Ankaragücü, Türk futbolunun klasik hatalarından birini yaparak, Beşiktaş’ın kullandığı ölü bir yan topta ceza alanı yerleşimini iyi yapamadığı için kaybetti.
Ancak asıl neden sezon başı kampını “boş” geçirin futbolcuların maçın son 10 dakikasına girerken yaşadıkları yorgunluktu. Ziya hocanın, “Takım 25 gün idman yapmadan geçen hafta maça çıktı. Bunun sıkıntılarını yaşıyoruz. Yorulduğunda beyin ayaklara hükmedemiyor” sözleri çok doğru.
Ziya hoca, “Tempoyu düşüren ve sakin oynayan oyuncu eksikliği hissediyoruz” tezine de katılmamak elde değil. Ankaragücü, takım içinde bir “abi” arıyor. Ancak “abi” arayan takım sayısı o kadar çok ki. Mecburen eldekilerle devam edecek Ankaragücü.
Bizim önerimiz, Ziya Hoca'nın öncelikle şu “o yoktu, bu yoktu, öyle olmadı, böyle olmadı” şikayetlenmelerini bırakması. Hocam, kimse sana bu takımı silah zoruyla vermedi. Geldiğinde şartlar ortadaydı. Yönetim iyi niyetli olarak senin işini kolaylaştırmaya çalışıyor. Sen de artık “Ben zoru seven, zor görevlerin adamıyım. Hep zor takımlar bana geliyor” safsatalarını bırak. Ankaragücü’nün “lige tutunmak” gibi bir derdi yok. Merak etme, bu takım hiçbir şartta küme düşmez. Bu hafta önce Sivas’ı, sonra Gençlerbirliği’nin yendin mi etti 6 puan. Bu iki takımı da yürüye yürüye yener Ankaragücü. Yeter ki, “Oyuna müdahale” edecek futbolcu arayan Ziya Hoca formülünü kendisine uygulasın, maç sırasında bir sakin davransın.
25 yılın sonunda öğrendiğim, kriz ve iletişim yönetimi becerisi olanlar, hep bir adım önde oluyorlar. Ziya Hoca'yı, Mersin İdman Yurdu maçında 19 Mayıs’ta, Beşiktaş maçında ise televizyondan izledim.
“Yıllar yorgun, ben yorgun” şarkısını söylüyor gibi, yorgun görünüyor. Sanki zorla görev yapıyor? Gerçekten iyi mi? Sormak lazım, hocam iyi misin?
Acaba iyi uyuyor mu? Yeteri kadar dinleniyor mu? Saray Tesisleri'nde bina dışına çıkıp, temiz hava alıp, kafasını dinliyor mu?
Kendisini mutlu etmeyen kimseyi mutlu edemez
Artık, ben merkezci, “ben yaparım, ben beceririm, ben bilirim”ci yönetim tarzı tarihe karıştı.
Başarılı yöneticiler mutlaka ve mutlaka bilim insanlarından yararlanıyorlar. Elbette, hangi maçta kimi, hangi taktikle oynatacağı, hocanın bileceğidir.
“Saha”ya kimse müdahale edemez. Ancak, “Her maçtan sonra şikayetlenmek” de yakışmıyor. Hocama nacizane tavsiyem; kendi deyimiyle bu kadar “zor” görevin altından kalkmak için iletişim danışmanı ve psikolog ile çalışmasıdır.
Ankaragücü’nün gerim gerim gerilmiş yüzler yerine, ne yaptığını, ne söyleyeceğini ve ne söylediğini bilen, rahat, mutlu, gülümseyen insan portrelerine ihtiyacı var.