Klasspor - Efe Savaş - Yeni sezon kadrosuna ayrıntılı bir bakış... yazısı

Site İçi Arama


YENİ SEZON KADROSUNA AYRINTILI BİR BAKIŞ...

1923 Okunma


Gençlerbirliği geçen yıl kulübü yönetenlerin sanki olmuyormuş gibi davrandıkları, ısrarla üstünü örtmeye çalıştıkları ancak taraftarın çaresizlikle fark etmekte olduğu uzun erimli çöküşün bedelini ödedi. Bereket biraz formanın ağırlığı, biraz da rakiplerin hataları sayesinde bu acı sezon küme düşmek gibi bir zilletle sonuçlanmadı. Fakat hasbelkader elde edilen bir kupa finali avuntusu dahi 5 yıl öncesine kadar Türkiye’nin parmakla gösterilen kulübü olan, tüm Anadolu takımlarına doğru yol haritası olarak örnek gösterilen, İstanbul oligarşisinin güzide temsilcilerinin bir puan alabilirlerse kar saydıkları, hatta zor ismini Avrupalılara dahi belleten Gençlerbirliği’nin travmatik bir sezon geçirdiği gerçeğini örtemedi. Birkaç yıl öncesinin modası olan Gençlerbirliği, kahredici bir sıradanlaşmayı yeniden iliklerine kadar hissettiği bir sezon yaşadı. Bu tip travmatik sezonların, Gençlerbirliği gibi her daim yukarı tutunma namzedi başaltı takımlarında yaratabileceği iki muhtemel etki vardır: Ya içine girilen telaş halinin de etkisiyle kadro radikal bir biçimde yenilenir ve yepyeni bir yol haritası ile sezona girilir, ya da başarısızlığa neden olan etkenler spesifik bir biçimde belirlenerek küçük çaplı bir restorasyonla sorunlar giderilmeye çalışılır. Gençlerbirliği yönetimi belki radikal bir yenilenmenin beraberinde getireceği riskleri ve maliyeti göze alamadığından, belki de bu tip bir atılımın gerektirdiği özeleştiriden kaçınmak istediğinden makineyi yenilemektense, birkaç parçayı değiştirmeyi yeğledi. Kulübün geleceğini etkileyecek bu temel stratejik tercihin doğru yapılıp yapılmadığını zaman gösterecek. Ancak daha şimdiden Gençlerbirliği’ni yönetenlerin son birkaç yılda yapılan fahiş hataların aksine kendi seçtikleri strateji içerisinde tutarlı ve doğru hamleler yaptıklarını söyleyebilmek mümkün. Bir başka deyişle, “yeterliliği” tartışılabilir olsa da transfer döneminde yapılan hamlelerin “isabeti” su götürmez.


Uzun yıllar sonra ilk defa Gençlerbirliği’nin transfer döneminde belirlenmiş bir strateji doğrultusunda emin ve bilinçli adımlar attığını görüyoruz. Bu isabet, alışılanın aksine yalnızca “gelen” oyuncuların seçiminde değil, fakat “gönderilen” oyuncuların tespitinde de kendini gösteriyor. Takıma doğrudan katkı yapabilecek önemli transferler yapıldıysa da, Gençlerbirliği’nin 2008-2009 sezonu öncesi asıl kazancı transfer edilen bu oyunculardan ziyade, kulüple ilişkisi kesilen oyuncuların tam isabetle belirlenmiş olması denilebilir.


