Klasspor - Selim Eren - 30 Ocak 2011: Başkent'in kurtuluş günü! yazısı

Site İçi Arama


30 OCAK 2011: BAŞKENT'İN KURTULUŞ GÜNÜ!

7172 Okunma


Ankara, Ankara olalı böyle eziyet görmedi!

Neredeyse kırk yılımı bu tribünlere verdim; yüzlerce futbolcu, onlarca hoca izledim ama böyle bir aşağılanmaya, böyle bir onursuzluğa şahit olmadım. Türkiye’nin en köklü kulüplerinden biri olan Ankaragücü’nün tarihinde bu kadar kara leke düşüren olaylara rastlamadım. İşin kolayına kaçmayarak üç büyük takımı tutmamak bir yana, başarı peşinde koşmak adına değil, kendi şehir değerlerimize sahip çıkmak için, Kurtuluş Savaşı şehitlerinin adı ile anılan bu takımı çok küçük yaşlarda
sahiplendik. Neredeyse hep cefa çektik, çoğu zaman üzüldük ama yılmadık, usanmadık ve âşık olduğumuz o renkleri darbe yedikçe daha çok sevdik. İçeride, deplasmanda, hatta seyircisiz maçlarda bile desteğimizi esirgemedik. Biz, Anadolu’da bir devrim yapmak ve üç büyük denilen dukalığı yıkmak için mücadele başlattık. Çoğumuz Ankaralı bile değildik. Ama damarlarımızda Ankaragücü kanı taşıyorduk: Deli bir kan!

Çektiğimiz her acı ve yediğimiz her darbe bir ata vurulan kırbaç gibi içimizdeki kenetlenmeyi, hırsı ve sevgiyi daha da arttırdı. Ankaragüçlülüğümüzden hiçbir zaman utanmadık ve mücadelemizden hiç yılmadık.

Bizimki, şehitlerimizden miras kalan bayrağı ilerilere götürme ve o sevdaya layık olma mücadelesidir, onurlu bir mücadeledir. Bu yüzden “Gururluyuz, Güçlüyüz, Ankaragüçlüyüz!” dedik. Zafer için, başarı için oynayan takım değil onuru için, gururu için oynayan takım istedik; onurlu mücadeleyi onursuz galibiyetlere her zaman yeğledik. O yüzden kaliteli futbolcu, paralı yönetici ve kariyerli hoca değil, yürekli futbolcu, Ankaragüçlü başkan ve hoca tercihimiz oldu. Felsefemiz, onursuz ve gurursuz yaşamak yerine onurlu ve gururlu ölmek üzerine kuruldu. Kendi içimizde ayrışmalarımız olsa da takımımıza dışarıda tek laf ettirmedik.

Belki doğru belki yanlış, Ankaragücü sevdasını zaman zaman çocuklarımızın, eşimizin, dostumuzun hatta sosyal hayatımızın bile üstünde gördük. Biz bu bayrağı şehitlerimizden, ağabeylerimizden, babalarımızdan aldık ve oğullarımıza devrettik. Her Ankaragüçlü baba, oğlu olduğunda bir Ankaragüçlü daha dünyaya geldi diye bir kez daha sevinir. Bizim sevdamız vefalı ve bir o kadar da cefalı bir mücadeledir. Biz bu savaşı kazandık ve Ankara sokaklarında Ankaragücü formalarını, atkılarını ve berelerini taşıyan gençlerin sayısını on binlere çıkardık. Ankaragücü’nü bir marka yaptık; bir güven unsuru, gıpta edilecek bir kavram haline getirdik. Ankaragücü’ne diğer yerlerde duyulan antipatinin nedeni bu kıskançlık ve çekememezliktir. İnsanlar bu kadar başarısızlığa rağmen bu kadar yoğun bir sevginin nasıl oluştuğunu anlama zorluğu içinde olduklarından çamur atmak yolunu
tercih ediyorlar. Kırk yıldır tek menfaatim olmadan ve acı hatıralarım olmasına rağmen hala sevebildiğim tek şey Ankaragücü... İşte bu Ankaragücü son yıllarında, kötü ellerin yönetiminden dolayı hem saygınlığından hem de adına yakışırlığından bazı kayıplar yaşadı. Kötü yönetimler her zaman başarısızlık ve saygınlıkta azalma getirir. Ama gerçek Ankaragücü ruhu taşıyan taraftarların oluşturduğu bir camia her zaman bu kaotik ortamı aşabilecek güçtedir ve Sayın Cemal Aydın’ın döneminde olduğu gibi tek ses, tek yürek olduğunda da bunu göstermiştir. Ama devrimler hiçbir zaman daha kötü koşullar olsun diye
yapılmaz; amaç, hep daha iyi yerlere gelmektir. Cemal Aydın dönemindeki kötü gidişata dur dememize rağmen yeni yönetim ile çok büyük hayal kırıklıkları yaşadık.

