Bir kulübü yönetmek zordur. Hele bu kulüp köklü bir camia ise durum çok daha zordur. Bir galibiyet ile omuzların üstünde taşınırken bir mağlubiyet ile tonlarca küfür yiyen bir adam oluverirsin. Hele başkanlığının veya yöneticiliğinin ilk yıllarında isen seni kim seviyor, kim sevmiyor, kim arkandan iş çeviriyor anlayamayabilirsin bile…
Büyük bir camiayı yönetmek zordur. Hele genelde gerilimle beslenen bir camia isen durumun sabır derecesini oldukça zorlar. Bir yandan senden önceki başkan senin yaptığın işleri kötü göstermek için uğraşır. Gizli planlar yapar, daha önce konuşmadığı adamlarla pazarlık masalarına oturur. Kendi yaptığı genel kurul üyelerine imza toplatıp kulübü zorla genel kurula götürür. Onursal yetkileri ile yönetim kurulunu toplar. Kendinden sonra gelenin başarılı olma ihtimali eski başkanlar için kâbustur. Bunu engellemek için hastanedeki doktoru bile arayıp; “Baktığın oyuncu sakat” demesini bile isteyebilir. Kendi döneminde bütün zengin iş adamlarını kulübe seferber etmiş gibi, kulübe her sene yıldız transfer yapmış gibi çıkar yeni başkanı eleştirir: “Paralı yönetici yok, bir tek yıldız yetmez” diye. Eski başkanların aslında hesap kitapları da çok sağlamdır. Kulübün gelirleri çarçur edilmezse aslında kendi kurumsal kimliğini yaratıp başarıdan başarıya koşacağını çok iyi bilirler. Süper Lig’de yer alan bir kulüp mevcut gelirleri ile ne zengin işadamlarına ne de zengin belediye başkan çocuklarına ihtiyaç duymadan başarılı olabilir. Ama yine de o kadar iyi bilirler ki kurumsallaştığın zaman yaptığın her hata gün gibi ortaya çıkar. Hesap vermek zorunda kalırsın. İşte eski başkanlara en büyük destek reklâm sloganlarından gelir o zaman: “ Bırakın dağınık kalsın…”
Büyük bir camiayı yönetmek zordur dedim ya. Gerçekten zordur. Çünkü camianın büyüklüğü taraftar sayısı ile orantılıdır. Taraftar sayısının çokluğu ise siyasi bir güç de demektir. Hele o şehrin belediye başkanı biraz da futbola meraklı ise. Hatta ve hatta şahsına ait özel takımı bile varsa işte başkanın işi iyice zorlaşır. Senin sözleşmesi devam eden kalecine yaz döneminde sözleşmeyi imzalattırıverir. Şehrin belediye başkanı babasının –pardon- belediyenin parası ile yaptırdığı tesisleri, babasının –pardon- belediyenin kendine verdiği güç ile birleştirip inanılmaz vaatler ile her gün oğlunu kulüpte bir makama yerleştirmek için uğraşır durur. Başkan gazeteyi her açtığında bir bakar ki belediye başkanının oğlu başkan olmuş, başkan yardımcısı olmuş, kulübe üye olmuş…
Büyük camiaya başkan olmak gerçekten zordur. Hele başkanı olduğun kulüp özel bir senesini yaşamadan hemen önce başkanlığı aldıysan ve kulübün, küme düşmeye en yakın takımlardan birisi ise vay haline… Doğru tercihler yapar, doğru hamleler yaparsan o kadar ayak oyunun içinde, o kadar borcun içinde takımı ligde bırakırsan ve en önemlisi önceki başkanın devamı olmadığını hissettirirsen omuzlara alınırsın.
Büyük camiaya büyük başkan olmak ise ekstradan bir de sabır gerektirir. Futbol oyununun doğasında olan nankörlük birden karşına çıkmaya başlar. İlk önce geçen seneki oyunu ile kimseyi memnun etmeyen oyuncuları gönderirsin. “Kör ölür badem gözlü olur” hesabı birden değere biner. Takıma bir yıldız transfer yapmak istersin, gecikince millet demediğini bırakmaz. Aklından geçen oyuncunun adının duyulması bile tehlikelidir bu yüzden. Olmazsa vah o başkanın haline…
Büyük camiada başkan olmak adamı kel bile bırakır. Geçen sezon son anda gelip takımı ligde bırakan hoca sanki Barcelona’daki görevini senin için bırakıp gelmiş gibi memnuniyetsizce açıklamaları yapar. Haklı olduğu konular olsa da zor durumdan kendini kurtarmak istercesine her mikrofon gördüğünde açıklamaları sıralar. Sinirlenirsin, kızarsın ama ligler başlamak üzeredir.Hatta başlamıştır bile. “Kapı geçince sağda” diyemezsin. Diyemezsin çünkü önceki dönemden aldığın enkazı toplamanda en büyük yardımcın o olmuştur.
Büyük camiaya başkan olduğun zaman hele bir de o kulübün taraftarı isen asıl o zaman yanarsın işte. Tribünlerde maç izleyip “Bu kulüp niye sezon açılışını kutlamaz” diye hayıflandığın günler aklına gelir. Sezon açılışı yaparsın. Açılışı haber bile yapmayacak tüm televizyonlar yaşanan çirkin olayları flaş haber olarak verir. Tribünlere gidersin taraftarla birlikte sevinirsin futbol uleması magazin eleştirmenleri sizi amigo sınıfına sokup istifa etmenizi isterler. Geldiğin günden beri kulübe yatırdığın paralara, ödediğin borçlara bakmayıp sana “Parasız bu başkan” diyenlere kombine bilet çıkarırsın almazlar…. Çıkıp “ Kardeşim ben ve arkadaşlarım geldiğimiz günden beri şu kadar borç ödedik. Eski dönemden dünya kadar haciz kapıda bekliyordu, personel aylardır maaşlarını alamıyordu, futbolcular neredeyse sahaya çıkmayacaktı” diyemezsin. Dediğin anda senden önceki başkanın yıllarca “Aday yok kardeşim. Çıksın biri. Ben yapacağım desin, vereceğim “ söylemlerini unutup kapıda sanki bu zor durumda takımı alıp kurtarmak isteyen yüzlerce kişi varmış gibi “Paran yoksa başkan olmasaydın” diyenlerin yazılarını internette okumaya başlarsın. Yıllarca İstanbul takımı tutmayan, içimizden biri başkan olsun diyen insanlar birden acımasızca eleştirmeye başlarlar. Eski başkanın aksine kimseyle kavga etmeden işlerini yürütmeyi denersin ama iki gün önce yanından ayrılmayanların birden başkalarını işaret etmesine de üzülürsün.
Neticede zor iştir büyük camiaya büyük başkan olmak, başarılı bir yönetim oluşturmak. Yaranılamamanın dayanılmaz üzüntüsü daha üçüncü,dördüncü ayda üstünüze çöker. Denecek çok da bir şey yok aslında. Futbolun doğasında vardır bu beğenmezlik. Ne diyelim. Allah sabır versin… Allah sabır versin… Allah sabır versin…