşünüyorsunuz. Bence çok ilgisi var. Beşiktaş yönetim kademesindeki Fikret Orman, Slaven Bilic ve Önder Özen… Her şeyi büyük bir özenle, olması gerektiği ve düzgün şekilde, çok zaman harcayarak yapmaya çalışan, mükemmel işler çıkaran mükemmel insanlar... Yeni stad, Passolig, e-bilet, Olimpiyat mı-Kasımpaşa mı sorunu, sakatlıklar, Fernandes bilmecesi, Almeida’nın durumu, sahaya giren taraftarlar neticesinde seyircisiz oynama cezası, diğer branşlar ve daha birçok başka sorunlarla ilgilenirken şimdi bir de Gökhan Töre olayı çıktı.
Bu haberi aldığında ve sporcuların izinli olmadıklarını öğrendiğinde çok sinirlendiğini okuduğum Başkan Fikret Orman’ın bugün Gökhan Töre ile konuşacağını duydum. Hastanede ziyaret etmediğini bildiğim Gökhan Töre’ye : “Sen Beşiktaş’ın futbolcususun. İzinli olmadığın halde o saatte orada ne işin var. Sen ne biçim profesyonelsin.” dediğini duyar gibi oluyorum. Ne gariptir ki futbolcular maçlarda sert bir darbe geldiğinde veya transfer zamanında “Biz profesyoneliz, ekmeğimizi buradan kazanıyoruz” derler. Ama böyle durumlarda profesyonelliği unuturlar.
“Ben diyorum uzak köşe, siz hi hi hi!” Kulakların çınlasın Rezanov. Biz bir profesyonel gibi davranmayı, bir profesyonel gibi yaşamayı öğrenesiye kadar, seni çok anacağız.