Bölüm 1: Önemli Galibiyet
Bir an önce düşme potasından uzaklaşmak adına, ligdeki her karşılaşmanın final anlamını taşıdığı Gençlerbirliği için, Akhisar ve Antalya’nın kazandığı, Konyaspor’un berabere kaldığı haftada Göztepe’den alınacak galibiyetin büyük bir anlamı vardı.
Maçın henüz başında, Politevich’in defans arkasına koşu yapan Jailton’u topla buluşturması ve Brezilyalının “düşe kalka” yaptığı bir vuruşla topu filelere göndermesi, 29’da da Traore’nin Sessegnon’a yaptığı sert hareketten sonra takımını 10 kişi bırakmasıyla birlikte galibiyet ibresi, bariz bir şekilde Alkaralar’ı işaret etmeye başladı.
Zaman zaman fazlaca geriye yaslansalar ve pas hataları yapsalar da maçın neredeyse tamamında etkili olan taraf Kırmızı-Siyahlardı. Trabzonspor maçındaki gibi bol bol pozisyon ürettiler, ama o maçtan farklı olarak, üç tanesini de golle sonuçlandırmayı başardılar.
Sahadaki tüm oyuncuların pozitif düşüncelerle maça asılmaları, Gençlerbirliği taraftarlarının sezonun en rahat ve keyifli karşılaşmasını izlemelerini sağladı. Elbette bunda Göztepe’nin maça adeta yenik başlayıp ilk yarım saatte 10 kişi kalması ve daha da önemlisi Sessegnon’un assolistliğinde takımın her geçen gün kendine güveninin artmasının da büyük bir payı vardı.
Bölüm 2: Ölüm-Sıtma
İki sezon önce Gençlerbirliği ilk yarıyı 13 puanla kapatarak lig tarihinin en kötü ilk yarı performansına imzasını attı. Bu sezon ise 14 puanla lig tarihinin en kötü ikinci ilk yarı performansına hep birlikte şahitlik ettik.
İki sezon arasındaki en temel fark ise kulüp başkanının değişmiş olmasıydı. Onun dışında kulübü yönetenler, neredeyse A’dan Z’ye her konuda aynı hataları büyük bir başarıyla (!) tekrarladılar. Sezon sonu kadroda büyük bir “doldur boşalt” yapıldı. Böylece kocaman bir soru işaretiyle sezona başlandı ve haftalar ilerledikçe düşüş hızlanarak sürdü. Devre arasında yapılan takviyelerle takım bir şekilde düzlüğe çıktı ve ilk yarı performansını yani ölümü gören taraftarları, sıtmaya yani kümede kalmaya razı etmek hiç de zor olmadı.
Sonra ne mi oldu? İlk yarıda “rezil” denilenler bir anda “vezir” oldu. Yapılan hatalar da yanlarına kar kaldı. Peki bu sezon kümede kalırsak yine aynı oyun mu sahnelenecek? 2006’dan bu yana olduğu gibi, sorunun cevabı kocaman bir EVET! Yani, kendi kurdukları kötü takımla, taraftarına ölümü gösterenler, sezon sonu takımın kümede kalmasıyla, taraftarı sıtmaya razı edecekler! Böylece yapılan kötü transferlerin, heba edilen paraların, yönetim zaaflarının ve boş boşuna geçirilmiş bir sezonun hesabı aklanarak rafa kaldırılacak.
Artık kronik bir vaka haline gelen bu kısır döngüde, ülke futbolunun en köklü kulüplerinden biri olan Gençlerbirliği Spor Kulübü’nü yönetenlere sormak gerek; “Gençlerbirliği’nin kümede kalması sizce gerçekten de başarı mı?”