“ANKARAGÜCÜ BAYRAĞI YENİDEN SAHAYA DİKİLMELİ!”
İnsanoğlu ilginç yaratılmıştır; kendisi başarılı olamadığı zaman kabahati hep başkasında arar. Başarısızlıklarda mutlaka bir sızlanma görürüsünüz. Bu, sosyal hayatta da böyledir; bilimsel alanda da, siyasette de, sporda da… Oysa başarılı insanlar hiç mazeret üretmez ve sadece yaptıkları işe odaklanırlar. Çünkü onlar için önemli olan yaptıkları işte başarılı olmaktır. Zaman zaman engeller olsa bile söylenmek yerine engelleri nasıl aşacaklarını düşünür ve o engelleri de aşarlar; ortaya mükemmel bir eser bırakırlar.
Şimdi lige bakıyoruz Adnan Polat ağlıyor, Demirören ağlıyor, zaman zaman Aziz Yıldırım genelde başarısızken sızlanıyor. Fakat öte yandan Şenol Güneş işine bakıyor ama haksızlığa uğradığında kükrüyor. Ertuğrul hoca çok ama çok az konuşuyor ve işine bakıyor. Şota yine neredeyse hiç sızlanmıyor. Manisa’da bir Hikmet Karaman gerçeği var ki neredeyse hiç şikâyetçi olmadı, ama genel anlamda Türk futbolundaki sorunları, adaletsizlikleri hep gündeme taşıdı.
Bu tablo çok açıktır; başarısız olanlar ve hayal kırıklığı yaratanlar ya hakemi ya federasyonu ya da birilerini kendilerine düşman olarak ilan etmiş ve buradan prim yapmıştır. Diğer tarafta işte bir Trabzon, Bursa ve Kayseri gerçeği mevcut... İşe odaklanmış hocalar, az laf, çok iş ve beraberinde gelen başarı…
Ankaragücü’nde de durum farklı değil ama düşman farklı! Çünkü düşman yaratanların amacı farklı... Bizim durumumuz çok ilginç ve dünyada eşi benzeri görülmemiş bir olay... Ben aradım, taradım ama böyle bir örnek bulamadım.
Öncelikli olarak başkan olsun, teknik ekip olsun bu takımın başına gelirken başarıyı hedef almamışlar; aksine Ankaragücü ruhunu, örfünü, geleneklerini nasıl yok ederiz düşüncesini hedef olarak seçmişler. Zaten gelir gelmez operasyon başladı! Önce Ankaragüçlü hırsına sahip olan ve taraftarlarca çok sevilen futbolcular takımdan uzaklaştırıldı ve yerlerine daha iyi manipüle edilebilecek, taraftara yabancı olan oyuncular alındı. Sonra yine bizim sevdiğimiz ve bizi seven Hikmet hoca gönderilip, yine taraftar için en antipatik ve manipülasyonu kolay olan, kulübe eyyam yapabilecek Ümit Özat getirildi. Son aşama ise taraftarları birbirine düşürmekti ki stattaki birlik sağlanmasın ve otoriter yönetim hâkim olsun isteniyordu. Bu da Anti-x ve Gecekondu arasında gerilim yaratılarak sağlandı ve başarılı da olundu. Ama burada Anti-x’in bu oyuna gelmesi de bir o kadar üzücüdür. Peki, Gecekondu’nun da Cemal Aydın zamanında hiç hatası yok muydu? Tabii ki onlar da hatalar yaptılar. Ama bu zor günlerde taraftar duruşunu sergileyeceğine tam tersi çatışarak biraz da yeni yönetimin ekmeğine yağ sürmüştür; Ankaragücü taraftarı işte böyle kötüdür, şöyle kötüdür söylemlerine zemin sağlamıştır.
Şimdi özetle konu şudur: Gökçek ailesi, Ankaragücü’ndeki başarıyı kendi yaptığı takım, kendisinin istediği gibi bir taraftar ve kendine bağlı olan bir hoca ile istemektedir. Burada amaç yüz yıllık efsaneyi yıkmak, yeni bir takım ile taraftar yaratmak ve otoriteyi hep elde tutmak, ama bunları yaparken de Ankaragücü ismini kullanmaktır. Başka bir şey aramanın da anlamı yoktur. Yani istenen Ankaragücü’nün başarısı değil, yeni Ankaragücü’nün yani Gökçek’lerin sahip olduğu Ankaragücü’nün başarılı olmasıdır. Ama tabii ki onların istediği şartlarda… Yoksa bir kalemde o kadar parayı verip Hikmet Karaman’ı yollayan zihniyet, ondan daha iyi olmayan deneyimsiz bir teknik direktörü tutar mıydı? Takım iyi değil, taraftar ile kavgası var. Hatta sinirinden sahaya inenler olmuş. Ve belki de takımın düşmesi pahasına sen bu teknik adamı her şeye rağmen görevde tutmaya devam ediyorsun. İlginç ve düşündürücü!
