Şükrü Saraçoğlu, Türk Telekom Arena veya İnönü Stadı kadar üst düzey olmasa da, Anadolu deplasmanlarıyla karşılaştırınca bir ara form olarak nitelendirilebilecek zorlukta bir deplasman Bursa. Böyle bir deplasmana Jimmy, Zec, Azofeifa, Serkan Kurtuluş gibi önemli eksiklerle gitme, şimdilik çok görünür olmasa da kapının hemen arkasında bekleyen küme düşme tehlikesinin varlığını bilme ve Fuat Çapa'nın İlhan Cavcav'a karşı elini daha da zayıflatacak lükse sahip bir pozisyonda bulunmaması nedeniyle, bir puanın "kazanç" olarak görülebileceği bir manzara tahayyülü vardı maç öncesinde.
Giriş bölümünde bir parça dengeyi kurabilsek de, özellikle ikinci yarısını tamamıyla mahkumiyet altında oynadığımız maçın teorideki bir puan arzusu, pratikte daha elle tutulur, daha değerli bir hal aldı. İlk yarıda Oktay'ın sayısız top kaybıyla sağladığı tüm yıkıcı çabasına rağmen, Özgür, Petroviç ve Mehmet Kara üçlüsünün topu etkili kullanımı, Lekiç'in de edindiği toplarda -başarılı hamlelere ulaşamasa da- sayısız kez kazandığı faullerle topu zaman zaman ilerde tutmayı başardık ve maçın tek taraflı bir seyir kazanmasının önüne geçebildik. İkinci yarıda ise, maçın başından beri süregelen kötü Oktay ve Hurşut performanslarına, hem Lekiç'in tamamen oyundan düşmesinin hem de Mehmet Kara ve Petroviç'in pas iletimlerini gerçekleştirememesinin eklenmesiyle oyun tamamıyla bizim yarısahamıza yıkıldı. Bursaspor'un ve Batalla'nın potansiyellerinin çok altında kalmalarıyla kalabalık savunmamızı aşamayışlarının sonucunda, Ramazan'ın bir duran topta yaptığı fahiş hata dışında pozisyon vermeden, maç öncesi şartları ve maç içi dinamikleri gözetince sevinmemizi gerektiren bir puanı hanemize yazdırdık.
Bireysel anlamda maçın en iyisi şüphesiz Aykut'tu. Bu forma altındaki bir başka kusursuz performansına daha tanık etti bizleri. Aykut'un partneri Kulusiç, sol kanatta Tosiç, kendini bulmaya başlayan Özgür ve orta sahaya getirdiği dinamizmle Mehmet Kara günün diğer başarılı isimleriydiler. Artun'un ardından bir başka altyapı mahsülü olan Yusuf Emre'nin sahada geçirdiği dakikalar da maçın tebessüm ettiren detaylarından. Fuat Hoca'nın transfer açıklamasından anlaşılan o ki Lekiç gözden düşmüş bir noktada. Eğer Lekiç'e uygun çift santrforlu, kanat oyuncularının sürekli beslediği bir sistem benimseyeceksek, yapılacak en yerinde hamle bu gibi duruyor. Hava toplarındaki etkinlikten öte, yerden top aldığında güçlü kalabilecek, kısa mesafede çabuk hızlanabilen ve tek forvet oynamamızdan mütevellit üst düzey gol vuruşuna sahip bir santrforun bizim oyun kurgumuz için aranan kan olacağı ortada.
Bu satırları haftalık olarak takip eden biriyseniz eğer, Fuat Hoca'nın ilk yarı performansı hakkında maç maç ne düşündüğümden haberdarsınızdır demektir. O maçları bir bütün haline getirdiğimizde ise Fuat Hoca'nın sezon içerisinde iyi bir performans sergilemediğini itiraf etmem gerekiyor. İlhan Cavcav gibi devasa bir gölgenin altında çalışmanın baskısıyla, Fuat Hoca, sonucu, oyuna oranla rahatsız edici derecede öncül bir hale getirdi. Ancak ne zaman ki sahada futbol oynamaya çalışan bir Gençlerbirliği oldu, o zaman hem oyunla tribünün memnuniyeti sağlandı hem de sonuç odaklı oynanan oyunların aksine skor bağlamında daha başarılı olundu. Şimdi önümüzdeki bir aylık süreçte Fuat Hoca'nın en büyük memnuniyetsizliklerinden biri olan kadro kalitesini yükseltilip, onun arzuladığı fırsatın yaratılması, sonrasında da güzel oyunla birlikte gelecek iyi bir ikinci yarı grafiği uykuya dalmadan önce gözlerin önünden geçen son izlenimler.