Çok fazla bir şey yazasım gelmiyor bu hafta.
Sahadaki futboldan, yönetimdeki kavgadan, kongreden öte canımı sıkan başka şeyler var.
Tribünler….
Eskiden skor ne olursa olsun takımı ateşlemeye çalışan tribünler gitmiş, daha ikinci yarının başında maçı rakibe vermiş tribünler gelmiş.
Takım sanki çok iyi durumdaymış gibi, ….. burada dimdik ayakta diye bağıran tribünler….
Sanki maç bitmiş gibi ikinci yarının başında Cemal Aydın’ın, Melih Gökçek’in alehine bağırmaya başlayan tribünler…
Suç Cemal’e Melih’e kalınca buna tepki gösterip koltukları kırıp arkadaşlarına atan tribünler
Sahada takım maç yapıldığını unutup, takımın sahipsizliğine dem vuran tribünler
Maçın sonucu belliymiş gibi hakem son düdüğü çalmadan çıkmaya başlayan tribünler….
Ve en güzeli tribünler birbirine girmiş haldeyken “Söyleyin taraftar daha ne yapsın” diye bağıran tribünler…. Gerçekten de öyle. Ankaragücü'nün bu duruma düşmesinde taraftarın da bu kadar payı verken taraftar daha ne yapsın?
Cemalcisi, Melihçisi, Cengizcisi ya da hepsinden bağımsız Ankaragüçlü taraftar bu maçda takımından önce küme düştü..
Hiç “Hükümet düşer, Enflasyon düşer, Ankaragücü düşmez” edebiyatına girmeyelim. Bu sloganın yıllardır Güneydoğu’da şehit düşen askerlerin arkasından bağırdığımız “Şehitler ölmez” sloganından emin olun farkı yok. Şehitler ölüyor, biz hep beraber cenazelerine gidip ağlıyoruz. Bir şekilde barış sağlanmalı diyoruz.
Ankaragücü’nde büyükler barış sağlamalı sağlamasına da. Önce tribünlerde olması gerekmiyor mu bu barışın….