Gönderilen oyunculardan takıma birkaç sezon önce genç yetenek olarak kazandırılan Tuna ve Erhan’ın Gençlerbirliği’nde geçirdikleri hatırı sayılır süreye, kendilerine birçok genç oyuncuya kısmet olamayan ölçüde verilen fırsata rağmen bir türlü beklenen gelişimi gösteremedikleri ve oyunlarını vasatın üzerine nadiren çıkarabildikleri malumumuz. Her iki futbolcu da ne yazık ki tüm iyi niyetlerine rağmen teknik kapasitelerinin ve temel oyun bilgilerinin yetersizliği nedeniyle takımın saha içindeki zayıf halkaları olmaktan bir türlü kurtulamadılar. Takımla yolları ayrılanlardan bir diğeri Okan Öztürk’ün de kapasitesi ölçüsünde geçirdiği “fena olmayan” sezonlara rağmen, hiçbir zaman üst sıraları hedefleyen bir süper lig takımının santrafor mevkiindeki birinci opsiyonu olmaya namzet olamadığı gerçek. Çok parlak bir dünya gençler şampiyonası performansından sonra büyük umutlarla takıma kazandırılan Isaac Promise ise kafa olarak bir türlü Gençlerbirliği’nin oyuncusu olamadı. Oynadığı sezonlar boyunca saman alevi gibi parladıysa da oyununa bir şeyler katmak yerine futbol literatürüne “kaytarma” ve “kapris” yapma amacıyla kullanılabilecek yeni bahaneler katmayı yeğledi. Gençlerbirliği taraftarının büyük bölümünün aksine ben hala Isaac’in belki birkaç yıl önce umulduğu kadar olmasa da yetenekli bir futbolcu olduğunu düşünüyorum. Kim bilir belki de beklenen patlamayı oyunculara sınıf atlatmak konusundaki becerisini en iyi Ankara’lı futbolseverlerin bildiği Ersun Yanal’ın Trabzonspor’unda gerçekleştirebilir. Fakat Isaac’in o bir türlü açığa çıkaramadığı ancak zaman zaman ipuçlarını verdiği “potansiyeli”, bu oyuncunun bir türlü Gençlerbirliği’nde istediği kıvama gelemediği gerçeğini değiştirmeye yetmiyor. Belki kendinden kaynaklanan nedenlerle, belki de genç bir oyuncunun gelişmesi için gereken uygun ortamın oluşturulamaması gibi kulüpten kaynaklanan idare nedenlerle, maya tutmadı; Isaac Gençlerbirliği’nde bir türlü olmadı. Birkaç yıldır bir türlü halledilemeyen bir kan uyuşmazlığının daha fazla kangren haline gelmemesi, geçen yıl oyuncu kaynaklı iç problemler nedeniyle başı epeyce ağrıyan Gençlerbirliği için çok kritikti. Dolayısıyla doğru karar verildi ve kulüpte kalmak istemediğini hem “söylemi” hem de “eylemi” ile defalarca belli eden Isaac Promise’le de yollar ayrıldı. Takıma performans olarak çok şey katmayan ve potansiyel olarak da bugünkünden çok daha fazlasını vaat etmeyen bu dört futbolcu ile yolların ayrılması kimseyi şaşırtmadı. Ancak taraftarın bir bölümü tarafından ısrarla kulübün sembol ismi olarak değerlendirilen, Gençlerbirliği taraftarının elinde büyümesinden ötürü, “öz evlat” kontenjanından bolca övgü ve sevgi ile onore edilen Mehmet Çakır’ın ani ayrılığı kırmızı-siyahlılara gönül verenlerin en azından bir bölümünde kuşkusuz şok yarattı. Adına özel tezahüratı bile olan, takımda yer aldığı dönem boyunca hataları ve kötü performansı “ailenin çocuğu” olduğu varsayımı ile görmezden gelinen genç futbolcunun Ankaraspor’a verilmesi ilk bakışta bir hata olarak görülebilir. Ancak Mehmet Çakır’ın son 2 yıldaki oyun performansı ve ondan daha önemlisi saha içinde sergilediği tavırlar göz önüne alınırsa bu oyuncuyla da yolların ayrılmasının bırakın hata olmayı tam aksine gecikmiş bir karar olduğu ortaya çıkar. Sınırlı yeteneklere sahip bir futbolcu olmasına rağmen, “yıldız futbolcu” titrini ve tavırlarını gereğinden çok daha çabuk bir biçimde içselleştiren Mehmet Çakır’ın saha içi performansı geçtiğimiz iki yılda “tavırlarının” değişmesine paralel olarak radikal bir düşüş gösterdi ve nihayet geçen sezon dibe vurdu. Bu durumda kulüp için yapılması gereken doğru hamle, “kralın çıplak” olduğunu anlamak ve taraftarın son göz ağrısına üzülerek de olsa artık “teşekkür etmekti”. Taraftarın taktığı isimle “Çakır’ın” ayrılığını kabullenmek, kendisinin kulüpteki varlığına naif bir tavırla gereğinden fazla anlam yükleyen romantik taraftar kalbi için zor olsa da, doğru olan yapıldı.