Öncelikle, büyük hedefi olan bir takım, hedefleri olmayan ve Ankaragücü’ne karşı sevgi değil de antipatik duyguları olan, acemi ve kariyersiz bir hocaya teslim edilerek ilk yanlış yapılmıştır. Hedefleri olan takımın, tüm taraftarı arkasına alması gerekirken taraftar dışlanmış, hatta bölünmüştür. Bu takımda oynamaktan gurur duyacak futbolcular alınması gerekirken, aklı her fırsatta kulübünü icraya vermek ile meşgul olan futbolcular getirilmiş; Ankaragücü ruhunu taşıyan El Yasa, Murat Erdoğan, Ceyhun, Broggi, Koray, Barbaros gibi futbolcular adeta takımdan kovularak uzaklaştırılmış ve Hikmet Karaman gibi hâlâ Ankaragücü sevgisi ile dolu olan bir hoca, üstüne çuvallarca para vermeyi bile göze alarak bir kalemde silinip atılmıştır. Takım, bizim için manevi değeri yüksek olan Beştepe tesislerinden alelacele uzaklaştırılmış ve taraftar-futbolcu ilişkisi iyice soğutulmuştur. Bakıldığı zaman Ankaragücü adına iyi olan ne varsa içi boşaltılmış ve sadece adı Ankaragücü olan bir takım yaratılmış
durumdadır. Bu kadar olay yetmezmiş gibi takımın başındaki şahsiyete her konuda tam yetki verilmiş ve bundan güç alan hoca her maç taraftarların ve camianın onurunu kıracak açıklamalarda bulunmuş; son maçımızda daha da ileri giderek, yerde yatan bir taraftarın başına tekme atma cüretini de göstermiştir. Yani adaleti, yönetenlere bırakmayıp kendi
usulünce çözmüş ve bunu yaparken de bu takımın paralı bir işçisi olduğunu unutmuştur.

Kendi taraftarlarını küfür ettikleri gerekçesiyle ceza kuruluna sevk ettirmek isterken, yerde yatan bir taraftarı başından tekmeleyerek Türk futbol tarihinde kara bir leke olarak yer almıştır. Asıl merak ettiğim husus, hiçbir olay yokken Hikmet Karaman’ı bir kalemde yüklü tazminatını da ödemeyi göze alarak bir kalemde gönderen yönetim, Ümit Özat’ı göndermek
için bu kadar süre neyi beklemiştir? Takımın başına geldiğinden beri hiçbir başarısı olmayan ve çok önemli bir kupa maçında da bir 2. lig takımının yedek kadrosuna galip gelemeyerek elenen ve bu taraftarı sevmediğini her fırsatta söyleyen bir hoca, yönetimden ne amaçla ve neden bu kadar destek alır?

Biz sevdamızdan vazgeçmedik, vazgeçmeyiz de ama bu takım bizim sevdamız olan takım değil! Bu takım artık bizim takımımız değil! İşin kötüsü bu taraftar da eski taraftarımız değil! Hakkında, “Maymun!”, “Ne haliniz varsa görün!”, “Bunlar çapulcu!” gibi sözler söylenen Ankaragücü taraftarı eskiden duruşunu çok net bir biçimde gösteren bir camia idi.

Tepkilerimizde çok ama çok geç kaldık diye düşünüyorum ki en son Ümit Özat’ın yerde yatan taraftara tekme atması kaldırılamaz bir durumdur. Biz bu takımı rant için, Süper Lig için sevmedik. Takım 2. ligde oynarken de tribündeydik ama gururlu ve güçlüydük. Gerekirse yine düşer, yine orada yerimizi alırız ama bu âlemde onurumuzla şerefimizle var oluruz. Artık dur demek zamanıdır! Yoksa hem yüz yıllık çınarımız hem de içinde sevdamız, sevinçlerimiz, acılarımız ve birçok değerimiz olan anılarımız da yok olup gidecek!

Ümit Özat’ın istifa haberinin doğru olduğunu kabul ve temenni ederek, bu istifayı yüz yıl önce başlattığımız bu istiklal savaşımızda, düşmanın İzmir’den atıldığı gün gibi sevinçle karşılıyor ve 30 Ocak 2011 tarihini hem Ankara’nın hem de Ankaragücü’nün kurtuluş günü olarak kabul ediyorum.

Hepimiz bir gün öleceğiz, ama Ankaragücü sevgisi ilelebet yaşayacaktır!

Facebook Yorumları
Facebook üzerinden yorum var.
Site Yorumları
YORUM YAZ
Adınız:
Yorum:
Okuyucularımızın görüşleri bizim için çok önemlidir.
İçinde küfür, hakaret, tehdit, aşağılama bulunmayan; aynı bilgisayardan farklı isimler ile yazılmayan tüm yorumlar yöneticilerimizin onayından geçtikten sonra en kısa sürede yayınlanacaktır.
SELİM EREN



Yazarın Diğer Yazıları