Klasspor - Ziya Adnan - Timsahların devrimi.. yazısı

Site İçi Arama


TİMSAHLARIN DEVRİMİ..

3868 Okunma


Uzaklardan...

1980’li yılların sonlarına doğru başlar kardeşliğin hikâyesi...

Şehre bir yabancı gelir. Futbol aşığı genç adam, üniversiteyi okumak için bulunduğu yeni şehrinde, kısa zaman sonra maçlara gitmeye başlar. O şehrin tarihi kulübünün taraftarlarıyla tanışır, dostluklar kurar. Zamanla maçların müdavimi olur. Artık o da onlardan biridir. Kendi şehrinden uzaklardadır ama yeni evine de alışmıştır.

Okulu bitirdikten sonra asteğmen rütbesiyle askere gider futbol sevdalısı genç adam, ancak kötü kader onu 11 Ağustos 1993 günü Mardin Savur’da yakalar. PKK saldırısında şehit düştüğü haberi gelir memleketine, şehir yasa boğulur. Şehrine, şehrinin takımına sevdalı asteğmenin cenaze törenine üniversite yıllarını geçirdiği, tribünlerde sağlam dostluklar kurduğu şehirden 15–20 otobüs dolusu taraftar katılır. Yeşil-beyazlı takımın evinde oynadığı ilk maçta gerçekleşen anma töreninde, “Abbül Abi ölmedi...” pankartı ile bir kez daha yerlerini alır diğer şehrin takımının taraftarları.

Dünya futbolunda örneği görülmeyen kardeşliğin temelleri atılır o gün, şehidin emanetine sahip çıkar iki takım taraftarları… Kavga ve gürültünün yeşil sahalardan hiç eksik olmadığı “Kurşunlu” Türkcell Süper Liginde, iki takım arasında oynanan maçlarda bugüne kadar hiçbir olay çıkmamış olması Türk futbolu adına çoklarının görmek istemediği önemli bir ayrıntıdır.

O iki şehir Bursa ile Ankara, o iki takım Bursaspor ile Ankaragücü ve o şehit asteğmenin adı “Abdülkerim Bayraktar”dır...

1990’lı yıllardan beri iki takım arasında oynanan her maçta kardeşlik doruğa çıkar. Bursa’daki maçlarda 06. dakikada Bursaspor taraftarları Ankaragücü lehine, Ankara’daki maçlarda ise 16. dakikada Ankaragücü taraftarları Bursaspor lehine tezahürat yapar. Yakın geçmişte, iki takım taraftarlarının birlikte yaptıkları Anıtkabir yürüyüşü hala akıllardadır...

Ancak, “BursAnkara” asla bir çıkar kardeşliği olmamıştır. Bazılarının sandığı gibi puan kardeşliği hiç değildir. Kulüpler arasında hiç bir bağ olmadığı gibi, son sezonlarda küme düşme korkusu yaşayan Ankaragücü’nü genelde sahadan eli boş gönderir Bursaspor. Hatta 90’lı yılların ortalarında, Bursa’da oynanan maçta evsahibi takım Ankaragücü ağlarına sekiz gol göndererek sezonun gol rekorunu kırmıştır.

Bu kardeşlik reklam değil, çıkar ilişkisi hiç değil, şehidin emanetidir...

***

16 Mayıs 2010...

Türk futbolunun miladı… 2003 senesinde Gençlerbirliği, geçtiğimiz sezon ise Sivasspor yaklaşmıştı mutlu sona. Ama olmamıştı. Tam, “Bu sezon şampiyon Anadolu’dan...” derken, tam “Bu sefer yıkıldı bu hegemonya...” derken... Olmamıştı. 1984 senesinden beri yedi tepeli şehrin sınırlarından çıkmamıştı şampiyonluk kupası. Muhtemel, Gary Lineker’in o müthiş tanımlaması futbolumuza uyarlansaydı, “Futbolun 90 dakika süren bir oyun olduğu ve sonunda mutlaka bir İstanbul takımının şampiyon olacağı...” söylenirdi.