Elbette gelecek sezon için umutlu olmamın tek nedeni gönderilen oyuncuların seçiminde sağlanan isabet değil. Bunun yanı sıra “düşük” bütçe ile oluşturulmuş takımların her daim makus talihi olan “kadro darlığı” ndan hala muzdarip olsa da Gençlerbirliği’nin önceki birkaç yıla kıyasla daha kaliteli ve dengeli bir kadro oluşturduğunu da düşünüyorum. Elbette takımın nasıl bir dizilişle sahaya çıkacağını, Mesut Bakkal’ın kafasında nasıl bir taktik anlayış olduğunu şimdiden kesin olarak bilebilmek olanaksız. Ancak hem hocanın geçen yıl sık sık tercih etmesi, hem de bir futbol takımının kadro kalitesini tartmak için ölçek oluşturabilecek, oldukça yaygın ve konvansiyonel bir taktik olması bakımından 4-4-2 analizimiz için en uygun ölçek olarak kabul edilebilir gibi görünüyor. Takımın 4-4-2 biçiminde dizileceği kurgusu üzerinden Gençlerbirliği kadrosunu dikkatlice incelediğimizde, kırmızı-siyahlıların sezona “kaliteli” ancak “dar” bir kadro ile girdiğini söyleyebiliriz. Böyle bir yargıya nasıl ulaştığımızı açabilmek için tek tek mevkilerin ayrıntılı bir analizini yapmak yeni sezon öncesi oldukça aydınlatıcı olabilir diye düşünüyorum.


Gençlerbirliği bu sezon yola iki tecrübeli kaleci ile çıkıyor. Sakaryaspor’da geçirdiği parlak bir sezonun ardından Gençlerbirliği’ne transfer edilen ve uzun süre Gökhan Tokgöz ile kaleyi paylaşan Recep ve Şili’nin şampiyon takımından sansasyonel haberler eşliğinde transfer edilen “renkli” isim Peric kale için rekabet edecekler. Birinci alternatif olacağını tahmin ettiğim “el loco” (çılgın) Miroslav Peric ilk maçlarında lakabını haklı çıkarır tavırlarla savruk bir görüntü vererek Gençlerbirliği taraftarının yüreğini ağzına getirdiyse de, özellikle Kayseri ile oynanan kupa maçında yetenekli, refleksleri iyi ve çabuk bir kaleci olduğunu ispatladı. Bunun yanı sıra Latin Amerikalılara özgü neşeli tavırları, sıcakkanlılığıyla da Gençlerbirliği’nin geçen yıl fazlaca özlemini duyduğu takım ruhuna önemli katkılar yapıyor. Yetenekli bir kaleci olduğu belli olan Peric ve onun sezon içinde girebileceği muhtemel “çılgınlık” periyotlarında devrede olacak ve belli bir kaliteyi her zaman garanti edecek hazır kıta Recep ile Gençlerbirliği’nin kalesi sağlam görünüyor.


