Lig TV, devre arası kampları sürerken, Kayserispor teknik direktörü Robert Prosinecki ile Fuat Çapa'nın katıldığı, genel olarak ligin, Türk futbolunun ve teknik adamların takımlarının irdelendiği bir program tertip etmişti. Programda pek çok meseleye değinilmişti, fakat en önemlisi yakın çalışma olanaklarına sahip bu iki teknik adamdan Prosinecki, eldeki imkanların kısıtlı olduğu, yine de bu imkanlar çerçevesinde en iyisini yapmaya çalışacakları üzerinde temellenen optimistik bir yaklaşımda konumlamıştı kendisini; öte yandan Fuat Hoca ise ona sunulan çalışma şartlarının elverişsizliğinden, kadrosundaki sıkıntılı hallerden, ülke futbolundaki aksaklıklardan şikayet eder ve dert yanar bir tutum benimsemişti.
Fuat Hoca'nın sezon başından itibaren süregelen açıklamalarında yakındığı iki başat nokta var: biri kendisine arzuladığı özgürlük alanının tanınmadığı; bir diğer deyişle transferler üzerindeki sınırlı yetkisi ile teknik-taktik alanda tamamıyla onun kurguladığı felsefenin mümkün olmaması; bir diğeri de oyuncu yapımızın bu lig için tecrübesiz ve yabancı kaldığı.
Dünya üzerinde salt futbol alanı olarak niteleyeceğimiz saha içine yönelik işbölümünde iki farklı hiyerarşik yapılanma var: Biri genel menajeri veya başkanı, teknik direktörün üzerinde konumlayan sistem -Lyon, Ajax, Porto vs.-, bir diğeri de teknik direktöre alabildiğine büyük bir serbesti tanıyan sistem -Manchester United, Arsenal vs.-.
Gayem, bu sistemlerden hangisinin uygulanması gereken sistem olduğuna yönelik bir çıkarsamada bulunmaktansa, Fuat Hoca'nın en başından şeklini ve sınırlarını bildiği bu sistemde çalışmaya razı olduktan sonra sürekli olarak bundan dert yanmasının, şikayet etmesinin anlamsızlığını gösterebilmek. Fuat Hoca yakınmalarında tamamıyla haklı da olabilir, ancak en başında özgür iradesi sonucu kabullendiği bu durumdan huzursuzluk hissetmesi ve huzursuzluğunu ondan bağımsız bir süreçte meydana gelmiş gibi dile getirmesi başarısızlığa aranan bir kılıf halini alıyor. Dünyada bu şekilde çalışan tek teknik direktör değil Fuat Çapa, eğer diğer işleyişin esas olduğu bir kulüpte çalışmak istiyorsanız ya iş seçiminizde bu hususu göz önüne almanız gerekiyor ya da Alex Ferguson veya Arsene Wenger kadar başarılı olup, bu özgürlüğü hakettiğinizi kanıtlamanız...
Fuat Hoca'nın sürekli dile gelen bir diğer sitemi de bünyemizde yer alan oyuncuların tecrübesizliği ile ciddi bir bölümünün yabancı ve gurbetçi olması hasebiyle ligi iyi tanımıyor olmaları hali. Bu sitemi, Aykut, Kulusiç, Cem Can, Azofeifa, Hurşut, Zec gibi oyuncuların bu ligde geçirdikleri seneleri dikkate alarak geçersiz kılacağımız gibi, bir başka açıdan yaklaşarak, yerli transferinde tamamıyla gurbetçi veya alt kademelerde forma giyen genç oyuncuları hedef belirlemiş, lige tamamıyla yabancı bir hoca olan Prosinecki'nin antrenörlüğünü yaptığı ve yaş ortalaması ligin en düşük takımı olan Kayserispor'un -hatırlatalım ikincisi de biziz- son beş maçta oynadığı futbol ve eriştiği başarılı gidişatla da ters yüz edebiliriz. Pazar günü oynanan maçta da sadece bir oyuncusunun -Khizanishvili- 25 yaşın üzerinde olduğu, üç tecrübeli ve önde gelen oyuncusundan yoksun, 19 yaşında olan ve ikinci kez Süper Lig'de bir maça ilk 11 başlayan bir forvetle gol arayan Kayserispor'dan yenilgi alındı. Fuat Hoca'nın şikayetlerini baz alarak bir sonuç kurgulasak, bu maç Gençlerbirliği lehine neticelenmeliydi. Sadece bu örnek üzerinden Fuat Hoca'nın tezini çürütemeyiz şüphesiz, fakat bu tezin hem yukarıda sayılan oyunculara bakarak bizim bahsedildiği kadar tecrübesiz bir takım olmadığımız hem de tecrübe olmadan, veya daha doğru bir ifadeyle sınırlı bir tecrübeyle dahi başarılı kazanabileceği göstergelerine karşı çatırdılar gösterdiğini de inkar edemeyiz.
