Takımların sezon içindeki başarılarının sırrı aslında sezona erken girebilmekte saklıdır. Bir takım, transferlerini ne kadar erken bitirir, yollarını ayıracağı futbolcularını bir an önce gönderir ve ideal kadrosu ile kamp programına başlarsa ligde de o kadar başarılı olur. Böylece hem hocanın futbolcuları, hem de futbolcuların birbirini tanıması, takımın birbirine ısınması ve motivasyonu anlamında erken yol kat edilmiş olur. Geçmiş zamanlara da bakıldığında böyle takımların ne kadar başarılı olduğunu görüyoruz zaten. Bunun en son örneğini bu sene Bursaspor’da yaşadık. Lig başlamadan katıldığı Efes Pilsen Turnuvasında Avrupa’nın iyi takımlarına karşı başa baş hatta zaman zaman daha üstün bir oyun sergileyerek tüm spor kamuoyunun takdirini toplamıştı. Bursaspor’un bu futbolu üzerine otoriteler ligde ilk 5 takım arasında olmasının bir sürpriz olmayacağını ta o zaman söylemişlerdi. İşte Bursaspor, takım olma anlayışını düşük bütçesine rağmen tüm sezona yansıtınca inanılmaz sanılan şey gerçek oldu ve Bursaspor şampiyonluğunu ilan etti.
Ankaragücü’ne gelince, bunun tam tersi olarak adeta her sene nasıl başarısız oluruz senaryoları düşünülerek lige hazırlanıldığını görüyoruz. Öyle saçma sapan yanlışlar ve hatalı kararlar alınmış ki sanırım başka bir kulüpte bunun yüzde biri olsa yer yerinden oynardı. Özelikle Cemal Aydın döneminde yapılanlara akıl sır ermiyor. Transfer yaptığı futbolcuyu lig başlamadan kamptan ülkesine yollamış, 100 bin Euroluk adama 2 milyon Euro vermiş, yıl içinde takıma 15 yabancı gelmiş sekizi gitmiş, aralarında iki maç bile oynamayan futbolcu var, sezonun başlamasına üç gün kala dört tane çakma yabancı alınmış, ara transferin son günü ayıp olmasın diye üç yabancı alınmış, en az üç tane dünya çapında yıldız transfer vaat edilmiş, ama yerlerine 3-4 balon transfer yapılmış ve en kötüsü her sene şampiyonluk ya da en az bir kupa hedefi verilmiş ve ne yazık ki takım her sene kümede kalmayı son anda başarmış, bu da büyük başarı gibi lanse edilmiş. Aklımıza gelenlerin hepsini yazsak sanırım bir hatalar kitapçığımız olurdu.
İşte bu yüzden Ankaragücü camiasının artık bir dakika bile beklemeye ve ufacık bir boş vaade veya yalana tahammülü kalmamıştır. Ankaragücü taraftarının birçoğu Melih Gökçek’e ve başkan Ahmet Gökçek’e, dünya görüşü ve hayata bakış anlamında en ufak konuda anlaşamasa bile sırf Cemal Aydın nefretinden dolayı bir şans vermiştir. Belki birçoğumuz bunu içimize bile sindiremeyip maçları protesto bile etmişizdir. Ama o beklenen başarı gelecek umudu nedeniyle bir taraftan da heyecanlı bir bekleyişe girdiğimiz de doğrudur. Fakat maalesef geçen sezon bu beklentilerimizin hepsi bir hayal kırıklığına dönüştü. O yüzden artık tüm umudumuzu bu sezona bağladık ve sabırsızlıkla beklemeye başladık.