Dörtlü savunma tercih eden takımların çoğu kez kaderini belirleyen savunmanın ortası nam-ı değer tandem konusunda Gençlerbirliği bu sezon hiç olmadığı kadar sağlam olmanın konforunu yaşayacak. Geçen yılın özellikle son döneminde önemli bir çıkış yakalayan Traore-Addo-El Saka üçlüsüne, Oftaş’ın soğukkanlı ve top kullanma becerisi yüksek liberosu İlhan’ın katılımı ile kırmızı siyahlılar savunmada bazı “büyük” takımları dahi kıskandıracak sağlam bir kare asa sahip oldu. Gençlerbirliği bu etkileyici dörtlü ile tandemin başarısında etken olan fakat ısrarla göz ardı edilen bir diğer kriteri de sağlamış durumda. Dikkatli seyircilerin ve futbola kafa yoranların zaman zaman değindiği gibi tandemin makbulu bir stoper ve bir liberodan oluşanıdır. Her ne kadar “tandem” denilen kavramın alamet-i farikası “liberosuz” iki stoperin yan yana oynaması olsa da, iki savunmacıdan birinin kesici, ilk topa basan sağlam bir stoper, diğerinin ise topu iyi kullanan, cevval stoperin kademesine soğukkanlılıkla giren esasen libero karekterli bir “akil adam” olmasının başarı formülü olduğu deneyimlerle sabittir. Bu anlamda kadrosunda hem ideal stoperler olan Addo ve Traore’yi hem de tam bir libero olan İlhan’ı barındıran Gençlerbirliği’nin sağlam bir savunma göbeğine sahip olacağı rahatlıkla söylenebilir. Hem libero hem stoper karakterine sahip dört dörtlük bir savunmacı olan yılların tecrübesi El Saka’nın güven verici varlığı da cabası. Mesut Bakkal’ın (eğer tahmin ettiğim gibi 4-4-2 oynarsa) bu mevkide ki ilk tercihi büyük ihtimalle El Saka-İlhan ikilisi olacak. Addo ve Traore’de Gençlerbiriliği’nin en sağlam mevkisinin güvenilir alternatifleri olacaklar.


Gençlerbirliği’nin tandemi için söylediğimiz olumlu sözleri savunmanın tandemi bütünleyen diğer mevkileri olan sağ ve sol bek pozisyonu için söyleyebilmek ne yazık ki mümkün değil. Hatta tam aksine bu iki mevkinin eğer beklenmedik performans patlamaları yaşanmazsa bu sezon Gençlerbirliği’nin en çok başını ağrıtacak bölgeler olacağı söylenebilir. Sağ bek mevkiinin ilk alternatifi olarak görünen ve hakikaten “ Gençlerbirliği kaptanı” titrinin hakkını sonuna kadar veren Erkan Özbey ve sol bek mevkinin ilk alternatifi olan Ergün Teber belirli bir standardı her zaman garanti etseler de sezon boyunca mevkilerinin yükünü çekebilecek gibi görünmüyorlar. Sağ bekin alternatifi olarak Samsunspor’dan transfer edilen ve Samsunlu futbolseverlerce çokça övülen Emre Balak eğer beklenen performansı süper ligteki ilk sezonun da sergilemeyi başarırsa bu mevkideki sorun bir ölçüde çözülebilir. Fakat sol bek alternatifleri olarak düşünülen Hakan Aslantaş ve Nikola Petkovic’in bu mevkinin gerektirdiği en temel özelliklere dahi sahip olmadıkları göz önüne alınırsa, savunmanın solunda önemli bir sıkıntının Gençlerbirliği’ni beklediği kesin. Kısacası yeni sezon öncesi defansın sağı ve solu, “iyi” kadronun “S.OS” veren en zayıf iki mevkisi olarak göze çarpıyor.


