Maçın bitiş düdüğü ardından sinirle arkamı döndüm ve arkadaşlara dert yanmaya başladım. “Oldukça kötü bir performans sergileyen, pozisyon yaratamayan, mental olarak kötü günler geçirdikleri her hallerinden belli olan Antalyaspor karşısında üstün oynayıp bir de öne geçtikten sonra ne gerek vardı bu kadar korkup, gömülmeye? Jailton’un şov yaparcasına 2 kere kendini yere atıp rakip oyuncuları, taraftarları hatta hakemi azdırmaya, kendi takım oyuncularını mental ve fiziksel olarak oyundan uzaklaştırmaya ne hakkı vardı?” diye...
Bu arada Mehmet Soylu’nun sesini duydum, “Mali gelsene bak burada ne var!” Sinirimden olacak, “ne olabilir ki!” diye kendi kendime söylenerek yürümeye başladım. Yanlarına gittiğimde, Mehmet Abi, “bak bu arkadaşlar Isparta’da okuyorlarmış ve Behzat Ç.’yi izleyip Gençlerli olmaya karar vermişler. Bu da ilk maçlarıymış, kalkıp Isparta’dan gelmişler” dedi. “Nasıl Gençlerli Oldum” hikayelerine bayılan biri olarak maçı unutmuş hikayenin güzelliğine dalmıştım. Tanıştık, muhabbet ettik ardından da bir anı fotoğrafı çekeyim diye Mehmet Abi, Sultan ve Necet’ten poz vermelerini rica ettim. Mehmet Abi, “sen de gel mali” dedi. Telefonu bir başka arkadaşa verip fotoğraftaki yerimi aldım. Günün en güzel hikayesiydi...
Birkaç saat sonra telefonuma mesajlar yağmaya başladı. Ümit Özat, daha önce küfrettiği ve bu yüzden de davalık olduğu Mehmet Abi’ye oğlu Ömer’in önünde küfür ve tehditler yağdırmış. Futbolculardan Zeki Yavru ve görevini bilmediğim ama Özat’ın yanından bir dakika ayrılmayan Mustafa Çevik, korkmuş bir şekilde ses kaydı almaya çalışan Ömer’in telefonunu zorla alıp kayıtları silmiş. Olay hem uçağa giden otobüste, hem de uçakta devam etmiş, Özat susmasını isteyen yolculara bile terslenmiş.
Şaşkın bir şekilde yazılanları okurken aklıma Necdet ve Sultan geldi. Tüm iyi niyetleri, tüm sevgi doluluklarıyla kulübe sempati duyan, ceplerinden verdikleri parayla atlayıp deplasmana gelen, takımı destekleyen Necdet ve Sultan! Birkaç saat önce kendileriyle muhabbet eden, hikayelerini öğrenen ve heyecanla diğerlerine aktaran, fotoğraf çekindikleri Mehmet Soylu’nun kulüp teknik direktörü tarafından saldırıya uğradığını öğrenince, sempati duydukları Gençlerbirliği hakkında ne düşüneceklerdi?
Rakip takım, taraftar ve futbolcularına her koşulda saygı duyan Gençlerbirliği mi gerçekti, yoksa teknik direktörü herkesin önünde, oğlu yanındaki taraftara saldıran, küfürler eden ve tehditler savuran Gençlerbirliği mi gerçekti?
Kulüp ve taraftarların ilmek ilmek örerek oluşturduğu değerleri, yaklaşık bir yılda yok etme başarısı gösteren güzide Gençlerbirliği yönetiminin, susmaya devam ederek suça ortak olduğunu anlaması için daha ne kadar rezilliğe imza atılması, daha ne kadar değerlerimizin aşağılanması gerekiyor bilmiyorum ama, en azından birileri, her koşulda, “unutulmamalıdır ki ben İlhan Cavcav’ın oğluyum” diye övünen Murat Cavcav’a, babası döneminde böyle rezillikler yaşansaydı, İlhan Cavcav ne yapardı, onu söyleseler bari...