Ama şu ana kadar durum çok parlak görünmüyor. Yine ortada boş sözler ve yerine getirilmesi zor vaatler dolaşıyor. “Patlama yapacağız!”, “Bu sene herkes Ankaragücü’nü seyredecek!”, “İstanbul takımlarına sahayı dar edeceğiz!” gibi çok iddialı sözler sayın başkanın ağzında ve medyanın gündeminde… Buna karşılık, icraata baktığınızda neredeyse dakika bir, gol bir olmuş. Siz o çok iddialı olacak dediğiniz takımın başına kariyeri ve hocalık tecrübesi bulunmayan, geçmişine bakılınca camia ile arası da çok barışık olmayan ve Fenerbahçe’de top oynarken de yönetimin (Aziz Yıldırım’ın) adamı suçlamaları ile anılan bir hoca ile lige başlıyorsunuz ve her nedense gelen hiçbir tepkiye kulak asmadan “Hocamıza sonsuz güven duyuyoruz ve arkasındayız!” diyorsunuz. İşte bunu anlamak mümkün değil… Takımın başına çok ünlü bir hoca getirirsiniz ve o hoca bu takımda başarılı olamasa da o hocaya güvenebilirsiniz ama kariyeri ve başarıları olmayan bir hocaya sonsuz güveni anlamak zor. Hiçbirimiz Ümit Özat düşmanı değiliz. Çünkü biz aynı şeyleri Hakan Kutlu için de söyledik ve her dediğimiz doğru çıktı. Anlayamadığım diğer bir konu ise El Yasa’nın gönderilmesidir. Oyunculuğunu, kişiliğini ve iyi bir Ankaragüçlü olduğunu kimsenin tartışamayacağı bir adamı hocamız kadromuzda düşünmedi diyerek yollamak ancak muz cumhuriyetlerinde olur. El Yasa Ankaragücü için son mohikandır. Takımda kalan tek Ankaragüçlü futbolcuyu zaman zaman stoper, zaman zaman sol bek ve çoğu zaman da yedek bekletip asıl yeri olan sağ tarafta oynatmadan bitirdiler. Üstelik bu insan öyle bir yapıya sahip ki kulüpten alamadığı 400 bin lirayı da çıkıp hiçbir yerde söylememiş ve dedikodu yapmamış. Bu yüzden El Yasa’ya teşekkür ediyor, başarılar diliyorum ve onu hiç unutmayacağımı söylemek istiyorum. Diğer bir yanlış tüm camianın çok beğendiği Broggi’nin de hoca tarafından takımdan yollanması olmuştur. Buraya alınacak adam kim olacak ve kaç paraya alınacak, doğrusu merak içindeyim. Diğer bir yanlış takıma hiçbir katkısı olmayan Geremi’nin takımda tutulması olmuştur. Sen El Yasa gibi bir adamı gönder, Geremi ‘yi tut! Gerçekten akıllara zarar bir olay! Koray, Ediz, Hanefi ve Rajnoch varken Zewlakov ve Aydın’ın alınmasını da çok mantıklı bulmuyorum. Ama sanırım bunun sebebi Koray’ın Trabzonspor’a gönderilecek olması olabilir.
Semavi, Ceyhun, Barbaros ve Emre Aygün gibi adamları yollayan bir takımın Mehmet Çakır, İlhan Parlak, Theo gibi futbolcuları kadroda tutması da diğer bir çelişkidir. Yapılan transferlere gelince; Güven olsun, Samsunsporlu Turgut olsun, benim isabetli bulduğum transferlerdir. Ama her zaman dediğim gibi bu takıma iki defansın kanadında iki, sol açıkta bir, orta sahanın göbeğinde bir ve ilerde iki yırtıcı forvet olmak üzere en az 6 transfer gerekmektedir.
Sezona iyi başlamak ve ligde iyi bir derece almak için de bu transferlerin çok erken ve nokta atışı tarzında bir an önce yapılıp, kampa tam takım olarak başlamak gerekir. İşte artık bütün iş Sayın Ahmet Gökçek’in yapacağı açıklamalara bağlıdır. Camia Haziranın 11’ine kitlendi ve bekliyor. Eğer bu açıklamalar yok ayın 20’sine, yok Temmuzun 15’ine kalırsa, Allah göstermesin Sayın Gökçek’in akıbeti Cemal Aydın’dan da kötü olur. Dedim ya, artık top yönetimde… Ya herrü ya merrü!