Geçtiğimiz sezon Gençlerbirliği’nin en fazla sıkıntı yaşadığı mevkilerden biri hiç kuşkusuz ön liberoydu. Son yıllarda iyiden iyiye bir dogma haline gelmiş, şehir efsanesine dönüşmüş olan “ön liberosuz” takım olmaz mottosuna sıkı sıkıya bağlı kalan Mesut Bakkal, elinde Engin ve Mehmet Nas gibi iki yetenekli orta saha oyuncusu olmasına rağmen, sırf “ön liberosuz” oynuyor olmamak için Kerem Şeras’ta ısrar etmiş ve takımın pas organizasyonunun arızaya uğramasına neden olmuştu. Eldeki tek ön libero olan Kerem’in topu oyuna sokmadaki beceri eksiliği, teknik direktörün ön libero konusundaki takıntılı tutumu ile birleşince takımın başına epey iş açmıştı. Bu nedenle Gençlerbirliği’nin ön liberoya yaptığı iki nokta transfer için bu sezonun en hayati hamlesi demek yanlış olmaz. Bu mevkiye Yasir’in ve ondan da önemlisi oyunun her iki yönünü de başarıyla oynayan değerli bir oyuncu olan Koray Avcı’nın transfer edilmesi sezon başındaki doğru stratejinin en önemli parçasıydı. Mesut Bakkal’ın ön libero oynatma ısrarından vazgeçmeyeceği düşünüldüğünde bu mevkide Kerem’in yerine top kullanma becerisi yüksek olan Koray’ın oynayacak olmasının önemi daha iyi anlaşılır. Kısacası geçen yılın aksine bu yıl, Yasir-Koray ve Kerem üçlüsü ile Gençlerbirliği’nin ön libero konusunda lig ortalamasının üzerinde bir kaliteye sahip olacağı rahatlıkla söylenebilir.
Orta sahanın ortasındaki diğer kontenjan için ise hali hazırda üç aday görünüyor. Artık tüm Gençlerbirliği taraftarının iyi tanıdığı, takımın kıdemlilerinden olan Mehmet Nas formda olduğunda bu mevki için arayışları tereddütsüz sona erdirecek kadar kaliteli ve nitelikli bir futbolcu. Mehmet Nas’ın bu bölgenin diğer adayları olan ve teknik kapasite olarak kendisinden üstün olan Bilal Çubukcu ve Engin Baytar’a göre forma için avantajlı olmasının nedeni iki takım arkadaşının aksine oyunun iki yönüne de katkı yapan, fizik gücü yüksek, devamlılığı iyi olan tam bir modern orta saha oyuncusu izlenimi vermesi. Bu nedenle orta sahada “direnci” “yaratıcılıktan” daha fazla önemseyen Mesut Bakkal’ın bu mevki için ilk tercihinin Mehmet Nas olacağını, Engin ve Bilal Çubukcu’nun ise daha ziyade orta sahanın solu için forma savaşı vereceklerini tahmin etmek zor değil.
Orta sahanın sağı ve solu için düşünülen oyunculara baktığımızda Gençlerbirliği’nin bu mevkilerde de diğer birçok mevkide olduğu gibi birer “iyi” opsiyona sahip olduğunu ancak özellikle sağ kanatta uzun lig maratonunun gerektirdiği güvenilir bir alternatiften yoksun olduğunu söyleyebiliriz. Sol taraf kafası futbolda olduğu sürece bu ligin en yetenekli ve yaratıcı oyuncularından olan Engin Baytar ve Hertha Berlin’den transfer edilen yetenekli solak Bilal Çubukcu ile “iyi” görünüyor. Keza sağ kanatta da ligin teknik kapasitesi ve birebir adam geçme yeteneği en yüksek olan oyuncularından Burhan Eşer’e sahip kırmızı-siyahlılar. Ancak sağ kanat için fizik yetersizlikten ve devamlılıktan muzdarip Burhan Eşer dışında bir alternatifin görünmemesi uzun lig maratonu göz önüne alındığında baş ağrıtabilir. Kısacası Gençlerbirliği’nin ilk 11 için hem sağ hem de sol kanatta birçok rakibini kıskandıracak kadar hücum gücü yüksek ve heyecan verici olmasına rağmen takımın genelinde var olan alternatif sıkıntısı bu mevkiler için de geçerli. Bir başka deyişle, orta sahanın iki kanadı mevcut haliyle “iyi” ama “dar” kadro tezimizi doğrular nitelikte.


