Klasspor - Efe Savaş - Siyah Beyaz Gece Gündüz yazısı

Site İçi Arama


SİYAH BEYAZ GECE GÜNDÜZ

2264 Okunma


Sezon başında yine bu köşede yaptığım sezon değerlendirmesinde, Gençlerbirliği’nin teknik kapasitesi ve dolayısıyla hücum gücü çok yüksek bir kadroya sahip olduğunu, eğer saha içi organizasyonu doğru yapılabilirse, “defansif” oynama telaşına düşülmezse, ligin en çok konuşulan ekiplerinden biri olacağını iddia etmiştim. Sezon başında kağıt üzerinde bakıldığında kırmızı-siyahlıların çok başarılı bir kadro revizyonu yaptığı açıkça görülürken, teknik direktör Mesut Bakkal’ın “defansif” futbolu ve “rakibi bozmayı” önceleyen tarzı başkent ekibinin en önemli handikabı olarak göze çarpıyordu. Gençlerbirliği’nin 2 haftalık doğum sancısının üzerine, Eskişehirspor karşısında sunduğu 75 dakikalık futbol ziyafeti, güzel futbola uzunca süredir hasret olan Gençlerbirliği taraftarının gözlerinin pasını silmesinin yanı sıra Gençlerbirliği’nin mutlaka “golü düşünerek” oynaması gerektiğine dair tezimizin de ispatı oldu.
 

Mutlaka kazanmak zorunda olduğu Eskişehir maçına Bursaspor deplasmanındaki defansif 4-3-1-2’nin aksine, oldukça ofansif bir 4-4-2 ile başlayan Gençlerbirliği, maçın 70 dakikalık bölümünde gerçekten her türlü takdire değer muhteşem bir futbol ortaya koydu. Ligin en önemli hücum dörtlülerinden biri olduğunu her fırsatta belirttiğim Mustafa Pektemek, Bruce Djite, Engin Baytar, Burhan Eşer dörtlüsü teknik heyet tarafından kendilerine NİHAYET (!) bir arada şans verilince sağlı sollu atak organizasyonlarıyla, seri verkaçlar, ayağa paslar ve birebir adam geçmelerle tribündeki taraftara nefis bir seyirlik sundular. Bu yetenekli ayaklara arkalarında oynayan Kerem ve Mehmet Nas’da büyük bir enerji ile katılıp, teknik kapasitesi sınırlı Eskişehir orta sahasını presle boğunca, Gençlerbirliği, neredeyse her dakika pozisyon üretir bir görüntüye kavuştu. Çoğu kez hücum beki özelliklerini taşımamakla ve ileriye yeterince destek vermemekle eleştirdiğimiz Ergün Teber ve Erkan Özbey’in de Es-Es’in kanat adamlarının futbol fundamentallarının yeterizliğinden faydalanarak sık sık ataklara katılması ile ortaya çıkan ofansif seyirlik, Gençlerbirliği’nin hücum futbolunun doruklarına vardığı 2002-2003 sezonunun “geri dönüşünden” başka bir şey değildi. Yetenekli ayaklarını, kolektif bir organizasyonla bütünleyen kırmızı siyahlılar, maçın ilk 70 dakikasında yaptığı bitmek tükenmek bilmeyen atakları ile Eskişehirspor’u adeta şaşkına çevirdi ve ne kadar kapasiteli bir takım olduğunu herkese ispatladı. Mustafa Pektemek’in pastanın üzerindeki krema gibi duran enfes golü ile iyice keyiflenen Gençlerbirliği tribünleri hasret kaldığı, Gençlerbirliği’ni son 20 yılda belirgin biçimde tanımlayan ancak son yıllarda “ön libero” saplantıları nedeniyle sekteye uğrayan “isyankar hücum futbolunun” seyrine kendini kaptırmıştı ki Mesut Bakkal’ın takımın tüm kurgusunu bir anda alt üst eden oyuncu değişiklikleri, 19 Mayıs sakinlerinin tadını epey kaçırdı.
 

Elbette son yirmi dakikaya 3-0 önde giren bir takımın teknik direktörünün kalan yirmi dakikada, gerçekten büyük bir performans ortaya koyan oyuncularının bazılarını kenara alarak dinlendirme, bir takım taktik denemeler yapma, hazır olmadığını düşünerek yedek bıraktığı oyunculara şans verme hakkı vardır. Ancak bu değişikliklerin, takımın kurgusunu bozmayacak, oyun mantalitesini yitirmesine neden olmayacak biçimde organize edilmesi gerekir. Son yirmi dakikaya kadar, doğru kurgu ile nefis bir futbol oynayan Gençlerbirliği’nin etkin futbolunu bir tek şey bozabilirdi; kenar yönetimin “defansif oynama” saplantısı. Nitekim öyle de oldu. Mesut Bakkal takımının başarı ile oynadığı hücum futbolunu beğenmemiş olacak ki, Bursa maçında yenilgiye neden olan defansif B planını devreye soktu. Djite-Addo ve Burhan-Koray değişiklikleri ile 3 stoperli, tek forvetli “bozma” odaklı sisteme döndü. Bu taktik değişikle birlikte maçın seyri bir anda o kadar çarpıcı bir biçimde değişti ki, defansif futbolun en bağnaz savunucularına dahi “en iyi savunma hücumdur” dedirtecek bir görüntü ortaya çıktı. O dakikaya kadar Gençlerbirliği’nin riskli, ofansif, savunmayı ikinci plana atan futboluna karşı yarım pozisyonu o da ancak tesadüflerle yakalayan Eskişehirspor, son yirmi dakika da 3 net pozisyon bulup bir de gol attı. Djite’nin çıkışı ile fizik olarak çok yıpranan Mustafa’nın tek santrafor olarak oynatılması Gençlerbirliği’nin ileride top tutamamasına, Engin ve Burhan gibi teknik kapasitesi çok yüksek iki adamın üst üste kenara alınması pas yüzdesinin dramatik biçimde düşmesine, Addo’nun iki stoperin arasına girmesi de savunma kurgusunun bozulmasına neden oldu. Sanki 2002-2003’ün fırtına takımını hatırlatan Gençlerbirliği gitti, geçen hafta seyircisiz Bursa deplasmanında aciz durumlara düşen takım geldi.
 

