Almanya’nın en saygın gazetelerinden Bild Gençlerbirliği’nin Alman teknik adam Thomas Doll’la anlaşmasını okurlarına bu çarpıcı başlıkla duyurdu. Zor ismini Avrupa gazetelerine en son UEFA kupasında ortalığı birbirine kattığı sezonda yazdırabilen Gençlerbirliği bu iddialı transferle bir kez daha kafasını suyun üstüne çıkarmayı deneyecek.
Kırmızı-Siyahlılar, yıllardır devam eden yönetimsel faciaların sonucu olarak nihayet gerçek anlamda dibe vurduğu, küme düşmenin acısını iliklerine kadar hissettiği bir sezonun ardından yeni sezona en azından söylem düzeyinde kararlılıkla vurgulanan “revizyon” parolası ile girmeye hazırlanıyor. Bu doğrultuda, Ersun Yanal’ın milli takım serüvenine yelken açmasından bu yana ısrarla sürdürülen en ucuz, iddiasız ve hepsinden önemlisi “söz dinleyen” yerli teknik direktörleri sırayla getirme stratejisi (!) şimdilik terk edilmiş gibi. Sezonun son maçında tansiyonu yükselen, sezon boyunca da taraftarın tansiyonunu yükselten Samet Aybaba ile yolların ayrılmasından hemen sonra başlayan teknik direktör arayışlarında da kalıcı olduğunu umut etmek istediğimiz bu yeni yaklaşımın izleri görüldü. Öyle ki uzun yıllar sonra ilk kez Gençlerbirliği taraftarı teknik direktör arayışları sırasında bir kez olsun “Eyvah !!” demedi. Kulüpte, hatta Ankara futbol kamuoyunda saha dışında yaptıklarına dair mızmızlanmalara rağmen, saha içinde yarattığı sihre hürmeten her daim hayırla yad edilen Ersun Yanal’a biraz da kerhen götürülen bir teklifle başlanılan, Ajax efsanesinin dişlilerinden Aad De Mos ile devam eden arayış süreci, Almanya’nın hatırı sayılır iki kulübü olan Borussia Dortmund ve Hamburg’da görev yapmış Avrupa’nın bilindik hocalarından Thomas Doll’la anlaşılması ile nihayet buldu. Doll’un hele ki kulübün öznel koşulları göz önüne alındığında başarılı olup olamayacağını bugünden kestirebilmek elbette kolay değil. Fakat Avrupa’da tanınmakla birlikte, Türkiye’de bilinirliği az olan genç antrenörün kariyerinden, geçmişinden ve kişisel özelliklerinden yola çıkarak Ankara macerasında yaşayacağı avantaj ve dezavantajlara yönelik bir öngörü yapmak mümkün.
Thomas Doll'un takımlarından herhangi birini yakından takip etme fırsatı bulamadığımız için teknik direktörlük yetenekleri açısından hangi seviyede olduğuna dair kesin bir şey söylememiz mümkün değil. Oyunu iyi okur mu, taktik bilgisi nasıldır, nasıl bir oyun anlayışını tercih eder, hangi tip oyuncuları sever, liderlik özelliklerine sahip midir, iyi antreman yaptırabilir mi? gibi soruların cevaplarına ne yazık ki sahip değiliz. Kısacası itiraf etmek gerekirse nam-ı değer DOLLY’nin Gençlerbirliği’ne veya bundan sonraki kariyerinde herhangi bir takıma faydalı olup olamayacağını gösterecek en önemli veriden, antrenörlük kalitesine dair bilgiden yoksunuz. Her ne kadar taktik olarak genelde 4-1-4-1’i tercih ettiğine, çalıştırdığı takımların gol ortalamasını 1,5 gibi hatırı sayılır bir düzeye çıkartan ofansif bir anlayışı benimsediğine dair kulaktan dolma bilgilere haiz olsak da, en azından şimdilik kendisinin hocalık bilgisi konusunda iddialı yorumlar yapmaya kendimizi yetkin bulmuyoruz. Bu durumda elde tek bir seçenek kalıyor; eldeki veriler doğrultusunda kariyerine, avantaj ve dezavantajlarına bakarak bir yorumda bulunmak... Buna göre;
Kariyeri:
