Ankaragücü’nün şampiyonluğu ardından Mehmet Yiğiner açıklama yaptı.
“Zorun da zorunu başardık” diye…
Asıl zorun zorunu Gençlerbirliği başardı.
Kasasında 70 milyon TL para ile, İlhan Cavcav sezonunda, geçen sezonu 8’nci bitirmiş takımı küme düşürmeyi başardılar.
Bağıra bağıra hem de.
İki kadeh viski eşliğinde. Maça saatler kala meyhanelerde gezerek.
Onun için Mehmet başkan, çok zor şeyi başardım diye hiç konuşmasın. Bu sene bu şehirde en zor işi Gençlerbirliği başardı.
Günlerdir ne yazacağımı, nereden başlayacağımı bilemedim.
Ama artık yazıp, çizme vakti geldi. Uzunca bir süre köşemde konu bu olacak. Tehditler, hakaretler, iftiralarla dolu bir dönem beni bekliyor.
Son söyleyeceğimi baştan söyleyeyim. Ne Murat Cavcav’ın söylediği gibi bu işte herkesin suçu var ne de Ümit Özat’ın suçu üstlenmesine ihtiyaç.
Son 10 yılın en başarılı takımı diye pazarlanan Gençlerbirliği’ni bir senede küme düşürmeyi beceren bu iki ismin; suçu herkese yayma çalışmasını da, aklı sıra mütevazılık gösterip suçu üstlenmesini de kimse yemiyor. Aksine sinirleri bozuyor.
İnsanların canı yanıyorken pişkin pişkin yapılan açıklamalar, normalleştirme çalışmaları futbol camiasının aklı ve zekâsı ile dalga geçmekten başka bir şey değil. İnsan biraz üzüldüğünü gösterir. Bu ikilide o da yok.
Futbolda küme düşmek elbette vardır. Doğaldır da. Gençlerbirliği bu günleri atlatıp tekrar çıkacaktır.
Ama şartları var bu işin.
Kasanda para yoktur, zor günler geçiriyorsundur, gerekli desteği bulamazsın, düşersin.
Kasanda para vardır, yüksek hedefler koyarsın, yıldız transferler yaparsın, ayağın yorgana denk gelmez, bir bakarsın düşersin.
Sahada mücadele ediyorsundur, şanssızlık yaşıyorsundur, hakemler seni katlediyordur, hoca değiştirmişsindir, devre arasında doğru isimleri almışsındır ama olmamıştır, düşersin.
Peki Gençlerbirliği’nin küme düşmesini, hele hele İlhan Cavcav sezonunda küme düşmesini neye bağlayacağız?
Kasanda paran var, Sessagnon haricinde 1 tane dişe dokunur transfer yapmamışsın, hakemler katletmemiş, şanssızlıkla maç vermemişsin, Kişi başı 75 binlere çıkan primlere rağmen futbolcular top bile oynayamamış, hoca değiştirip ligde kalma şansın varken o dönemler es geçmişsin, suçu başkalarına atıp kurtarma kolaycılığına kaçmışsın.
Şimdi takım düşünce “Normal” diyorsun.
İLHAN CAVCAV’IN KEMİKLERİ SIZLAMADI MI?
Pişkin pişkin “İlhan Cavcav’ın kemiklerinin sızladığını nereden biliyorsunuz?” diyor ya..
Bu cümleden ne anlamamız lazım? İlhan Cavcav’ın Gençlerbirliği’nin küme düşmesinden mutluluk duyduğunu mu düşünmeliyiz? Eğer öyle ise konu bambaşka yerlere gider, planlı – programlı eylem manasına çıkar. Aman diyim…
5 YILDIZLI OTEL GENÇLERBİRLİĞİ
Ankara Rüzgarı kitabını okuyanlar bilir. Gençlerbirliği yöneticileri Geremi ve Tarık’tan gelen paralar ile Beşevler’e 5 yıldızlı otel gibi bir tesis yapılması için İlhan Cavcav’ı ikna etmişler.
Yapılan İlhan Cavcav tesisleri gerçekten 5 yıldızlı otel gibi olmuş. Dünyaya nam salmış. Ama hiçbir zaman bu konforda 5 yıldızlı otel gibi kullanılmak nasip olmamıştı. Profesyonel bir kulübün kamp merkezi olarak görevini yaptı yıllarca.
Ümit Özat, o yöneticilerin adlandırdığı 5 yıldızlı otel benzetmesinin hakkını veren isim oldu.
Tesis gerçekten otele döndü.
Kimin kaldığı, nerede yattığı, ne yiyip ne içtiği belli olmayan 5 yıldızlı otel.
Son basın toplantısında duygu sömürüsüne girip “Kanepede yattım” diyor ya.
O işin hikayesini anlatayım size.
Bir arkadaşım Ümit Özat’ı odasında ziyaret ediyor. Kanepede bir battaniye. Hava da sıcak. Odadaki yardımcılarından birine battaniyenin nedenini soruyor.
“Hoca geç saatlere kadar uyuyamıyor, muhabbet ederken sızınca üstünü örtüp çıkıyoruz”
Odasında puro içerken çekildiği fotoğraf gündeme düşünce “Ben doldurdum, ben içerim, günah benim kime ne” diye hocanın günahlarını Gençlerbirliği çekiyor aylardır.
Doldurdular, içtiler.
Yardımcıları ile içtiler, başkan ile içtiler, yöneticiler ile içtiler, arkadaşları ile içtiler.
