Gençlerbirliği filmlerinin ikinci bölümünde başrol oyuncularından Emrah Atasoy ile ilgili aslında bambaşka bir yazı kaleme almıştım.
Mustafa Kaplan’a kulüpte olmayan bir makam icat edilip sportif direktör ilan edilmesine çok şaşırmadım da Emrah Atasoy’un pasifize edilip Kaplan’a bir manada kulübün anahtarının teslim edilmesine gerçekten şaşırdım.
Kendisini tebrik ederim.
Bu kadar başarısız bir CV, bu kadar kötü bir sicil ile Gençlerbirliği gibi bir kulüpte kendisinin tek adamlığını ilan ettirmesi kolay değildi.
Mustafa Kaplan’ın bu başarısını önümüzdeki günlerde detayları ile zaten anlatacağım.
Bugünkü yazımızın konusu Emrah Atasoy.
Resmi kayıtlardaki görevi Kulüp Müdürü.
Yaptığı iş düne kadar Genel Menajerlik.
Yaklaşık 5 sene önce göreve başladığının ilk günlerinde “Hayırlı olsun” ziyaretinde bulunmuştum.
A Blok’un üst katı paspaslanmış, insanlar kaymasın diye de levha koymuşlardı.
Emrah Atasoy’a tabeladaki “Dikkat kaygan zemin” yazısını gösterip, “Bu uyarı sana, bu katta zemin kaygandır” demiştim…
5 sene sonra Mustafa Kaplan ayağını kaydırmayı başarmış gibi duruyor.
Sevindim mi?
Aslında sevinecek ya da üzülecek bir durum yok.
Emrah Atasoy ile Mustafa Kaplan arasında fark yok. Atasoy okumuş, eğitimli, yabancı dili olan biri o kadar.
Yoksa ikisi de şark kurnazı.
Neyse konumuza dönelim.
Emrah Atasoy’u iki dönem değerlendirmek gerekli.
İlhan Cavcav dönemi ve Murat Cavcav dönemi.
İlhan Cavcav dönemi için söyleyebileceğim çok bir şey yok.
Bana söylenenleri de kimse ispatları ile ortaya koyamadı.
Ama Murat Cavcav dönemi tamamen karanlık.
Özellikle Ümit Özat ile girdiği meyhane arkadaşlığına varan ilişki, kendisini sistemin dişlilerinden biri haline getirdi.
O dönem kulüpte “Hiçbir şey olmasa bile mutlaka bir şeyler oldu” dedirten olaylar yaşandı.
Kulübe gelen-giden oyuncunun çetelesinin bile tutulamadığı, kasadan 70 milyona yakın paranın tüketildiği, ayrınca kulübün borçlandırıldığı, takımın da küme düşürüldüğü bir sezon.
Kulüpte o kadar karmaşık ilişkiler dönüyorken kulübün genel menajerlik koltuğunda oturan şahıs;
Bunları göremedi ise zaten gereksiz demektir.
Görüp müdahale edemedi ise kifayetsiz demektir.
Görüp ortak bile olamadı ise beceriksiz demektir.
Görüp ortak oldu ise zaten söylenecek söz kalmamış demektir.
Ama bu dört maddenin hepsi de bana göre Atasoy’un kulüpten gönderilmesi için yeterli sebeptir. Başka seçenek açıkçası benim aklıma gelmiyor. Kendisi uygun olan şıkkı işaretleyebilir.
Gençlerbirliği’nin en karanlık sezonunda Ümit Özat’ın neler yaptığını defalarca yazdım.
Davaları devam ediyor.
SENİN AKLIMIZ ERMEZ BU BAŞKA HESAP, MEYHANEDE BULDUK BİZ BU KEMALİ!
Ama o dönem yaşananların tek sorumlusu Ümit Özat demek haksızlık olur. Takım ile sürekli bir arada olan, bütün sorunları gören, transferleri yapan ve takım bağıra bağıra küme düşerken Gençlerbirliği’ni düşünen bir genel menajerin görevi bu kötü gidişi durdurmak için bir şeyler yapmak olmalıydı.
Oturup Ümit Özat ile maçtan bir gün önce meyhanede türkü söylemek değil.
Pişkin pişkin “Hoca çağırınca mecburen gittim” demek de kulübün genel menajerinin görev tanımında olmasa gerek. Gençlerbirliği’nde de başka kulüplerde de hoca ile meyhanede alem yapan bir genel menajer, yönetici şimdiye kadar görmemiştim.
Emrah Atasoy ve o dönem yöneticilerinden Cem Şükrü Kaya bunu göstermiş oldular bana.
Atasoy da şimdi kulüpte koltuğuna yayılıp elinde purosu ile poz verip, sosyal medyada “Ben doldurdum, ben içerim, günah benim kime ne?” mesajı ile fotoğraf paylaşabilir. Özat yapmıştı, o da yapar. Ne olacak?
Meyhane konusunu geçelim. Onu ilerleyen yazılarda başka kişilerle ilgili zaten detaylı bir şekilde açacağım.
MENAJER DEĞİŞTİRMECE VE EA A.Ş
Atasoy, görevi boyunca transfer işlerini tek başına yapmadı.
EA AŞ olarak adlandırdığım Erdem Alataş ile birlikte transfer çalışmalarını yürüttü. Aralarda Mustafa Kaplan da sisteme dahil edildi. (Ya da çürük transferlerin üzerine yıkılacağı adam olarak kullanıldı.)
Bu dönemin en enteresan özelliklerinden bir tanesi de oyuncuların menajerlerinin birden değiştirilmesi oldu.
