İngilizce'de "must-win" kalıbı altında futbol literatürüne geçmiş, Türkçe'ye çevirdiğimizde ise "kazanılması gereken maç, kazanmak zorunda olunan maç" karşılığını bulacağımız bir durum var. Ve biz Gençlerbirliği olarak ne zaman kendimizi bu durumun içinde bulsak, akıntıya kapılarak boğuluyoruz.
Elazığspor hem kadro kalitesi hem de puan durumundaki yeri itibariyle Gençlerbirliği'ne kıyasla çok alt düzeyde kalan bir kulüp. Oyun açısından olmasa da skor açısından belli bir istikrar tutturduğumuzu düşünüp, bir de bunun üstüne geçtiğimiz sezondan kalma alışkanlığımız olan Ankara maçlarındaki iştah ve özgüvenimizi dahil ettiğimizde bizim kontrolümüz ve skor üstünlüğümüzde geçecek bir karşılaşma beklenendi.
Böylesine büyük favori olunan bir iç saha maçına Özgür ve Cem Can gibi iki safkan önliberoyla çıkmanın altında nasıl bir şuur olduğunu idrak edemiyorum şahsen ben. Özgür gibi topla ilişkisi ve kabiliyeti çok sınırlı olan bir oyuncuyla, tüm kariyerini önlibero olarak geçirmiş, dolayısıyla kendini topu yönlendirmeden çok topu kazanma yönünde eğitmiş bir Cem Can'ı beraber oynatmanın sonucu olan oyun kurma beceriksizliği ilk 20 dakika dolmadan kendini gösterdi. Özgür ile Cem Can'ı beraber sahaya sürmektense, bu iki oyuncudan birinin yerine, ayakları bu iki isme nazaran çok daha düzgün olan bir Petroviç ya da dinamizmi ve oyun kuruculuğa olan yatkınlığıyla topla olan ilişkimizi düzenleyecek ve arttıracak bir Mehmet Kara seçimi oyunu bizim adımıza inanılmaz kolaylayacaktı.
Kulusiç'in sakatlandığı dakika 37. 37.dakikaya kadar yukarda belirttiğim sebep doğrultusunda ortasahadan oyun kuramayıp ya Lekiç'e servis yaptırıldı, ya da Hurşut geriye kadar gelip atak üretmeye çalıştı. Eğer biz sıradan futbolseverler olarak bu problemi teşhis edebiliyorsak, Fuat Hoca'nın bunu görmemesi imkan dahilinde olamaz. Fuat Hoca bu aksaklığı tespit ettiği anda Kulusiç'in yerine Özgür çekilmeli -hatırlarsak geçtiğimiz sezon birkaç maçta stoper olarak oynamış ve başarılı olmuştu- ve Petroviç veya Mehmet Kara'dan biri oyuna dahil edilerek bu probleme çözüm üretmeliydi, en akılcı hamle bu olabilirdi o anki şartlar dahilinde. Fakat hazır olmadığı her halinden belli olan ve oyunun devamında sayısız hata yapan Mehmet Sedef tercih edildi.
Hurşut dün en çok "İllallah" dedirten oyuncuydu. Keşke geçtiğimiz sezon Hurşut'un topla buluştuğu noktalarla, bu sene Hurşut'un topla buluştuğu noktaları karşılaştıracak bir grafik olsa elimizde. Bu yıl Hurşut topu neredeyse zorla Serkan'ın ayağından alıyor ve bir açık oyuncusu değil de bir oyun kurucuymuşçasına oyun kurmaya çalışıyor. Bunda takımın ortasahasının müthiş işlevsiz olmasının etkisi elbette çok büyük, ancak Hurşut kendisine verilen görevle mükellef bir oyuncu, topla kaleye buluşma yakınlığı arttıkça efektif oluyor. Hurşut'un bu işleri yapması hem onun bu efektifliğini düşürüyor hem de tüm takımın oyun kimyasını bozuyor.
Aslında bu kadar uzun uzadıya yazmaya, derdimizi anlatma çabası içerisine girmeye gerek yok. Hafta içerisinde Fuat Hoca'ya atılan tweet'teki "Takımın son 8 deplasman maçında 1 galibiyet almasının temel nedeni nedir?" sorusuna verdiği "Aynı zamanda tek mağlubiyetimiz var" cevabı tüm zihniyeti ve gidişatı özetliyor. Eğer zihniyet buysa taraftarın gözünde çok mağlubiyetiniz var hocam sizin.
Fuat Çapa, benim 15 yıla yaklaşan taraftarlık tarihimde Gençlerbirliği teknik direktörlüğüne en çok yakıştırdığım karakterdi. Akil açıklamalarıyla, taraftara olan yaklaşımı ve kurduğu iletişimle, takıma uzun vaadede çizdiği yol haritasıyla başarı gelsin gelmesin arkasında durmaktan bir saniye şüphe etmeyeceğim bir isimdi. Fakat bu sezonki korku emareleri Fuat Hoca'ya dair olan inancımda şüphe uyandırma boyutunu geçti, sarsıntı oluşturuyor artık. Haftaya Gaziantepspor maçında 90 dakika geriye çekilip, 0-0'ı kovalayacak bir Gençlerbirliği göreceksek Fuat Hoca hafta içi twitter veya medya üzerinden belirtsin, biz de ekran karşısında telef olmayalım. Fuat Hoca'nın içinde bu tarz bir hissiyat kalmamış olabilir, ancak bizler sevdiğimiz bir varlığı öyle sefil bir halde gördükçe gerçekten üzülüyoruz.
Son olarak, her şeyin sorumlusu Fuat Hoca değil elbette, hakem de rezalet bir maç yönetti. Ancak biz öncelikle kendi ürettiğimiz hatalara bakalım, bu problemleri aştıktan sonra dışsal kaynaklı hatalara dair çözüm üretmeye odaklanalım. Çünkü şu noktada hakem merkezli yapacağımız her çıkışta, kendi içimizde varolan sorunların üzerini örtmek gibi bir risk mevcut.