Thomas Doll futbolculuk döneminde hatırı sayılır bir orta saha oyuncusu olarak görev yaptığı Hamburg'daki teknik direktör olarak görev yaptığı ilk sezonda, Ersun Yanal'ın Gençlerbirliği’nde yaşadığı peri masalına eş değer sayılabilecek bir başarıya imza attı. Takımı dipteyken aldı ve müthiş bir iş çıkararak ligi üst sıralarda bitirip, İnter-Toto’ya katılma hakkını elde etti. İkinci yılında ise ilk sezonda yarattığı ufak çaplı mucizenin de üstüne çıkarak, Hollanda’lı yıldız Rafael Van Der Vaart ile güçlendirdiği takımını dünyanın en önemli liglerinden Bundesliga’da 3. sıraya taşıdı ve devler liginin en genç teknik direktörlerinden biri olarak şampiyonlar liginde takımıyla boy gösterme şansını yakaladı. Kısacası kariyeri Bundesliga gibi dev bir arenada rüya gibi başladı. Ancak büyük umutlarla başlayan ve şampiyonluk yolunda ileri bir adım olması beklenen 3.sezonunda işler bir anda alt üst oldu. Lige kötü bir başlangıç yapan Dolly’nin takımı, Şampiyonlar Ligi gruplarında bir varlık gösteremediği gibi ligde de kendini orta sıralarda bularak beklentilerin altında kaldı. Bunun sonucu olarak 3 yıllık başarılı sayılabilecek bir deneyimin ardından Doll’un Hamburg ile yolları ayrıldı. İlk 2 sezonda elde ettiği mucizeyi, son sezonuna taşıyamasa da, ayrıldığında Hamburg’daki başarılı deneyimi Doll’u Almanya’nın aranılan hocaları arasına sokmuştu bile… Sıfırdan takım yapma konusunda Hamburg’da verdiği başarılı sınav, tam da o anda “sıfırdan takım yapmaya” hiç olmadığı kadar ihtiyacı olan Almanlar’ın uyuyan devi Borussia Dortmund’un dikkatini çekti ve Thomas Doll 2007-2008 sezonunun başında gelenek bakımından Almanya'nın kuşkusuz en önemli kulüplerinden olan Dortmund'la anlaştı. Tıpkı Hamburg’da olduğu gibi Dortmund’da da Doll’u zorlu bir süreç bekliyordu. Beklentileri çok yüksek olan bir takımı yine hem mali hem de sportif anlamda bir krizin tam ortasında devralmıştı. Doll’un özellikle kulüpte yaşanan ödeme güçlüğü ve bunun oyuncular üzerinde yarattığı baskı ile mücadele etmek zorunda kaldığı bu sezon, çalkantılarla, keskin iniş ve çıkışlarla geçti. Dağılma tehlikesi geçiren takımı Almanya kupasında yıllar sonra finale taşıyıp, Bayern Münih'e uzatmada kaybettiyse de, takımı ligde bir türlü 13.lükten yukarı taşıyamayınca medyanın da büyük baskısı ile ayrılmak zorunda kaldı.
Sonuç olarak bakıldığında, genç hocanın 5 yıllık top-class deneyiminin (Bundesliga nın iki köklü ve önemli kulübünde geçen) keskin inişler ve parlak çıkışlarla dolu olduğu görülüyor. Sıfırdan takım yaratma, dipte aldığı takımları krizden çıkarma konusunda gösterdiği hatırı sayılır beceriyi, takımı çıkarttığı üst noktada kalıcı olma, başarıda istikrar yakalama konusunda sergileyemediği söylenebilir.
Gençlerbirliği'ndeki olası avantajları:
1) Çok üst düzey bir futbolculuk kariyeri var. Önemli hocalarla çalışıp, önemli tecrübeler biriktirmiş. Dünya’nın en üst düzey liglerinde yıllarca futbol oynamış. Dolayısıyla antrenman teknikleri, futbolun genel doğruları ve oyuncu psikolojisi konusunda bilgili olduğunu, baskı altında karar vermeye alışık olduğunu tahmin etmek güç değil.
2) Yaşına göre mükemmel bir teknik direktörlük tecrübesi var. Henüz 42 yaşında olmasına rağmen 5 sezon Bundesliga'nın iki baş -altı kulübünde bilfiil baş antrenörlük yapmış. Bu takımlardan özellikle Borussia Dortmund’un başlı başına büyük bir marka ve her hoca için harika bir tecrübe olduğu unutulmamalı.