Yıllardır eksikliği hissedilen, Ümit Karan’ın ayrılışından beri Gençlerbirliği taraftarının kahir ekseriyetinin hasretle beklediği son vuruşları çok iyi, ceza sahası içinde her daim uyanık, biraz da “beleşçi” kurt golcü transferi yine gerçekleştirilmemiş olsa da, önceki yılların aksine bu sezon Gençlerbirliği’nin ligin en heyecan verici forvet hatlarından birine sahip olacağını daha bugünden söyleyebilmek mümkün. Geçen yılın sonunda kalitesini yalnız Gençlerbirliği taraftarına değil tüm Türkiye’ye kanıtlama fırsatı bulan ve kuvvetli olduğunda gerçekten çok özel bir oyuncu olan Kahe’nin yanına Xukaj, Mustafa Pektemek ve Bruce Djite gibi her an patlama yapması beklenen üç parlak yeteneğin eklenmesi ile Gençlerbirliği belki biraz acemi, ancak çok yetenekli bir “vurucu time” sahip hale geldi. Avustralya’nın en önemli genç yeteneklerinden biri olarak gösterilen ve genç yaşına rağmen ülkesinin A milli takımında da oynamaya başlayan Bruce Djite, Kahe’ye benzer şekilde güçlü fiziği ile dikkat çekiyor. Avustralyalılar yıpratıcılığı ve heyecan verici oyunu ile dikkat çeken genç oyuncudan birkaç yıl içinde yeni bir “Mark Viduka” yaratmayı hedefliyorlar. Bakkal’ın ilk tercihi olacağını tahmin ettiğimiz Kahe-Djite ikilisinin kuvvetleri ve yıpratıcılıkları ile ligin çok ses getirmeye aday forvet kombinasyonlarından birini oluşturacağı kesin. Sakarya’dan alınan ve hazırlık maçlarındaki performansı ile şimdiden adından söz ettiren Mustafa Pektemek için yeni Tuncay Şanlı diyen Sakaryalıların sayısı hiç de az değil. Formayı zorlayacağını, en azından çok iyi bir alternatif olacağını şimdiden ispatlayan Mustafa’nın araya sızmaları, fırsatçılığı ve golcülüğü ile forvet hattına boyut katacağı anlaşılıyor. Sürpriz bir biçimde Vllaznia takımından transfer edilen Arnavut oyuncu Xukaj ise ümit milli takımda başarılı bir kariyeri geride bıraktıktan sonra son aylarda A Milli takım kadrosunda da yer bulan yetenekli bir oyuncu. Şimdilik önündeki 3 oyuncuya göre forma şansı nispeten düşük olsa da, uzun maraton içinde kritik bir işlev üstlenecek gibi görünüyor. Dolayısıyla dört yetenekli oyuncudan oluşan santrafor mevkiinin, stoper ve ön libero ile birlikte Gençlerbirliği’nin bu sezonki en sağlam hatlarından biri olarak göründüğünü rahatlıkla söyleyebiliriz
Sonuç olarak yukarıdaki ayrıntılı analizin de açıkça ortaya koyduğu gibi, Gençlerbirliği yeni sezona geçen yıl ki sıkıntıları nahoş bir anı olarak mazide bırakmasını ve yeniden üst sıralara ortak olmasını mümkün kılabilecek kaliteli bir kadro ile giriyor. Özellikle futbol takımlarının başarısında kilit rol oynayan savunma göbeği, ön libero ve santrafor gibi temel mevkilerde güçlü olunması, var olan eksiklerin ise sol ve sağ bek gibi nispeten tali pozisyonlarda olması kırmızı-siyahlı taraftarların umutlanması için sağlam bir gerekçe. Fakat sahaya oldukça etkili bir 11 sürebilecek kalitede olan Gençlerbirliği kadrosunun derinliği konusunda aynı ölçüde iyimser olabilmek zor. Birçok kritik mevkide alternatiflerin azlığı ve/veya zayıflığı dikkat çekiyor. Diğer bir deyişle sezon öncesi görüntüsü itibariyle Gençlerbirliği kadrosu, üst sıraları kolaylıkla zorlayabilecek kadar “kaliteli”, zirveye tutunamayacak kadar “dar” görünüyor.