Eskişehirspor maçında ortaya çıkan siyah- beyaz, gece- gündüz kadar birbirine zıt iki Gençlerbirliği tablosu, eğer doğru değerlendirilirse Gençlerbirliği’ne ve dolayısıyla Mesut Bakkal’a başarının anahtarını verebilir. Çok net bir biçimde bir kez daha (kimbilir kaçıncı kez !) görüldü ki Gençlerbirliği takımı korkmadığında, kendi oyununu oynamakta tereddüt etmediğinde bu ligin en yetenekli ve dolayısıyla başarıya en yakın takımlarından biri. Ancak bir takım stratejik takıntılarla takımın kurgusu ile gereksiz olarak oynandığında, “bozmak” “oynamanın” önüne koyulduğunda Gençlerbirliği sıradanlaşıyor, taraftarı mest eden, futbol ziyafeti sunan takımın yerini, kısır futbolla karın ağrıları çektiren izlemeye değmeyecek bir ekip alıyor.
 

Pazar gecesi oynanan karşılaşma Fenerbahçe maçı için de almasını bilene önemli dersler içeriyordu. Eğer Gençlerbirliği gelecek hafta Kadıköy deplasmanına da, Eskişehirspor karşısında maça başladığı düzenden taviz vermeden çıkar ve kendi oyununu oynamaya çalışırsa, Pektemek-Burhan-Engin-Djite dörtlüsü ile, sol bekinden tandemine kadar arızalı olan, savunma kurgusu bakımından çok büyük yapısal sorunlarla boğuşan Fenerbahçe karşısında çok etkili olur. Evinde mutlaka kazanmak zorunda olan ve savunmayı riske edecek olan Porto yorgunu Fenerbahçe’nin ağır ve taktik disiplinden uzak savunması, Gençlerbirliği’nin birebirde çok etkili ve çabuk oyunculardan oluşan kare ası karşısında çok zor durumlara düşer. Yok eğer Mesut Bakkal, İstanbul takımlarına karşı karnesinin kırıklarla dolmasına neden olan “tedbirli” (!) tarzını sürdürmekte inat eder ve kendi takımının kurgusunu tıpkı Bursa deplasmanı ve Eskişehirspor maçının son yirmi dakikasında yaptığı gibi bozarsa, Fenerbahçe yetenekli hücumcuları ile pas yapmakta zorlanacak Gençlerbirliği’ni Kadıköy’ün sert atmosferinde boğar.
 

Gençlerbirliği Pazar gecesi güzel futbolla hem taraftarın gönlünü hem de ligdeki ilk 3 puanını kazandı. Ancak bundan daha önemlisi başarının formülünü buldu. Teknik heyet eğer Eskişehirspor karşısındaki çarpıcı tecrübeden ders almayı bildiyse, korkunun ecele faydası olmadığını anladıysa, kendi takımının gücünü farkına varabildiyse, futbolda en iyi savunmanın hücum, en iyi takımın topa çok sahip olan, iyi pas yapan takım olduğunu kavrayabildiyse, işte o zaman Gençlerbirliği Eskişehirspor maçının asıl kazananı olacak. Bu maçta yaşanan tecrübenin, alınan 3 puandan çok daha önemli olduğu işte o zaman ortaya çıkacak. Sıradanlaşmak ya da ligi sarsmak, ikisi de Mesut Bakkal’ın elinde. Gençteknik adam takımı ve dolayısıyla kendisi için hangisini seçecek, bekleyip göreceğiz……

Facebook Yorumları
Facebook üzerinden yorum var.
Site Yorumları
YORUM YAZ
Adınız:
Yorum:
Okuyucularımızın görüşleri bizim için çok önemlidir.
İçinde küfür, hakaret, tehdit, aşağılama bulunmayan; aynı bilgisayardan farklı isimler ile yazılmayan tüm yorumlar yöneticilerimizin onayından geçtikten sonra en kısa sürede yayınlanacaktır.
1
gençler?
16 Eylül 200811:51
güzel bi yazı olmuş kadıköydeki amacımız feneri yebnmek olmalı.başarılar şimşekler