Her maç aynı problemler o kadar bariz bir şekilde yaşanıyor ki, kendimi tekrarlama kaygısıyla maç kritiği yazmaktan imtina ediyorum. Geldiğimiz noktada 90 dakika boyunca tek bir organize atak dahi üretemeyen bir yapıya evrilmiş haldeyiz. Bu lig bünyesindeki en güvenilir savunma ikililerinden birine sahibiz, tüm ligin imrendiği bir sol bekimiz var, son dönemde muhteşem oynayan Özgür ve potansiyeline biraz ulaştığında harikalar yaratabilen Petroviç orta sahası elimizde, golleriyle dikkat çekse de esasında oyun içerisinde son derece aktif ve tesir edici karakteriyle göze çarpan Vleminckx var. Buna ek olarak Azofeifa gibi, Jimmy gibi, Tomiç gibi bu lig standartlarında hiç de fena sayılmayacak isimlere sahibiz. Fakat, son kertede kadroyla oynanan futbolu kefeye koyduğumuzda tutarsızlığın dik alasıyla karşı karşıya kalıyoruz.
Hurşut, geçtiğimiz haftaki Mersin İdman Yurdu maçında ceza sahasına çapraz bir noktada yanından boş koşu yapan Petroviç'in önüne pas çıkarıp onu beslemek yerine, çok manasız bir orta yaparak pozisyonu heba etmişti. Kayserispor maçında da bire bir aynı pozisyon yaşandı ve yine Petroviç'e pozisyon hazırlamaktansa, stoperler tarafından rahatlıkla bertaraf edilecek bir orta yapmayı tercih etti. Geçtiğimiz hafta bu pozisyonda Hurşut'la yaptığı hata üzerine konuşulmadıysa bu teknik ekibin zaafıdır; eğer konuşulduğu halde Hurşut yine bu tercihte bulunuyorsa da, geçtiğimiz sezon Fuat Çapa'nın Hurşut hakkında yaptığı "biz onu sahada serbest bırakıyoruz" açıklamasının ulaştığı son noktadır. Hurşut'a tanınan serbestliğin geldiği noktanın Fuat Çapa'nın yetki alanının üzerine çıktığı şüphesini uyandırır. Sene başından beri tek bir yaratıda bulunması için sayısız pozisyonu heba ettiği aşikar olduğu halde bir kez olsun kulübeye çekilmemesi de şüphelerdeki artışa sebep olur ister istemez. Ya da bir başka perspektiften bakarsak, takımın bir bütün olarak kreatiflik niteliğindeki acizliği Fuat Çapa'yı Hurşut'a bel bağlamak zorunda bırakıyor olabilir. Ki özünde bir sağ açık olan Tomiç seçeneği varken, bunun değerlendirilmemesi, her maç Hurşut'un kanser eden vaziyetine maruz kalınması da iyiniyetli bir okumayı, ne yazık ki, mümkün kılmıyor.
Ligin en iyi antrenörüne ve en kaliteli kadrolarından birine sahip Eskişehirspor'un 33 puan topladığı bir ligde, elde varolan imkanları kıyas ederek, 30 puan toplamış Gençlerbirliği'ni başarısız addetmek mümkün değil. Ancak, bu 30 puanın toplandığı süreçte istikrarlı olarak kötü futbol oynamış, sezon boyu kullanılması planlanan formasyonu daha dördüncü haftadan terketmiş, zihniyetin oyun değil sonuç temelli işlediği, hatalı olduğu bas bas bağıran seçimlere -Hurşut'un formsuz halleri, Cem Can'ın bu lig standartlarında yetersiz kalması, Zec'in kendisine uygun olmayan bir rolde debelenmesi- yönelik çözümler üretememiş, üretmek şöyle dursun, üretme teşebbüsünde dahi bulunmamış bir yapının memnuniyet yaratmaması çok da garip durmuyor olsa gerek. Fuat Hoca, ligde değerlendirilenin oyun değil sonuç olduğunu belirtiyor, fakat eğer değerlendirilen oyun olsaydı, Fuat Hoca bugün "Gençlerbirliği Teknik Direktörü" gibi bir ünvana sahip olmayabilirdi.