Gençlerbirliği’nin bu sezon oldukça güçlü bir kadroya sahip olduğuna ilişkin tezimiz kırmızı-siyahlıların “iyi bir sezon “ geçireceği iddiasını içermiyor. Zira bilindiği üzere hem Türkiye’de hem de dünyanın diğer coğrafyalarında futbol tarihi, “iyi kadroların” kötü saha sonuçları ile ziyan olmasının acıklı hikayeleri ile doludur. Bir futbol takımının başarısında en az kadro kalitesi kadar önemli olan diğer unsur, o kadronun teknik ve idari staff tarafından doğru yönetilmesidir. “İyi kadrolar” doğru organize edildikleri ve takım olma duygusunu kazanabildikleri ölçüde “iyi takımlara” dönüşürler. Geçen sezon ligin ortalamasını yakalayan kalitede bir kadroya sahip olmasına rağmen ligin dibinden bir türlü kurtulamayan Gençlerbirliği, iyi yönetilmeyen kulüplerin iyi kadroya sahip olsalar dahi hüsrana uğrayacakları gerçeğinin en somut örneğini oluşturdu. Bu sezon da eldeki kaliteli kadronun başarıya gidip gidemeyeceğini, takımı doğru organize etmek,takım ruhunu oluşturmak ve sahaya doğru takımı doğru sistemle sürmekle görevli olan Mesut Bakkal ve Cem Onuk’un performansı belirleyecek. Her iki isminde bu konuda geçmişte verdikleri pek de başarılı sayılamayacak sınavlar, yeni sezon öncesi Gençlerbirliği taraftarını kaygılandıran yegane unsur olmalı.

Facebook Yorumları
Facebook üzerinden yorum var.
Site Yorumları
YORUM YAZ
Adınız:
Yorum:
Okuyucularımızın görüşleri bizim için çok önemlidir.
İçinde küfür, hakaret, tehdit, aşağılama bulunmayan; aynı bilgisayardan farklı isimler ile yazılmayan tüm yorumlar yöneticilerimizin onayından geçtikten sonra en kısa sürede yayınlanacaktır.
7
kaya
2 Ağustos 200820:38
Gercekten cok detaylı ve iyi bir analiz alternatifin az olusundan dolayı zirveyi zorlayamayacagı görüsüne aynen katılıyorum bence orta veya orta üst sıralarda yer alacak
6
Keçi
1 Ağustos 200823:19
Efe eline sağlık, uzun süredir, çok konuşulan İstanbul takımları adına bile böylesine güzel bir analiz okumamıştım. Özellikle son paragraf bu analizin en vurucu kısmı olmuş. Zira son paragraftaki endişelerini eminim bütün taraftarlar paylaşıyorlardır.
5
anka
1 Ağustos 200818:36
efe detaylı inceleme olmuş.ellerine sağlık.ulusal basın için bile iyi bir dökümantasyon yazdıkların...
4
umutluyum
31 Temmuz 200821:01
evet gerçekten güzel değerlendirme aynı fikirlere sahibim takımım hakkında bende.. ama benide endişelendiren mesut bakkal ve cem onuktu fakat hazırlık maçlarında alınan sonuçlar ve izlediğim bi maça dayanarak mesut bakkal ın geçen seneki oyunundan farklı ersun yanal dönemindeki defans yaparken 5li hucumda 3lü defans olayını yapacağını gördüm ve umutluyum bu yüzden ama cem onuk bir illet artık gitmesini istiyorum.. zamanında bikaç iyi oyuncu almış doğrudur ama artık eski performansının olmadığını kabul etsin çeksin gitsin.. hasan çetinkaya geri getirilsin..
3
semih
31 Temmuz 200814:10
cem onuk la yine bize hüsran
2
erdem
30 Temmuz 200812:36
efe eline sağlık. gerçekten güzel bir değerlendirme olmuş.. kafalarımızdaki bölük pörçük düşünceleri, kendi futbol bilgin ve sağlam kaleminle çok iyi toparlamışsın ve sezon öncesi önümüzü daha net görmemizi sağlamışsın.
1
kolonya
30 Temmuz 200810:30
Hocam Yorumun gayet güzel ancak bir taraftar olarak ben taraftarı oldugum takımın her sene ilk üçe girmesini alt başarı sınırı olarak kabul ediyorum.Eldeki bu kadronun bunu yapamayacağı gayet açık.Ancak orta sıralarda yer alacak vasat bi kadro.Kaliteli futbolcuyu aramaya gerek yok o fiatından kendini belli eder,ancak cimri başkan İlhan Cavcav kaliteli futbolcu almaz.Kısaca bir taraftar olarak bu yılda bize hüzün var.