Klasspor - Özhan Yüksel - Niyet Değişince... yazısı

Site İçi Arama


NİYET DEĞİŞİNCE...

4906 Okunma

Önümüzdeki birkaç aylık süreç yönetimin yeni sözleşme teklifiyle gelip gelmeyeceği ile Fuat Çapa'nın Ankara'da kalmak isteyip istemeyeceğine bağlı olarak Gençlerbirliği'nin geleceğini belirleyecek. Ancak Fuat Hoca'nın Gençlerbirliği'ndeki akıbetinden bağımsız olarak tribünlerde son birkaç aydır derinden yoklayan, son haftalarda ise iyice gün yüzüne çıkan bir "huzursuzluk hali" olduğu yadsınamaz. Bu huzursuzluk halinin de taraftarlar arasında tamamıyla karşıt iki kutup ürettiğini söylemek mümkün . Kabaca sınıflandırmaya sokmak gerekirse, "Fuat Hoca'yı başarılı bulanlar" ve "başarılı bulmayanlar" altbaşlıklarında irdelenebilir bu kutuplaşma.
 
Amacım bu iki kutbun bir analizini yaptıktan sonra bir sonuca varmak değil; fakat dikkat çekici olarak gördüğüm nokta şu ki; takım orta-üst sıralarda tutunmuş, hatta üst bölümün kapısına dayanmış, yani pozisyon bağlamında başarılı addedilebilecek bir haldeyken bahsi geçen kutuplaşmanın bu ölçüde harlanması. Dolayısıyla bu muhalif cenahı anlayabilmek için insanların hoşnutsuzluklarını tetikleyen temel etkeni başarı/başarısızlık ölçeğinden daha ileri bir yerlerde aramak gerekmekte. 
 
Yazının bu bölümünde geçtiğimiz sezona doğru ufak bir gezinti yapalım istiyorum. Önceki sezondan bu sezona aksetmiş ve kronikleşmiş bir probleme sahibiz: Takımın cesur, agresif, içgüdüsel futbol felsefesinden; ligin son haftalarına doğru play-off hedefi belirginleştikçe aza tamah eden, puan hesabı yapan, çekingen bir anlayışa evrilmesi. O evrilme ki üstümüzden atamadığımız kara bir lekeye dönüştü içinde bulunduğumuz sezonda. Sonucu, oynanan futbola kıyasla çok daha öncelikli bir pozisyona sokan, bu sonuç kazanımı uğrunda da futbolun keyfi unsurlarını ilk fırsatta gemiden atılması gereken bir yük gibi gören zihniyete maruz kaldı Gençlerbirliği taraftarları. Nihayetinde tribünlerdeki bu rahatsızlığı gerçekten idrak etmek istiyorsak, mesele tam olarak zihniyet tercihi ve çatışmasında düğümleniyor.
 
Tekrardan içinde bulunduğumuz sezona dönersek, ligin 17 haftalık ilk sürecinde maçlara uyuşuk başlayıp, ilk yarının son bölümlerine doğru devinim oluşturmaya başlayan takım, zaman içerisinde metamorfoza uğradı. O miskin başlangıçların takımı yerine maç içindeki en iyi dakikalarını oyunun açılış dakikalarında sunan bir oyuncu topluluğuyla karşılaşır hale geldik. Sırasıyla Karabükspor, Elazığspor, Gaziantepspor ve Sivasspor maçlarının tamamında topta rakipten önce kontrol sağlamaya çalışan, geriye çekilmek yerine rakibi baskı altına alacak şekilde önde basmayı amaçlayan, maç öncesi diriliğini arzu ve coşkuya dönüştürebilen bir Gençlerbirliği seyrettik. Tesadüf sayılmayacak şekilde de bu dört maçın tamamında, en geç 16.dakikada olmak üzere, ilk golü hanesine yazdıran ekiptik.  
 
Sivasspor maçına da yine iyi, hatta uzun süredir olmadığımız kadar iyi başlayıp, uzun bir pas zincirinden oluşan gayet şık ve organize bir atakla maçın ilk sevinen takımı olmayı birkez daha başardık. Petroviç, Tomiç ve Azofeifa'nın üst düzeyde bir ilk yarı geçirerek takım içi organizasyonunun çatısını başarılı bir şekilde kurmalarıyla oyunu tutan ve belirleyen takım görünümdeydik. Tosiç ve Cem Can'ın ön alana destekleriyle de pozisyon zenginliğimizi arttırdık. İlk yarıdaki Gençlerbirliği'nin izleyenlere keyif verdiği ve hem oyun hem skor olarak tatmin sağladığı inancındayım.
 
İkinci yarının ilk on dakikasında Sivasspor'un agresif baskısına maruz kalsak da, Fuat Hoca'dan gelen niyet "geriye yığılmak" yerine "baskıyı karşı koymak" şeklinde olunca, rakibin oyun içinde dominasyon kurmasının önüne geçtik. Zaten tepkiye yol açan her şey, temel olarak, bu "niyet gösterme iradesinin" sergilenememesinden kaynaklanıyor. Ancak Artun'un hücumda güçsüz kalıp, top tutamaması; solda da Zec'in top taşıyamaması ve kullanamaması faktörleri neticesinde gereğinden fazla efor sarfeden orta saha oyuncularımız 70.dakikaya doğru oyundan düşmeye başladılar. Grosicki'nin 74.dakikada oyuna girmesinin ardından sağ kanadımızdaki trafiğin yoğunlaşmasıyla hissedilen tehlike, 77.dakikada Ramazan'ın yaptığı hatayla somut bir görünüme büründü . Sırf bu hatasından dolayı Ramazan'ı eleştirmek dünyanın en kolay işi; aynı şekilde bu hatanın öncesinde maç boyu sergilediği başarılı performansı görebilmek de olgun bir futbolsever ve değerli bir taraftar olunduğunun en bariz göstergesi.
 
Geçen haftaki yazıma gelen yorum itibariyle bir konuya değinmem şart gözüküyor. Cem Can'ın kişiliği ve karakteriyle, çirkefliğin, art niyetin tedavüldeki en geçerli birim olduğu bu atmosferde -tribünden edindiğim izlenim kadarıyla- Gençlerbirliği kaptanlığı için çok değerli olduğu ve neredeyse kusursuz bir temsiliyet sağladığı aşikar. Ancak, yukarda sıralanan değerlerin varlığı, futbol içi sebeplerden ötürü Cem Can'ı eleştirmemize mani de değil kuşkusuz. Eğer siz sürekli kötü oynuyor ve buna rağmen o sahaya çıkan topluluk içinde yer alabiliyorsanız, bunun da soru işaretlerini beraberinde getirmemesine imkan yok. Cem Can'ın Sivasspor maçının ilk yarısında gösterdiği başarılı performansla onun futbolculuğunu tanımlayabiliyor olsak, o da bu eleştirilerden muaf kalıyor olurdu; Aykut gibi, Kulusiç gibi ya da Vleminckx gibi... 
Facebook Yorumları
Facebook üzerinden yorum var.
Site Yorumları
YORUM YAZ
Adınız:
Yorum:
Okuyucularımızın görüşleri bizim için çok önemlidir.
İçinde küfür, hakaret, tehdit, aşağılama bulunmayan; aynı bilgisayardan farklı isimler ile yazılmayan tüm yorumlar yöneticilerimizin onayından geçtikten sonra en kısa sürede yayınlanacaktır.
ÖZHAN YÜKSEL