Böyle bir ortamda zaten her şey çok kötü iken Beşiktaş’ı yeniyorsun (ki en azından çok da iyi ve göze hoş gelen bir oyun oynamadık). Ve işte bunu fırsat bilip her şeyi düzeltebilecekken (ki siz taraftara göre daha olgun ve yetkin olmalı, daha iyisini düşünebilmelisiniz, çünkü sonuçta profesyonelsiniz, hatta belediye başkanısınız siyasetçisiniz) çıkıp diyorsunuz ki, “Maça taraftar gelmediği için kazandık. Diğer taraftarsız maçları da kazanmıştık. Herkes bundan ders çıkarsın aklını başına alsın!” Şimdi bu demeç son derece komik! İlkokul öğrencileri bile söylese yakışıksız olur. Bir de ayriyeten bilgi yanlışlığı var; o seyircisiz maçlar Kayseri ve Trabzon maçı idi ve her iki maçı da çok kötü oynayıp Trabzon’a çok varlıksız kaybettik, Kayseri’den de zor bela 1 puan aldık. Bir kere bir takımın başkanının ve hocasının takımının maç sonuçlarını bilmemesi son derece üzücü ve o kadar da şok edici bir ciddiyetsizlik göstergesidir. O zaman ben de şunu soruyorum: “Fenerbahçe’yi ve Galatasaray’ı yendiğimiz maçlarda taraftar yok muydu? Bence siz sahaya gelmeyin. Bakın siz evde iken biz Beşiktaş’ı kaç sene sonra yendik. Hatta mümkünse Ankara’yı da terk edin de şampiyon olalım!” Şimdi ben bunları söylesem mantıklı olur mu?
Hâlbuki maç sonrası çıkıp “Zor günler geçiriyoruz. Beşiktaş gibi bir takımı yendik, mutluyuz. Keşke taraftarımız da bu maçta yanımızda olsaydı. Bu galibiyeti onlara armağan ediyoruz” diyebilme cesaretini olgunluğunu gösterip herkesi yanınıza alma fırsatı yaratmanız çok zor değildi Sayın Ahmet Gökçek, Sayın Melih Gökçek ve Sayın Ümit Özat… En azından çıkıp Beşiktaşlı, Fenerbahçeli olduğunuzu her fırsatta söyleme cesaretini gösterdiğinize bakılınca bunu da söylemek çok zor olmazdı diye düşünüyorum ama siz yapamadınız; o erdemi, o olgunluğu gösteremediniz ve her zaman yaptığınız gibi çamuru yine büyük Ankaragücü taraftarına attınız. Bakın şunu anlamalısınız: Bu takım İstanbul Büyükşehir Belediye değil, Petkimspor falan hiç değil. Biz değil 2. lige düşmek, tüm liglerden düşsek bile evimizde sarı-lacivert bayrak ve Ankaragücü sevdası kanımızda, ruhumuzda ömür boyu kaybolmadan hep var olacaktır! O yüzden bizi yok edemezsiniz, sindiremezsiniz ve bu sevdayı bizden alamazsınız! Bence bunu öğrenin artık ve taraftarla uğraşmayın. İşinizi yapın ki takım başarılı olsun. Yoksa her başarısızlığı taraftardan bilerek bir yere varamazsınız. Aziz Yıldırım, Demirören ve Adnan Polat’tan farkınız olsun. Lütfen artık gerçekleri görün ve yapmanız gerekeni yapın!
Takımın başına acilen taraftarın da sevdiği ve kariyerli bir hoca alın. Bu hoca takımı alsın tribünlere götürsün ve içli dışlı yapsın. Taraftarlar ile futbolcular kaynaşsın. Hoca onlara Ankaragücü sevgisini anlatsın ve bu taraftarın Ümit Özat tarafından futbolculara yanlış anlatıldığını söylesin. Gerçek Ankaragücü taraftarının büyüklüğü, cefası ve vefası anlatılsın. Siz de bu arada güzel tabloyu kendinizi çok yormadan lütfen az biraz protokolden oturup seyredin. Ve bakın her şey nasıl düzeliyor! Henüz hiçbir şey için geç değil. Böyle hocalar var. Hem de çok uzakta değil, hemen yanı başınızda… Hem de Ankaragüçlü! Hem de Ulubatlı!