Misal Sessegnon transferi sonrası basın toplantısında teknik direktör oyuncuları getiren manajerlerin Sedat Yeşilkaya ile Ali Cansun olduğunu söylemişti.
Ama imza törenindeki menajerler bambaşka idi.
Sedat Yeşilkaya’yı aradığımda, “Bülent bu konuda çok doluyum, ama konuşmak istemiyorum. Eski kulübüm” demişti.
Anlamayanlar için hemen biraz açayım. Çünkü bu Türk futbolunda sık karşılaşılan bir durumdur.
Bir menajer, bir kulübe futbolcu önerir.
O futbolcu izlenir (çeşitli sitelerden), beğenilir, hocadan da onay alınır (gerek duyulursa).
Bu oyuncuların ortak özelliği ya yaşlı olması veya kronik sakat olması ya da uzun süredir forma giyme şansı bulamamasıdır.
Sonra futbolcuya dönülür, denir ki:
“Biz böyle böyle bir kulübüz. Seni transfer edeceğiz. Ama o menajer üzerinden olmaz.
Menajerliğini şuna vereceksin.”
O futbolcu, o kulübe gelmek için menajerini değiştirir, transfer rakamları ona göre planlanır, imzalar atılır.
Hocanın aklında da o ilk getiren menajerler olduğu için ağzından o isimler çıkar.
Sistemi bilen gazeteci de bunu not alır…
Anlatabildim mi?
Elindeki oyuncuyu çalan kulüplere işini doğru yapan hangi menajer bir daha oyuncu önerir.
Ben olsam bir daha kapısından geçmem!
Şimdi bana Sessengon’un imza günü neden menajerinin değiştiğini biri anlatabilir mi?
Gerçekten merak ediyorum çünkü. Belki bir şey yoktur, ben yanlış biliyorumdur. Ama hoca öneren menajeri başka söylüyor, kulüp başka menajerden o oyuncuyu transfer ediyor. Bir gariplik yok mu bu işte?
Konuştuğum herkes Emrah Atasoy’un bu işi bileceğini söylüyor…
Buna benzer menajerleri değişen onlarca futbolcunun listesi çıkartılabilir.
Bu yazıyı okuyan başka menajerler de mutlaka arayıp “Bunda da böyle oldu” diye anlatacaktır.
Zamanı gelince onlar da yazılır.
BECERİKSİZLİK
Hep denir de. Kulüp başkanı ve yöneticiler futboldan o kadar anlamak zorunda değil.
Profesyonellerle çalışmalı.
Emrah Atasoy işte kulüpte profesyonel olmak zorunda olan bir görevde yer alıyordu.
Ticaret yapan bir şirket olsa görev tanımı CEO olurdu.
CEO sorumluluk alır, şirketin daha fazla kazanması için uğraşır.
Gençlerbirliği’ni de bir şirket gibi düşünürsek.
Aldığın ile sattığının en azından dengeli olması gerekir.
Emrah Atasoy şimdi oturup bir liste çıkarsın. Görev süresi boyunca “Çöp” diye adlandırılan kaç transferde imzası var?
Sadece, birkaç A4 sayfası tutacak o listeye bakıp “Ben galiba bu işi beceremiyorum” diyecek mi?
Yoksa çeşitli bahanelerin arkasına sığınıp yine de kendini başarılı bulmaya mı çalışacak?
Bahanelerin arkasına sığınsa bile görevini yapamıyor olmak onun için hiç dert değil mi?
Tek önemli olan şey alınan maaş mı?
Erdem Alataş için de yazdım, tekrar ediyorum.
Pazarda limon satın, limon!
TAPULAR, TAPULAR VE HESAPLAR!
Emrah Atasoy’un kendisine ve ailesine ait tapular yıllar önce bana gönderilmişti.
Tarihi yeni olsa bile üzerinde “Veraset” ibaresini görüp, ailesinden kalmış mülklerin hesabından banane deyip detayına bile bakmadan atmıştım.
Ama son zamanlarda Emrah Atasoy ve serveti artık dilden dile konuşulur oldu.
Bazı araziler için “Onu bana Murat Cavcav hediye etti” dediği bile dediği ifade ediliyor.
Bir kişi değil onlarca kişi bu iddiaları aktardı.
Elimde belge olmadan vardır ya da yoktur demek bana düşmez.
Ama bu kadar çok konuşulan bir konunun da artık açıklığa kavuşturulması gerekmez mi?
Bu konuda çağrım tüm Gençlerbirliği yönetimine…
Emrah Atasoy’un, eşinin, yakınlarının E-Devlet üzerinden tapu kayıtlarını, banka hesaplarını, gelir artışlarını isteyin ve inceleyin.
Bunda ayıp bir şey yok.
Ardından inceledik, gelirine göre garip bir artış yok ya da var deyin.
Dedikodular artık sona ersin.
Kamu yararına dernek statüsünde bir yerde imza yetkisi olan bir kişinin bu kayıtları zaten verebilmesi lazım.
Emrah Atasoy’un da bunu garip karşılayacağını açıkça düşünmüyorum.
Neticede kendisi kulüp çalışanının şahsi telefon kayıtlarını isteyip, teker teker inceledikten sonra Arda Çakmak’ın şöförü ile görüştüğünü gerekçe göstererek işine son verebilmiş karakterde birisi.
Bunu da çok dert etmese gerek.
Ya da kendine bu konuda güveniyor ise bana da gönderirse ben de inceler var ya da yok diyebilirim.
Ama bu kadar dedikodusu dolaşan bir konuda bu belgeleri ortaya koymamak, iddiaların doğruluğu ile eş anlamlı hale gelir…
Umarım doğru çıkmaz…
Cevabı bekliyoruz.
Devam edecek...