Televizyon kanallarındaki her daim kavgacı halleri akıllara kazınmış. Çoğu küskün Ankaragüçlü’nün gözünde, istenmeyen başkan. Eski bir Ankaralı olarak gözlemlediğim. Başkanlık koltuğunda 12. senesi.
Bir kulüp başkanının başarısı, görevde bulunduğu süre içindeki icraatleri, kulübüne kazandırdıkları ile ölçülecek ise, karnesi zayıflarla dolu.
Hal ve gidiş hepten zayıf.
Koltuğa oturduğu günden beri, beraber çalıştığı teknik direktör sayısı otuza yakın.
Yedi düvelle kavgalı.
Fenerbahçe kongre üyesi.
Fenerbahçe Spor Kulübü'nün resmi internet sitesinde, 1 Mart tarihinde "Bugün doğan üyelerimiz" başlığı altında ‘Cemal Azmi Aydın’ ismi.
Bir kulüp başkanının, başka bir kulübe kongre üyesi olmasını anlamak ne mümkün. Hani pek sıklıkla diline doladığı, “Ankaragücü benim evladım…” cümlesinde, ‘üvey’ sıfatı pek uygun düşer bu yazık duruma.
Bir yaz yağmuru kadar kısa süren Ersun Yanal dönemi hariç, başkentin köklü kulübü her sezon küme düşmeme kavgasında.
Her sezon dibe pek yakında.
Uçurumun kenarında.
Bir zamanlar tıka basa dolu tribünler önünde oynayan başkentin sarı laciverdi, her sezon sayısız futbolcunun ‘geçerken uğradığı’, kulübün kasasının bağımsız denetimlerden uzak yönetildigi, çoklarına göre aslında hiç yönetilmediği, bölünmüş, yıpranmış, küçülmüş bir camia.
Elden çıkardığı futbolcular başka takımları sırtlarken, Ankaragücü üçüncü sınıf yabancı futbolcuların sığınağı, ‘iş ve İşçi bulma kurumu’ tadında…
Kulüp, nicedir ‘hasta adam’ konumunda, nicedir taraftarın takıma ‘tamemen duygusal’ sebeplerle bağlandığı, o kadar kirlenmiş ki, adı uzun zamandır Türk futbolunda su yüzüne çıkan her şaibenin altında…
Neredeyse her sene gerçekleşen göstermelik kongreler, eş dost, akraba oyları ile seçilen bir başkan.
İstenmeyen.
Sevilmeyen.
Gerçek taraftarın kulübüne asla üye olamadığı.
Gerçek taraftarın yüreğinin her daim kanadığı.
Gerçek taraftarın hep eskiye ağıt yaktığı…
Ama kimin umurunda…
Derler ki, “Taraftar kulübün gerçek sahibi”.
Benim ülkemde, bu cümle topyekün palavra…
•••
Daha önce de yazmıştım, bir takıma başkan olmak için, en önce aranan şart ‘sevda’ olmalı. Zira, sevdalı ellerde yükselir takımlar, sevdalı ellerde taşınanlar başarıyı kovalar. Başkan dediğin, sevdası ile gurur duymalı, o sevda ki onu eğilmeden taşıyana yakışmalı…
Türk futbolunda koltuklarına yapışık vaziyette haylidir dura kalmış, egoları icraatlerinden kat ve kat büyük kır saçlı başkanların artık anlama zamanı. Takımın tesislerinin üzerine, adınızı neon ışıklı büyük harflerle yazdırmak ne fayda. İsimler, taraftarın gönlüne kazınmalı, günü geldiği zaman sizinle beraber silinip gitmeme adına.
Adınızı gönüllere yazdıramadıktan sonra ne fayda…
Zira, takımlar, başkanlardan çok daha uzun sürer…
Tarih, sizi yaptıklarınız ve yapmadıklarınızla hatırlar ve yargılar. Ve bir gün, sizden geriye kocaman bir hiç kalır.
Bu yaşamda, en büyük yargıç tarihtir…
Bilir misiniz, ünlü felsefeci Platon söylemişti;
“Hayatta göreceğiniz iş ne olursa olsun, erdem olmayınca elde edeceğiniz her şeyin, yapacağınız her işin sonunda utanç ve kötülük vardır…”
•••
Geçenlerde haberi geldi,
“Cemal Aydın’ istifa etti…” dediler.
‘İnanmam’ dedim; daha önceki istifalarını, usta bir danscı edasındaki geri dönüşlerini hatırlayarak.
Her istifa sonrası,
‘Ankaragücü’ne başkan olmam Ankaragüçlülerin ayıbıdır…’ cümlesinden sonra,
‘Aman canım, başkan adayı çıkmadı, kulübü sahipsiz bırakacak halimiz yok, camianın baskısına dayanamadım, kendime kaçtı dedirtmem…’
nakaratını ezberlediğimden…
‘Yok, bu sefer gerçekten gidiyor…’ dediler…
‘İnanmam…’ dedim…
Ve bir gün, gerçekten ceketini alıp gitse, belki Çeşme’deki yazlığına, belki kongre üyesi olduğu Fenerbahçe dolaylarına, merak ederim, güzel başkentimde arkasından ‘içten gözyaşı’ dökecek tek kul var mıdır.
Herhalde, onca sene görev yapmış bir başkanın, camiasına giderayak yaptığı en büyük iyilik, adının bir daha hiç hatırlanmayacak olmasıdır…
Ve bilirim, rahmetli Gökçe Karataş’ın adının, bir gece karanlığında, akşamın sessizliğinde, aniden kaldırılarak, yerine kendi ismini verdiği, ‘Cemal Aydın Tesisleri’ ibaresi kendisi ile beraber gidecektir.
Bir daha hiç hatırlanmamak üzere silinip gidecektir…
Başarısız liderlerden geriye kalan, ne yazık ki yalnızca kaybedilmiş zamanlar ve yitirilmiş umutlardır.
Yine de, fırsatım olsa sormak isterdim Cemal Azmi Aydın’a,
“Geçmişe dönme fırsatınız olsa, yine aynı hataları yapar mıydınız ?”
Sormak isterdim,
“Pişman mısınız ?”