İstanbul takımları ile oynadığımız maçlar çoğunlukla silik futbolumuz ve genellikle de mağlubiyetlerimizle anılır. Bu maçların çoğunda karşı kalede bulduğumuz pozisyonlar bir veya ikiyi geçmez. Özellikle de Beşiktaş maçlarında çok daha kötü sonuçlar almıştır Ankaragücü, Fenerbahçe ve Galatasaray maçlarına göre… Bu maça gelinceye kadar da sanırım son 12 maçta yenilmiştik Beşiktaş’a... Ersun Yanal dönemi sonrasında hep hüsrandır hatırlanan maçlar... Bu sene Galatasaray maçındaki 3-0’lık galibiyet hepimizi heyecanlandırdı. Ama arkasından yaşanan takım içi huzursuzlukların yanı sıra teknik ekip ve oynayan oyuncu değişiklikleri ile Ankaragücü yine bildiğimiz formatına büründü. Bu maç öncesinde de son 5 sırayı takip eden ama eski yıllara göre kadrosu çok daha güçlü ve taraftarından artık patlama yapması beklenen bir takım kimliğinde sahaya çıktı.
Ankaragücü cephesinden yapılan açıklamalara göre takım son derece kendine güvenli ve inançlıydı. Maç, taraftarın yuvası olan ve özlemi ile yandığı 19 Mayıs Stadı’ndaydı. Şöyle bir kadro kıyaslaması yapıldığında ve Beşiktaş’ın eksikleri de dikkate alındığında altta kalan bir kadro da yoktu. Taraftar kenetlenmişti ve cabası Bursaspor taraftarları da sayı olarak küçümsenmeyecek ölçüde maçtaydı. Ama işte istatistikler yalan söylemeyeceği için herkes, ne kadar iyi oynasak oynayalım, yine tarih tekerrür edip basit bir golle yenilip gider miyiz korkusunu yaşıyordu.
Sahaya çıkan iki takımdan birisi 2009-2010 sezonunun en az gol yiyen takımı, diğeri ise 2010 yılının en az gol yiyen takımı idi aslında. Hatta bu yenilen gollerin üçü de Galatasaray maçında yanlış çıkarılan defans kurgusuna bağlı hatalar sonucunda gelmişti. El Yasa sağ bek Broggi sol bek oynasaydı maç çok değişik sonuçlanabilirdi. Bunun dışında Galatasaray maçı tek yenilgisiydi Ankaragücü'nün. Beşiktaş ‘a gelince, son haftalarda şansının yardımı ile puanlar alan ama gerileme gösteren bir eğilim vardı. İşte bu olasılıkların hepsi bir araya geldiğinde geçmiş istatistiklerin bu sefer yanlış çıkma olasılığı hepimizi umutlandırıyordu.
Maç başladığında takım, gerçekten de alışık olmadığımız bir mücadele, düzgün pas trafiği, ayağa top ve baskıcı futbol ortaya koydu. Önceden var olan umutlarımızla beraber inancımızda da artış oldu. Hemen hemen iki yarıda da rakibe çok top göstermeden, çok az pozisyon vererek, %55’lik top oynama oranı ile maçı bitirdi Ankaragücü. Daha önceki yıllarda kale önü pozisyonu ve hatta şut olmazken, maç sonrasında verilmeyen iki gol ve bir penaltının yanı sıra Rüştü’nün kurtardığı iki net gol pozisyonu konuşuldu ekranlarda ki, bu bile çok yaşanan bir şey değildi son zamanlarda…
Maça gelince; özetleyecek olursak Vassell'in pozisyonu net bir penaltı, diğer goller ofsayt… Serkan ve Rüştü’nün ikişer kurtarışı var. Son dakikalara doğru da hep korktuğumuz gol yeme dakikalarımızda başımıza gelen o talihsiz pozisyonda topun direkten dönerek ilahi adaletin tecelli etmesi... Yoksa yazık olurdu. Her şey çok güzel olmakla beraber ben yine de El Yasa’nın sol bek oynaması ve Geremi’nin sağ bek oynamasını yanlış buluyorum. Bu maçta da El Yasa çok açıklar verdi. Eğer illa Geremi oynatılacaksa bilemem. O zamanda sol bek Cihan sağ bek El Yasa ve ortanın sağında Geremi olarak sahaya çıkmalıyız.
Sonuç olarak uzun yıllar sonra ben ilk defa Ankaragücü’nü bu kadar diri, inançlı, ayağa oynayan ve göze hoş gelen futbol oynarken gördüm. Doğrusu gelecek sene için inancım arttı. Ankaragücü, Ankaragücü gibi oynar ve yönetilir de taraftarı da eski ruhunu kazanırsa ikinci bir Bursaspor örneği yaşatırız bu Süper Ligde… İlk 4 sırada Bursaspor ve Ankaragücü’nün olacağı bir lig ne kadar da güzel olurdu!