3) Tecrübesine rağmen henüz çok aç. Kariyerinin seyrini Gençlerbirliği deneyimi belirleyebilir. Başarılı olmak isteyeceği, çok hırslı olacağı, bir şeyler yapmak için işine sonuna kadar asılacağı kesin. Birinci önceliğinin parasını, hatta Aragones örneğinde görüldüğü üzere tazminatını alıp gitmek değil, başarmak olacağını bugünden öngörebiliriz.
4) Önemli kulüplerde çalışması, Bundesliga hocası olması ve Doğu Alman olması itibariyle işini ciddiyetle yapacağı, yetki isteyeceği ve kulübün futbol organizasyonuna çeki düzen vermek, disiplin getirmek için çalışacağı kesin. Gençlerbirliği’nin yönetimsel açıdan içinde bulunduğu başıboşluk ve tek adama dayalı keyfi yönetim anlayışı hesaba katıldığında, bu meziyetin Doll’un getirecekleri içinde belki de en önemlisi olduğunu anlamak zor olmasa gerek.
5) Hırslı, dinamik ve sıcakkanlı. Taraftara hoş gelecek bir kişiliğe sahip. Ofansif oynatmayı sevdiği, hatta belki biraz fazla sevdiği yönünde duyumlar var. Dortmund macerası sırasında basından aldığı yoğun eleştirilerin birçoğunun odağında savunmayı risk ederek, önemli maçları kaybettiği iddiası var.
Gençlerbirliği'ndeki dezavantajları:
1) Takımı ve ligi tanımıyor. Oyuncuları tanıyana kadar, kulübü ve ligi iyice öğrenene kadar takımı iyi tanıyan bizleri çıldırtan hatalar yapması kuvvetle muhtemel. Elindeki kadronun yetersizliği ve kulübün transfer yapmak konusundaki genel tavrı da dikkate alındığında kısa vadede bocalaması, lige bu sezonun kötü tecrübelerini akıllara getirecek can sıkıcı bir başlangıç yapması ihtimal dâhilinde.
2) Teknik direktörlük meziyetlerini bilmiyoruz. Mükemmel bir futbol beyni çıkabileceği gibi, pekâlâ antrenörlük yetileri oldukça kısıtlı da olabilir.
Sonuç olarak Thomas Doll’un seçiminin Gençlerbirliği için avantajları dezavantajlarına göre çok ağır basan, riskli, fakat son kertede doğru bir seçim olduğu söylenebilir. En azından aynı vizyonu (daha doğrusu vizyonsuzluğu) paylaşan, çalışmadığı takım kalmayan yerlilerden birinin bininci kez denenmesindense tüm riskine rağmen, başarıyı çok isteyen, önemli deneyimleri olan bir yabancı ile heyecan verici bir serüvene atılmak fikri kulağa hoş geliyor. En azından birbirini takip eden heyecansız yılların, koyu bir iddiasızlıkla anımsanan can sıkıcı sezonların ağırlığını hala üstünde hisseden taraftarın, bu yeni maceranın yüzü suyu hürmetine yeni sezona biraz daha motive girme şansını yakalayacağı kesin ki, kulübün üzerindeki ölü toprağının atılması yolunda bunun bile başlı başına değerli bir adım olduğu rahatlıkla söylenebilir.
Doll deneyimine başlarken, kırmızı-siyahlıları bekleyen en önemli tehlike ise hiç kuşkusuz yine İlhan Cavcav’ın şahsında vücut bulan arızalı yönetim zihniyetinin telaşa kapılarak süreci baltalaması. Kısa dönemde yaşaması olası başarısızlığın Doll’un Ankara macerasının çok çabuk sonlanmasına neden olması tehlikesi, Gençlerbirliği’nin yönetimsel siciline bakıldığında had safhada. Yönetim bir kez olsun sabretmekten yana tavır alır, bocalama ve uyum döneminde sabrederse, Alman teknik adama ihtiyaç duyulan dönüşümü hayata geçirmesi için gerek duyacağı zamanı verirse, Doll iyi bir iş çıkarabilir. Aksi takdirde bu sezonkini dahi mumla aratacak bir krizin sezon ortasında Beştepe’yi vurması ve bir kez daha iddiasız yerli antrenörlerle kaosa yelken açılması kaçınılmaz olur.