Göz boyamak ve bunuda başarıymış gibi sunmak, onun en klasik yöntemlerindendir.
Önce transferin en hareketli kulübü gibi görünerek, birçok genç futbolcu ile sözleşme imzalar. Sonrada bu pastayı; ‘krem şanti’ niyetine birazda pahalı, bir adet yıldız adayı futbolcu ile süsler.
Sonra mı ?
Elde ne kadar para edecek kendisini kanıtlamış futbolcu varsa, İstanbul kulüplerinin önüne atar. Bunu kendisi yapmaz. Futbol Federasyonundaki veya kulüp içindeki İstanbul elçileri marifetiyle seslendirir. Hatta çoğunlukla bu girişimlere kızar gibide yapar ve bazı gazetelerde bunu haber yapıp taraftarın önüne atar.
Sonuçta; “ne yapayım futbolcunun gözü dışarda” diyede kendisine hak verilmesini bekler.
Kimsede kendisine; “hedefi olmayan kulüpteki futbolcunun gözü niye dışarda olmasın ?” diye sormaz.
Çünkü artık herkes biliyorki; Gençlerbirliği Kulübü bir sportif başarının peşinden koşamaz.
Adı spor kulübüdür ama tam bir ticarethanedir. Önemli olan işlem sayısıdır ve bu işlemlerden üretilen karın önceliği vardır.
Ermin Zec’in imza töreninde; yöneticilerden Enis Safi “bu son transferimizdir” dedikten sonra iki Arnavut futbolcunun daha transfer edilmesi, hem bu gayretin, hemde gideceklerin habercisi olarak gündemimize girmiştir.
Sayın başkan dün verdiği bir demeçte “32 senedir ligde durumumuzu devam ettiriyoruz” demiştir. Bunun Türkçesi “olduğumuz yerde sayıyoruz” olması gerekir.
Dünyada mevcut durumunu muhafaza etmekle övünen bir tane daha spor kulübü başkanı varsa ben bütün sözlerimi geri alacağım.
Yoksa bu duayenin İstanbul Kulüplerine ait bir bir değer olduğunu, Ankara ile ilgili bir katma değer üretmediğini seslendirmeye devam edeceğim.