Ankaragücü, en buhranlı günlerinde Fenerbahçe’yi yenip, “Kupa Bey”i unvanını korudu. Öncelikle tebrikler Ankaragücü futbolcularına, teknik direktör Ümit Özat’a ve bu isimlerin arkasında duran Başkan Ahmet Gökçek ile “yöneticilere.”
Maç kazanılır, kaybedilir. Kötü oynar kazanırsınız, iyi oynar kaybedersiniz. Bunlar günlük sonuçlardır. “Skor yazarları” bunları değerlendirir.
“Spor yazarları” ise günübirlik sonuçlar yerine daha uzun vadeli düşünür, yorumlarını ona göre yapar. “Spor yazarları” sahada başka şeyler ararlar.
Eski bir “spor yazarı” olarak, ben skora hiç bakmam. “Şeytan ayrıntıda gizlidir” sözü gereği ayrıntıları görmeye çalışırım. Ankaragücü’nün Fenerbahçe’yi yendiği maçta da skoru hiç önemsemedim. Teknik Direktör Ümit Özat’ın ikinci yarının başında yaptığı oyuncu ve oyun planı değişikliğinin ardından takımın “kıpırdaması”, Fenerbahçe kaptanı Gökhan Gönül’ün önüne gelen takım arkadaşına fırça atması, özellikle Brezilyalılar ile girdiği olumsuz diyalogun konuk takımın kimyasını bozacağı çok açıktı.
Ankaragücü’nün gol veya goller atacağını, puan veya puanlar alacağı görülüyordu. Nitekim, ikinci yarıda Ankaragücü’nün sağ kanadını savunmaya başlayan Teo Weeks ile Fenerbahçe’nin ilk yarıdaki en etkin ismi Stoch pasifize edildi. Uzun süredir “futbola aç olan” Mehmet Çakır’ın da bu kanadı ileri geri çok iyi kullanmasıyla Ankaragücü yürüyerek goller attı.
Bütün bunlar maçta “görüldü.”
MAÇTAKİ ASIL GÖRÜLMESİ GEREKEN AYRINTILAR
Benim en çok dikkat ettiğim, bir takımın yediği gollerden sonra kaç futbolcunun üzüldüğü, atılan gollerden sonra da kaç futbolcunun sevindiğidir.
Ankaragücü futbolcularının yedikleri golden sonraki üzüntü, attıkları gollerden sonraki sevinç görüntüleri, maddi olarak sıkıntı yaşayan futbolcuların “takım” olduklarını gösterdi.
Şans da olsa atılan beraberlik golünden sonra Rajnoch’un topu kaleden alışı ve hırsla orta sahaya getirmesi inancı gösteriyordu. Takım arkadaşlar da Rajnoch’un sevincine ve hırsına ortak oldular.
Ancak asıl görüntü 76. dakikada Sestak’ın attığı golden sonra ortaya çıkandı. Gol sonrası bütün futbolcular kenara koşarak teknik direktör Ümit Özat’a sarıldılar. Bu tabloyu paylaşan futbolcular “takım”dır. Futbolcular, ne taraftara ne de yöneticiye koşmadı, Ümit hocaya koştu. Tezahürat yapan Ümit hoca değildi, paralarını veren de Ümit hoca değil. Ancak onlar galibiyet sevincini Ümit hoca ile paylaştılar. Bunun anlamını ben çok iyi biliyorum da inşallah bilmesi gerekenler de derslerini almışlardır.
Ümit hocanın koltuğunun sarsıldığı bir dönemde, “yalandan oynayıp” maçı kaybetmek yerine “aslanlar gibi” oynayıp, hocalarının başını dik tuttular.
BAŞKAN AHMET GÖKÇEK GEREĞİNİ YAPMALI
Kulüpte yaşanan yönetici-teknik direktör savaşında, futbolcularının desteğiyle Ümit Özat devasa bir adımla öne geçti. Şimdi sırada, Ankaragücü’nün yönetiminde huzura ihtiyaç var. Başkan Ahmet Gökçek’in “gereğini yapması” ve ya Ümit Özat ile yoluna devam edip, Ayhan Atalay ile yollarını ayırması ya da Atalay’ı tercih edip, Özat’a yol vermesi gerekiyor. Çünkü, Atalay ile Özat arasındaki “dava”, ikisinden biri kulüpten gitmedikçe bitmez.
Kendine “mali asbaşkanlık” uyduran Ayhan Atalay’ın kulübün bütün ekonomisini kontrol ettiği dönemde borcun arttığını ve içinden çıkılmaz bir hal aldığını unutmayalım. Bu nedenle, benim gönlüm, Özat’ın kalmasından, Atalay’ın çekip gitmesinden yana.
Ankaragücü ancak böyle moral yükler, huzura kavuşur.