Ligler bittikten sonra rutin olarak haftada bir gün yazı yazmak biraz zor hale geldi. Ancak transfer haberleri veya hazırlık maçları olursa bunları yorumlamak için oturup bir şeyler yazıyorum açıkçası. Belki diğer kulüpleri yazan arkadaşlarım da bu anlamda sıkıntı yaşıyorlardır. Yapılan transfer sayısının az olması, yıldız futbolcuların alınmaması veya dedikodusu yapılan futbolcu sayısının azlığı da yazı yazma sıklığınızı etkiliyor doğal olarak.
İşin en kötü tarafı ise dönüp dönüp aynı şeyleri yazmak zorunda kalmak... Ankaragücü için ise kendi adıma, lig bitimini takiben yazı konusunda çok sıkıntı yaşamadım. Zaten gelmesi beklenen futbolcuları yazsam -ki yazdım- bana bayağı bir malzeme çıkardı. Ama gündemdeki isimlerin neredeyse hiçbiri ile anlaşılamadı. Bu isimleri temcit pilavı gibi tekrar ortaya getirmenin bir anlamı da yok zaten. Bu aralar transfer durgunluğu da yaşanıyordu ki sağ olsun sevgili Ümit Özat hocamız bana yazı için başka bir heyecan kattı. Diyorum ya yönetimiyle, taraftarıyla, hocasıyla bu takım için yazı yazmak için konu sıkıntısı çekmek imkânsız…
Tam her şey sessiz giderken ve taraftar da buna alışmışken öyle olaylar oldu ki yazmadan duramadım. Bir taraftan da söylenenleri şaşkınlıkla izledim. Kulübün gerçek sahiplerini aradım bulamadım. Verilen bazı sözler için acaba ben mi yanlış anımsıyorum diye hafızamı yokladım. Yazılı basına, kendi notlarıma ve geçen sene verilen demeçlerin kayıt görüntülerine bakınca hafızamda sıkıntı olmadığını anladım.
Geçen on beş gün içinde camiamızda çok önemli ve hızlı gelişmeler yaşandı. Ne yapılan açıklamaların ne de yapılan hareketlerin tutarlı bir tarafı yok. Sezon başında şampiyonluk veya en kötü ilk 5 sözü verilecek bir kadro ile 2010 yılına girileceğini sağır sultan bile bilirken, Sayın Özat nasıl olup da “Bu kadro ile ilk 10 takım arasına gireriz ama 3 transfer daha yaparsak ilk 8 takım arasına girme şansımız artar!” diyebiliyor? Hadi bu şahsiyet bize bu ezikliği yaşatıyor da bu kulübün yaşı küçük başkanı veya gizli başkanı nasıl olup da bu açıklamayı kınamıyor. Acaba Sayın Özat geçirdiği ciddi hastalık sonrası hafıza ile ilgili sağlık problemleri de mi yaşıyor? Mesleğim doktorluk olduğundan bilirim ki kalp sorunu yaşayan, ölümden dönen veya kalp ameliyatı olan insanların tavırları ve kişiliklerinde bazı değişiklikler olmaktadır. Eğer durum böyle bir şey ise aktif stresli hayat yaşaması kendi sağlığı açısından da ciddi problem oluşturabilir. Bunu neye dayanarak söylüyorum diye sorarsanız, geçen sene takım o kadro ile ligi 12. bitirdikten sonra, 5 tane adam alıp ilk 10’a gireriz diyorsanız bu bir sağlık veya özgüven sorunudur. Aynı şekilde üç adam daha alırsak ilk 8’i zorlarız diyorsanız, bunda da bana güvenmeyin ya da ben kendime güvenmiyorum havası vardır. Onun için bu demeçleri ne fiziksel anlamda, ne de ruhsal anlamda sağlıklı bulamıyorum. Geçen sene berabere kalınan maçlardan sonra taraftarın tepkisi üzerine taraftarı aşağılayarak, “Onlar yıllardır yenilgiye alıştıkları için puan almaya alışık değiller. O yüzden