Kulüpte bilmem ama barlarda futbolcular ile de içtiler…
5 yıldızlı Gençlerbirliği’ni Mesut Bakkal’ın tarifi ile Köy kahvesine çevirdiler.
Öğlen antrenmanına uykulu gözlerle çıktılar, muhabbeti kesip yardımcıları ile takım toplantısı bile yapamadan kadro hazırladılar.
Murat Cavcav da ya buna eşlik etti ya da seyretti.
Şimdi diyor ki “Gençlerbirliği’nin küme düşmesi normal”
Doğru diyor.
Böyle yönetilen bir kulüp tabi ki düşer.
Düşmemesi ayıp.
Hangi kulüpte teknik direktörün kulüp başkanına “Abi” diye seslendiği görülmüş. Açın basın toplantılarını Ümit Özat’ın hitabını görün.
Gençlerbirliği’ni abi kardeş düşürdüler işte.
Sokaktan geçen 11 adamı toplasam daha iyi oynarlardı dedi ya Ümit Özat.
Ben de söylüyorum.
Sokaktan geçen adamı teknik direktör yapsak bundan daha iyi takım kurar, sokaktan geçen adamı kulübe başkan yapsak bu kadar zarar veremezdi.
Herkesin suçu varmış.
Viski bardaklarınıza 2 buz da biz atmadığımız için mi suçluyuz?
Muhabbetinize arada limon sıktığımız için mi?
BÖYLE KADRONUN BÖYLE MÜHENDİSİ OLUR!
Geçen sene 17 Haziran’da Bengüturk TV’de “Gençlerbirliği gelecek sezon düşmenin en büyük adayı” dedim.
17 Ağustos’ta tekrar ettim.
Kulübü takip etmeyenler beni “Önyargılı” olmakla suçladı.
Şimdi Ümit Özat dahil biri çıksın şu soruma cevap versin.
Geçen sene son 10 yılın en iyi Gençlerbirliği denen takım korunsa, Sessagnon gibi 2-3 oyuncu ile kadro güçlendirilseydi bu günleri yaşar mıydık?
Kasadaki para bu kadar gider miydi?
Gençlerbirliği küme düşer miydi?
Düşmezdi.
Hepsini geçtim teknik direktörden futbolcuları koruyan bir Selçuk Şahin kalsaydı bu günleri yaşar mıydık?
Yaşamazdık…
Hangi para, hangi futbolcuya verildi muhabbetine sonra gireceğim.
Ama Gençlerbirliği hem statü olarak ligden düştü, kalite olarak ligden düştü, zihniyet olarak ligden düştü.
Başkan, yönetici, hoca kim varsa bir kendisine sorsun.
Bu sezon doğru olarak ne yaptık diye.
Bulurlarsa bana da söylesinler.
Söylesinler ki küme düşüren teknik direktöre giderken neden teşekkür ettiğimizi ben de anlayayım.
Geçen seneki futbolcular gitsin diye pazarlamacı gibi açıklamalar yapan Ümit Özat, bu seneki transferlerin hepsini yapan Ümit Özat, sahada futbolcuların gezmesini seyreden Ümit Özat.
Ama suç ortak.
Oh ne güzel…
BİR ADAMI KİMSE Mİ SEVMEZ?
Bir yıldır kulüpte hemen hemen herkese “Sen Bülent Atlas ile samimiymişsin” sorusu soruluyor.
Keşke bu soruyu bana sorsalardı.
Ben Beşevler’de, o kulüpte büyüdüm. Çaycısından çimcisine, güvenliğinden futbolcusuna, yöneticisinden taraftarına herkesle muhabbetim var. Sevilirim de. Sevmeyenler de saygı duyar en azından.
Ama bir teknik direktör düşünün ki kulüpte çaycısından çimcisine, güvenliğinden futbolcusuna, yöneticisinden taraftarına kimse sevmiyor. Hepsini geçtim yanındaki yardımcıları bile sevmiyor. Tek seveni var Murat Cavcav. Onu da “Aslında seni sevmiyorlar, istemiyorlar. Benim üzerimden seni indirmeyi çalışıyorlar” diye kandırıyor. “Sen rahat ol kongreye gelir ben hepsinden hesap sorarım” diyebiliyor.
Şu olayın güzelliğine bakın.
Kulübün maaşlı teknik direktörü kongreye gelip muhalefetten hesap soracakmış. Bunu televizyonlarda söylüyor. Başkanı bile “Sen kimsin kulübün delegelerinden hesap soracaksın” diyemiyor.
Demokratik yönetilen hiçbir kulüpte takımın parasını 1 senede bitirip, babasının adını taşıyan sezonda takımı düşürmeyi becerebilen kişi bırakın seçilmeyi utancından aday olamaz. Ama durumu normalleştirirsen, suçu başkalarına atarsan gayet güzel olursun. Uygulanan strateji de tam olarak bu aslında.
Ama normalleştiremeyeceksiniz!
Bu takımı düştüğü gibi hemen çıkmazsa, bunun için doğru hamleler yapılmaya başlanmaz ise, kulübü kahve ortamından çıkarıp tekrar kendi kimliğine kavuşturmak için bir çaba harcanmaz ise kongrede seçimleri Murat Cavcav kazansa dahi o koltukta rahat oturamaz.
Benden söylemesi
Ha tabi kongre yapılırsa…
(devam edecek)