Ne yalan söyleyeyim, ben bu sezon da bu yazgının değişeceğine inanmamıştım. Malum yaşanmışlıkla alakalı… Umarak ve bekleyerek geçen bir ömürden bir sezon daha geçerken, aynı teranenin, aynı tekdüzeliğin, aynı yalanın içinde yuvarlanıp gideceğimizi düşünüyordum. Tüm sezonun iki, bilemedin üç maça bağlandığı, Avrupa arenalarında toz duman olan iki vasat takımın aralarında oynadıkları bir maçın dünyanın en büyük derbisi olduğuna inandığımız, tribünlerin boş kaldığı, dekoder satışlarının tavan yaptığı öylesine bır ligdi bizimkisi. Çoğunluk mutlu olduğu sürece süt liman olurdu ortalık. Haksız rekabet batağında, ezelden paranoyak bir aşk masalında kendini dev aynasında hayranlıkla izlerken bazıları, mazisi yüz yıla yaklaşan kulüplerimiz, amatör kümelerde can çekişiyordu. Üç İstanbullu’ya kitlenmişlik, Türk futbolunun lanetiydi oysa, kimselerin görmek istemediği…

Nüfusun yüzde sekseninin üç takımdan birini tuttuğu garip bir futbol düzenine alıştırılmıştı futbolseverler. Türk futbolunda nicedir aslolan Istanbul masalıydı. Futbol bilgesi bir arkadaşımın cümlesiydi bu hazin durumu anlatan: “Şike ve Oligarşi, Türk futbolunda asla beşinci şampiyona izin vermez…”

Oysa Türk futbolunun milada ihtiyacı vardı. Oysa her takım kendi taraftarı için büyüktü. Güzel ve yalnız ülkemde yeni futbol için yeni dersler gerekliydi. Ve 16 Mayıs 2010’da gerçekleşti bu rüya. Çok uzun zamandan sonra Trabzonspor’dan sonra başka bir Anadolu takımı gerçekleştirdi devrimi: Yeşil timsahların devrimini! Tüm takımının değeri, rakip takımın iki futbolcusuna ödenmiş transfer bedelinden daha az, mütevazi kadrosu ile bütün bir sezon esip kükreyen Bursaspor şampiyon oldu, yüreğinin ve bileğinin hakkıyla.

Umarım ders çıkarır bundan diğer Anadolu takımları, umarım inancın zaferine şahit olanlar, yeniden belirler rotalarını, bilerler inançlarını. İstanbul takımlarının taraftarı olmakla övünen hedefsizlikle lanetli Anadolu takımlarının başkanları, yöneticileri hangi cephede yer alacaklarının kararını verir, koşulsuz sahip çıkarlar takımlarına…

Umarım ders çıkarır bu sezondan spor medyası. “Bursaspor gelecek sezon Şampiyonlar Liginde bir şey yapamaz!” diyenlere önerim, kendi takımlarının Avrupa sahalarında aldıkları sonuçlara göz atmaları olur. Tarihi boyunca Şampiyonlar Ligine altı kez katılmış ve ancak bir kez gruplardan çıkmayı başarabilmiş Fenerbahçe’nin maçlarından başlayabilirler mesela.

Ve umarım ders çıkarır bu hüsrandan yedi tepeli şehrin takımları. Bir musibet bin nasihattan iyidir. Mesele, her transfer döneminde çuval dolusu para harcayıp, Avrupa arenalarında dikiş tutturamamış misyoner futbolcuları havaalanlarında omuzlara almak değildir zira. Mesele, har vurup harman savurmak, medya desteğini arkana alarak maçlarını öyle ya da böyle kazanmak, hakemler üzerinde baskı kurmak, yeşil sahalarda kazı kazan oynamak hiç değildir.

Mesele takım olmaktır, mesele inanmaktır...

***

Sıradan bir futbolsever olarak teşekkür ederim Ertuğrul Sağlam ve öğrencilerine. Çok uzun zamandan sonra, ahir ömrümde bir Anadolu takımın şampiyonluğunu gösterdikleri için. Kendilerinden çok fazla bütçelere ve imkanlara sahip olan üç İstanbul takımına kafa tuttukları için. İstanbul medyasını dize getirdikleri için. Haramilerin saltanatına son verdikleri için. Türk futbolunda rekabeti sağlayacak adımları attıkları için. Bir hayali gerçekleştirdikleri için. Tıpkı benim gibi, şehrini tribünlerden sevmişlere böylesine mutluluk yaşattıkları için.

Ve kim bilir, belki eşlik etmiştir onların sevincine, görünmez bir yerlerden Abdülkerim Bayraktar…

Yeşil beyazlı takımı şampiyon olmuştur...

Sevincin sevincimizdir kardeşim...

Abdülkerim Bayraktar’ın anısına...

Facebook Yorumları
Facebook üzerinden yorum var.
Site Yorumları
YORUM YAZ
Adınız:
Yorum:
Okuyucularımızın görüşleri bizim için çok önemlidir.
İçinde küfür, hakaret, tehdit, aşağılama bulunmayan; aynı bilgisayardan farklı isimler ile yazılmayan tüm yorumlar yöneticilerimizin onayından geçtikten sonra en kısa sürede yayınlanacaktır.