Klasspor - Ziya Adnan - Bir dostun ardından.... yazısı

Site İçi Arama


BİR DOSTUN ARDINDAN....

4052 Okunma


Uzaklardan…

Arsenal’ın unutulmaz 7 numarası David Rocastle henüz 33 yaşında aramızdan ayrıldığında takvimler 31 Mart 2001’i gösteriyordu. Yakalandığı amansız kanser hastalığının pençesinde bir süre yaşam savaşı vermiş ama yenik düşmüştü. Onun ölümü yalnızca Arsenal taraftarları arasında değil, Ada’da tüm futbolseverler tarafından üzüntü ile karşılandı. Taziye defterinde, ona dair en etkileyici cümleyi, İngiliz yazar Nick Hornby’nin kaleminden okumuştum:

“Hiç tanışmadığım birinin ölümüne bu kadar üzüleceğimi asla düşünemezdim...”

***

Geçtiğimiz günlerde, internet âleminin bilindik futbol sitelerinde öylesine gezinirken, okuduğum bir yazı ile sarsıldım. 1 Nisan 2010 tarihinde yazmıştı Yiğiter Uluğ, ‘Arka Sıradakilerin Sonuncusu da Gitti’ başlıklı yazısını. Okurken öylece kaldım, Nick Hornby’nin taziye defterindeki cümlesi geldi aklıma...

Aslında onunla hiç tanışmamış değildik. 2005 senesiydi sanırım. Sevgili Tanıl Bora’nın iteklemesiyle Birgün’de yazmaya başladıktan kısa süre sonra kesişti yollarımız. Ben Pazar günleri spor sayfasında futbol yazıları yazıyordum, o da Birgün’ün spor müdürlüğünü yapıyordu. Kâh uzaklardan, kâh Ankara’dan yazardım yazılarımı, ona yollardım. Kısa bir süre sonra teyit maili gelirdi. Bilhassa Liverpool ve eskilere dair yazdığım yazılar hoşuna giderdi. Cümlelerinden, bizim kuşağın sıkı neferlerinden olduğunu anlardım. İyiliğin her daim eziyet gördüğü, kötülüğün ve yeteneksizliğin bolca ödüllendirildiği bir coğrafyada, çokları gibi hak ettiğini alamamış olduğu izlenimi uyandırırdı bende. Olup bitene, tüm pespayeliğe uzak bir köşeden gülümseyerek bakar gibiydi.

Yiğiter’in yazısında okudum sonra. Gençlik yıllarında bir sezona 39 gol sığdıran, İstanbul Amatör Küme gol kralı olarak adını duyurduğunu. Sonra, Fenerbahçe tarafından bir antrenmanda denenmiş, o gün frikikten attığı gol sonrasında kendisine takıma katılması için teklif yapılmıştı.

Onun cevabı ise:

“Ne yani? Ben her gün köprüyü geçip, buraya antrenmana mı geleceğim?” olmuştu.

Okurken, “Tamam işte yanılmamışım, tam ondan beklediğim cevap” dedim. Hayatı pek ciddiye almayan, biraz aykırı, biraz asi, biraz muzip, biraz haylaz... Yeni nesillerin balıklama atlayacağı böylesine büyük bir fırsatı, o elinin tersiyle itmişti.

***

Ankara’da olduğum zamanlarda telefonlaşırdık, konuşurduk uzun uzun oradan buradan. İki müzmin bekâr, bazen gönül işlerinden ama çoğunlukla ortak aşkımız futboldan. Ayrı şehirlerin kaderleri farklı, renkleri aynı takımlarına tutkuluyduk ikimiz de. Bizim kurşunlu ‘Türkcell Süper Ligde’ ne zaman iki takım karşı karşıya gelse şans dilerdik birbirimize. Maç sonunda yenilen çoğunlukla benim takım olurdu; takılırdı her zaman ki neşeli haliyle, teselli ederdi.

Yakın geçmişte bir Şampiyonlar Ligi maçında, takımı üstelik kendi evinde, Kadıköy’de toz duman olmuştu Arsenal karşısında. Mail atmıştı bana, yine o muzip edasıyla… “Lütfen söyle Wenger’in bebelerine, çok ayıp ettiler...” diye yazmıştı mailinde. Sonra eklemişti: “Hiç mi büyüklere saygı yok bunlarda?”

Söz vermişti, o maçın rövanşını izlemek için Londra’ya gelecekti, beraber izleyecektik maçı. Sonra o hafta sonu oynanacak Liverpool maçına bilet ayarlayacaktım, gidecekti. Severdi Liverpool hikâyelerini. Bir seferinde Dalglish’li, Rush’lı Barnes’lı Liverpool üzerine nostaljik bir yazı yazmıştım, o futbol şehrini ve takımını anlatan. Yazıyı gönderdikten kısa bir süre sonra telefonum çaldı, arayan oydu. R’lere dönmeyen muhabbetli diliyle:

“Sen ne şanslı adamsın yahu!” demişti, “O takımı canlı gözle izleme fırsatı bulmuşsun!” Ve eklemişti: “Ben neler vermezdım böylesine bir fırsat için!”

İngiliz futboluna, bilhassa eskilere dair inanılmaz bilgisi vardı; merak ederdi futbolu bıraktıktan sonra feri sönmüş yıldızların neler yaptıklarını.

Yazardım, bilgim ve kalemim yettiğince...

***

Bir zaman sonra Birgün’den ayrıldı. Sağlık sorunları yaşadığını yazmıştı veda mailinde. Üzülmüştüm gidişine. Gazeteye gönderdiğim yazıları ona da göndermeye devam ettim bir süre. Geçenlerde o yürek yakan yazıda okudum, “Geçen pazartesi, 50’sini bile görmeden ayrıldı aramızdan...” diye yazmıştı Yiğiter. Okurken öylece kaldım.

Yüzünü hiç görmediğim, uzaklardaki bir dostu zamansız yitirmiş olmanın acısı çöktü içime. Oysa paylaşacağımız nice futbol hikâyelerimiz vardı daha... Ankara’nın sarı-laciverdi bu kez galip gelecekti onun takımına, takılma sırası bana gelecekti. Kafaları çekecektik o çok sevdiği yazlıkta. Dostlarla saatlerce futbol sohbetleri yapacaktık; 1989 senesinde oynanan o unutulmaz maçı izleyecektik dev ekranda… Birlikte bir Liverpool maçına gidecektik hatta...

Artık, ondan futbola dair mailler gelmeyecek… Benim takımım mağlup olduğunda takılmayacak bana… “Ne olacak sizin bu takımın hali?” diye sormayacak…

Huzur içinde yat Alp Can, mekânın cennet olsun kardeşim…

Facebook Yorumları
Facebook üzerinden yorum var.
Site Yorumları
YORUM YAZ
Adınız:
Yorum:
Okuyucularımızın görüşleri bizim için çok önemlidir.
İçinde küfür, hakaret, tehdit, aşağılama bulunmayan; aynı bilgisayardan farklı isimler ile yazılmayan tüm yorumlar yöneticilerimizin onayından geçtikten sonra en kısa sürede yayınlanacaktır.