Evet hoca kızıpta gitmeseydi; beceriyi ölçme konusunda sorunu olan federasyon, daha uzun yıllar birlikte çalışmaya devam edebilirdi. Zira Başkan Özgener, Belçika maçından önce Terim’e “sakın istifa etme” dedi ve “peki” cevabını aldı. Ama hesapta görünmeyen bir şey oldu. Bir gurbetçinin “hoca bu nasıl takım ?” diye bağırmasına sinirlenip istifasını açıkladı.
İşte buna kader demezlermi ? Üstelik o trübüne çıkma cezasıda kendi egosundan kaynaklanmışken...
Saha içindeki ve dışındaki bunca kusura rağmen; yeryüzünde hesap soramayan bir işveren ve “ben hesap vermem” diyen bir çalışana hiç rastladınızmı ?
Şimdiye kadar rastlamadıysanız, işte bu ilk olsun !
Hesap sorması gereken Federasyon Başkanı, matematik olarak ümitler tükenene kadar teknik direktörle birlikte hayal pompaladı. Avrupanın zayıf takımlarından Estonya, ilk maçta 7 gol yediği Bosna’yı yenecek, biz ise kendi sahamızda mağlup edemediğimiz Belçika’yı deplasmanda yenecektik.
Şimdiye kadar son dakika şansları yaver gidenlerin senaryoları böyleydi.
Kimsede bunlara, “vatan haini ilan edilirim” korkusuyla, “hayal görüyorsunuz” diyemedi.
Son maçlardada; “biz Ermenistan’ı yeneceğiz, Bosnada İspanyaya yenilecek ve mutlu sona ulaşacağız.”
Yani biz hep düşeş atacağız, rakipte hep iki bir...
Oysa gidişat; tam bir sene önceki Estonya beraberliği ile belli olmuş, işimizde Bosna beraberliği ile bitmişti.
Bu ikili herşeyin farkında olmasına karşın, yerlerini korumak uğruna kamuoyunu yanılttılar.
Federasyon Başkanı bir “Ankaraspor gündemi” oluşturarak, dikkatleri başka tarafa çekerken, hocada devamlı olarak sakatlıklardan ve şansızlıklardan şikayet etti.
Oysa bu bir kulüp takımı değildi ve sınırlı kadrosu yoktu. Yetmiş milyonluk ülkede, el salladığı her profesyonel futbolcu anında yanına geliyordu. Ama bu hoca; kimsenin yapmadığını yapmakla şöhret salmıştı. Rusyada harikalar yaratan Fatih Tekke’yi davet etmezken, kendi takımlarında oynayamadıkları için maç eksikleri olan Nihat ve Tuncay’ı, otuzbeşlik Rüştü ve Yusuf’u kadroya dahil etmişti.
Ama buna rağmen kendisi hesap vermezdi, “istifa” isteyenlere hesap sorardı !
Futbolda elbetteki şansında rolü vardır ama; grup liderinden 15 puan, ikinciden 4 puan geriye düşmüş bir hocanın bundanda söz etme hakkı yoktur.
Üstelik alta düştüğü takım, 4.5 milyon nüfusa sahip olan bir ülkeye ait ve bizim hocamızın gelirinin yüzde beşine bile sahip olamayan Miroslav Blazeviç’in yönettiği vasat bir ekipti. Bunuda geçtik; bütün gruplar içindeki en kötü üçüncüler arasında yerimizi almıştık.
Şimdi bundan sonrası önemlidir.
Bütün icraatlarını, icazet alarak yürüten özerk (!) federasyonun, bu defada hoca olarak Ertuğrul Sağlam’a, menajer olarakta Hakan Şükür’e yöneleceği belli olmuştur.
O zaman, başarı halinde en önde yer alan bu heyetin, aksi durumdada faturayı bizzat ödeyeceklerini baştan açıklamaları gerekmezmi ?