anlamıyorlar. Zamanla beni anlarlar!” demişti. Aslında o bizi anlamamıştı. Çünkü biz beraberlik istemiyoruz, galibiyet istiyoruz diye tepki göstermiştik. Bir sene içinde ne oldu da bana şans verilsin ilk 5 veya kupa sözü veririm diyen hoca şimdi şu kadro ile ilk 10’u zor görüyor. Açıkçası bu takımı tribünden kime verirseniz verin ilk 8’e sokar. Hadi hoca böyle diyor, peki Sayın Gökçekler neden buna tepki göstermiyor, anlayan beri gelsin. Bazen düşünüyorum, o zayıf kadro ile takımı 9. yapan Hakan Kutlu’nun günahı neydi o zaman diye…
Son polemik ise alınacak futbolcuların kademeleri ile ilgili... Sayın Özat, “Şu anda mevkii ismi veremem ama üç adam gerekli” diyor. Bu da şampiyonluk için değil ilk 8 için verilen bir demeçmiş. Bir takımda eksik yerler neresi ise orasıdır, yani bu bir gizli devlet politikası değildir ki son anda sen belli yerlere transfer yap. Benim anladığım, bizim her bölgemizde adamlarımız tam ama daha iyi alternatifler arıyoruz; o yüzden de oradaki kardeşlerimizi üzmek ve şevklerini kırmak istemiyoruz; o yüzden açıklama yapmıyorum şeklinde… Ama bu son derece yanlış! Çünkü net olarak şu anda takımın sol beki, sol açığı, santrforunun birisi ve sağ açığı yok. Kalecisinin de kim olduğu belli değil. Niye çıkıp açıklanmaz ki, bu takımda şu mevkilere adam gerekli diye? Hem taraftar defanstaki hangi adamın sol bek oynayacağına dair toto oynamaz hem de insanların kafası rahatlar. Yedi stoper varken eldeki sol bekleri satıp iki stoper daha almak da sadece bizim gördüğümüz bir olay olarak tarihe geçecek sanırım. Kampa katılan Tita ve Senecky ile ilgili muamma da hala devam ediyor. Kimse hala bilmiyor, bu iki topçu bizim mi yoksa misafir mi? Serkan affedilecek mi satılacak mı? Lige başlamaya bir ay kala sanırım bunları bilmek herkesin hakkı…
İşin özeti şu: Biz zaten yıllardır başımızda kara bir bulut gibi dönen Cemal Aydın ve ekibinden büyük bir başkaldırı ile kurtulduk. Tek yürek olduk ve hiçbir maç susmadık. O dönemlerde de ligi 11–15. sıralar arasında bitirdik. Ama o dönemlerde her ne kadar iyi hocalarımız olsa da biz çok iyi futbolcular göremedik. Şimdi ise ne acı ki iyi-kötü yıldız futbolcular gördük ama takımın başında iyi hoca göremedik henüz… İşte insan buna üzülüyor. Geçen dönem Lemerre bence paravan idi. İyi bir hoca arkasında böyle bir taraftar ve maddi anlamda güçlü bir yönetim varken hedefim ilk 10 demez sanırım. Zaten üç yeni takımın çıktığı ve kendi ayarında en az yedi takımın olduğu bir ligde sen on takımı geride bırakamıyorsan bu işi yapma bence.
Kendi adıma ben şu anda Ümit Özat ile Ankaragücü’nün bir yerlere gelebileceğine inanmıyorum. Yapmış olduğu futbolcu tercihleri, verdiği demeçler, hocalık kariyeri ve oyunu okuma açısından bakıldığında herhangi bir katkı beklemiyorum. Son verilen demeçleri dinlerken gerçekten utandım; şampiyonluk beklerken ilk 10’a girmemizin bile zor olacağını duyunca yerin dibine geçtim. Gönülden bir Ankaragüçlü olarak yönetimi bu açıdan tekrar uyarıyorum; gelin ne kendinizi, ne bizi yakmayın! Bu takımı Ümit Özat’a bırakmayın!