(MISSION ANKARAGÜCÜ: GHOST PROTOCOL)
Geçen gün açıkladı, belediye reisi. Ankaragücü’nü kurtaracak inceci bir planı varmış. Ama ifşa edip, ahaliyi heyecana gark etmek istemiyormuş. İşkillendim. Koskoca kulübün bu duruma düşmesinde sorumluluğu olanlardan birinin ne gibi bir planı olabilir, diye düşündüm.
Geçmişi taradım. İpucu aradım. Derin ve hummalı araştırmalarım sonunda kanaat getirdim: “Mission Ankaragücü, Ghost Protocol” devreye sokulacak. Gökçek, Hüseyin Barak’la yaklaşık iki sene önceki ziyaretinde geliştirdiği ilişkiler çerçevesinde, sarı-lacivertli kulübü Sam Amca’ya entegre edecek.
Hatırlayın; Hüseyin, havaalanında genç duruşunu kıskanmış, formunun yaşını göstermediğini söyleyerek, iltifat etmişti Gökçek’e. O da demişti ki, “Hanım bize çok iyi bakıyor.” Buradan gayet sıkı bir ilişki doğmuştu aralarında.
Ertesi gün, Hüseyin Anıtkabir ziyaretini gerçekleştirirken çekilen karelere Melih Gökçek de dahil olmuştu. O gün kendi kendime “Gökçek işini bilir, Hüseyin’in peşine takılmışsa, vardır bir hesabı” diye düşünmüştüm. Acabaların yiyip bitirdiği kafama bir tanesi daha eklenmişti. “Acaba” demiştim; Gökçek, Ankaragücü meselesini Bizim Hüseyin’e açmak için fırsat mı kolluyor. Aklıma gelen başıma geliyor herhalde.
Bizim Hüseyin’in ağzından çıkacak üç kelimeye bakar, Ankaragücü’nün akıbeti: “Bu iş bitsin.” “Hangi iş” diye soramazsın bile. Adamın alnını karışlarlar. Cemal Aydın onursal başkanlığı Bizim Hüseyin’e bırakır. Bizim Hüseyin senede bir gelip Gençlerbirliği’yle olan ezeli rekabete tanıklık eder. İlhan Cavcav da Amerikan yardımının neden kendilerine de yapılmadığını merak eder durur.
Tüzük değişir. Delegasyona Türkiye’de iş yapan Amerikan firmalarında çalışan personel dahil edilir (Bunların da, Ankaragücü’nün geleneği gereği, özellikle silah fabrikalarında çalışanları seçilir). “Birleşik Ankaragücü”, seks ikonu David Beckham’ın eski takımı La Galaxy’nin pilot takımı olur. Buradan yetişen topçular, Birleşik Amerika deneyiminin ardından, soluğu İtalyan Serie A’da alır. Amerika’yla topçu ticaretine girmiş oluruz. Sarı lacivertli kulübün çiçeği burnunda (burada bariz “Tecrübesiz, daha çok fırın ekmek yemesi gerek” manasına kullanıyorum) başkanı Sami Altınyuva değme polemiklerin göbeğinde bulmaz kendini. Camiayı da Amerika’ya yaklaştırmış olursun.
Ben bunları düşünüp, akla karayı seçerken; Kahveci Tavazar Abi omzuma dokundu. İrkilerek uyandım. “Şu çayı iç, biraz kendine gel. Feneri nerde söndürdün” dedi. “Yahu” dedim çayımdan ilk yudumu alırken, “Gökçek niye böyle bir işe kalksın?”