Galatasaray, milli seferberlik ilan ettiği Juventus maçı evelindeki lig maçı olan Elazığspor maçına uzun yıllar sonra ilk kez 3-5-2 formatıyla çıkmıştı. Amaç rakibin yerleşik oyun kalıbına yine aynı kalıpla karşılık vermekti. Mehmet Özdilek'in sahaya çıkardığı Gençlerbirliği ise sanki o maça eklemlenmiş üçüncü bir zincirmişçesine Galatasaray'ın 4 gün öncesinde uyguladığı "rakibe karşı rakibin formatını kullan" taktiğini, Galatasaray'a karşı uyguladı. Tek sürpriz 3-5-2 değildi. Zec'in sağ kanadı -ağır bir defansif sorumlulukla- devraldığı, Ferhat'ın Drogba gibi yeryüzünün en güçlü santrforlarından birine karşı ilk maçına çıktığı, Jimmy'nin kanattan, gezgin forvet arkası rolüne geçiş yaptığı farklılıklar da göze çarpıyordu.
Galatasaray'ın Juventus'a karşı 3-5-2'yi oynamasının altında rakibin üst düzey iki forvetini -Llorente ve Tevez- üç stoperle kontrol etme, Asamoah ve Lichtsteiner'e karşı birer bek ve açık ile çıkmaktansa, hem bek hem açık oynama karakterine sahip Riera ve Eboue'yi kullanma, Burak'ı verim getirmeyecek kanatta görevlendirmek yerine doğal pozisyonu santforda oynatma gibi kimi zaruri kimi rakibe önlem amaçlı nedenler yatıyordu. Bizim uyguladığımız 3-5-2 ise haddini bilen, yarı sahasını koruma güdüsü taşıyan, tamamıyla negatif bir 3-5-2'ydi. Galatasaray'ın her zaman için Galatasaray olduğunu ve bizim de miktar ayırt etmeksizin ilk yarı bitene mümkün olduğu kadar çok puana ihtiyaç duyduğumuz şerhini en baştan koyalım. Ancak Pazar günü daha cesur, daha karakterli, az biraz futbol oynama derdi de olan bir takım hüviyetiyle sahada yer alabilirdik.
Futbolcuların da birer insan olduklarını unutmamak lazım. Galatasaray'lı futbolcular hafta içinde çok yüksek zihinsel sertlik ve odaklanma gerektiren, maçın ertelenmesi sonucu bu zihinsel sertlik ve odaklanmanın daha da şiddetlendiği bir maç oynadılar. Drogba, Sneijder, Muslera gibi birinci sınıf oyuncuların Türkiye'ye gelme sebepleri Süper Lig'i kazanmak değil şüphesiz; maddiyat ve Şampiyonlar Ligi. Bu psikolojik yorgunluktan birkaç gün sonra çıkılan ve şampiyonluğun büyük ölçüde kaybedildiği bir ortamda, çok daha zayıf bir zihinsel direnç ve motivasyonla Ankara'ya geldiler. Bu motivasyon fakiri oyuncu topluluğu karşısında biraz diş gösterecek, biraz ısıracak bir takım bulduğunda, ilk yarım saatteki gibi, oyunda dominasyon kuramayan, planlananı tatbik edemeyen bir noktada sıkışıp kalıyor. Rakibin eksik motivasyonuna karşılık henüz 6.dakikada gol bulup, inanç ve özgüven tesis etme gibi bir fırsat da ele geçiriliyor. Bu mental avantaj ise ne oyun ne skor açısından bir karşılık buluyor.
Karşılık bulamaması Mehmet Özdilek'in tamahkarlığıyla ilintili. Semih, Chedjou, Gökhan Zan veya Dany, kim oynarsa oynasın Galatasaray geri hattının topu oyuna sokma konusunda problemler yaşadığı, ayağı güvenilir bir stopere sahip olmadığı artık sağır sultanın bile duyduğu bir gerçek. Bu hatta karşı önde pres yapmamak, -pozisyona girme becerisi sınırlı bir takım olarak- rakibin bu noksanından bir fırsat çıkarma teşebbüsünde bulunmamak büyük bir antrenör hatası. Aynı zamanda yapılacak baskının -Galatasaray'ın birincil hücum başlangıç şekli olan- Drogba'ya gönderilecek uzun topların daha dengesiz çıkmasına sebep olması gibi bir niteliği de mevcut. Fayda sağlaması olası ön alan presi yerine yarı sahamızda bir yığıntı oluşturarak, kalabalık bir savunma ve orta saha bileşimiyle rakibe minimum alan bırakmayı amaçlayan, konsantrasyonunu çok büyük ölçüde topsuz oyuna endeksleyen bir karakter benimsenmesi Mehmet Özdilek'in yenilmemeyi ne ölçüde öncelediğinin kanıtıydı. Teknik ekip nezdinde istenilen sonuca ulaşıldı, fakat galibiyet için birçok imkana sahipken bu çekingen ve aza tamah eden futbol kabullenilir değil.
İlk tecrübesi olduğunu ve maçın büyük bölümünde Drogba'yla eşleştiğini düşünürsek Ferhat beklentilerin çok ötesinde bir maç çıkardı. Webo'ya karşı Ahmet'i kazanmıştık; umuyorum ki Drogba'ya karşı da Ferhat'ı kazanmış oluruz. Ante son üç sezon oynadığı her maçta güvenilir bir görünüm sundu, Ahmet henüz bu yaşında oynadığı futbolla potansiyelini belli ediyor, hakeza Sedat, Mehmet Özdilek geldikten sonra çitasını yükseltti, Ferhat için konuşmak erken, ancak Drogba'ya karşı performansı etkileyiciydi. Durum buyken bir stoperin transfer edilmesi, hatta kontenjanı sınırlanmış yabancı bir stoperin transfer edilmesi anlaşılır değil. 28 yaşında olmasına rağmen Radkov'un Belarus gibi sıradan bir milli takımda dahi yalnızca 13 kez forma giymiş, ülkesi dışında oynadığı vasat Rus ekiplerinde alternatif oyuncu konumundan öteye gidememiş olması da cabası. Anlaşılan o ki, Radkov transferine benzer şekilde, hem yabancı kontenjanını gereksiz kullanma hem de nicel yığılma yaşanan bir mevkiye alınmış olma özellikleri taşıyan Smilyaniç vakası kulüpte kimseye bir şey öğretmemiş.