Şunca yıllık yaşamımda öğrendiğim en önemli şey; işini layıkıyla yapmak yerine başkalarını “ayar etmeye” kalkarsan üzülen sen olursun…
Hele bunu yapacak çapın da yoksa…
Bu arada “ayar etmek” Türk Dil Kurumu’nun büyük sözlüğünde “bir aygıtın çalışmasını düzeltmek” olarak tanımlanıyor…
Neyse…
Biz Ankaragücü’ne dönelim…
Başkentin sarı lacivertli takımı 100. yılında Trabzonspor ile yapacağı Süper Lig’in 2010-2011 sezonundaki ilk maçına, en önemli motivasyon kaynağı olan seyircisinden, cezalı antrenöründen, sakatlıklar ve ceza nedeniyle çok sayıda oyuncusundan yoksun olarak sahaya çıktı.
Tüm bu olumsuzluklara karşın, sarı lacivertliler savunma üzerine kurulu oyunları ile Trabzonspor’a karşı uzun süre direndiler.
Ancak, sahaya sürülen savunma özellikli çok sayıda oyuncunun direnci de bir yere kadardı ve bu oyuncu yapısıyla gol yememe üzerine kurulan oyun planı da sonunda iflas etti.
Bu oyuncular ile pozisyon üretilemeyeceği de daha maçın başında belli olmuştu. Ayaklarına top yakışan Sestak ile Sapara’nın kenara alınışı ise sonun başlangıcı oldu.
Ankaragücü maç boyunca sadece bir kez o da 68. dakikada Özgür ile net gollük pozisyona girebildi. Onda da genç oyuncu altıpasın içinden topu filelere gönderemedi.
Ayrıca bir şey daha belli oldu…
Ankaragücü’nde Vittek yoksa gol de yok…
Karşılaşma ile ilgili fazla da söyleyecek bir şey yok…
Şimdi yapılacak en önemli iş, en kısa sürede derlenip toparlanmak olmalı.
Sezon başladı. Ancak, hem yönetim hem de teknik direktör tüm camianın birlik ve beraberliğini sağlamaya yönelik çalışmalar yapacaklarına hala yeni cepheler açıyorlar, oraya buraya laf atıp, laf yetiştiriyorlar.
Yeni sezonda, geçen sezonki gibi sıkıntı yaşanmaması için bir an önce başta seyirci ile barış sağlanmalı. Yönetim ve teknik direktör de eleştiriler karşısında kendilerini tutmayı bilmeli.