Ülkedeki futbol kulüplerinin başında ve yönetici koltuklarında çoğunlukla iş adamları oturuyor. Kalburüstü kariyerleri olan bu iş adamları, genelde, taraftarı oldukları veya sempati duydukları kulüplere hizmet etmek ya da en basitinden adlarını duyurmak için bu koltuklara talip oluyorlar.
Son 40 yıl İlhan Cavcav’ın başkanlık koltuğunda oturduğu ve 2006’daki seçimden sonra, tam anlamıyla “tek adam” olarak yönetilen Gençlerbirliği’nde yöneticilik, çoğu zaman, sadece el kaldırmak ya da imza atmak anlamını taşıdı. Çünkü özellikle son 10 yıldır sivrilen ve koltuğa aday olduğu düşünülen tüm yöneticiler bir şekilde ya köreltildi ya da sindirildi. Bu sayede de tek adam hegemonyasının çarkları durmaksızın dönmeye devam etti.
Zamanla kulübün mutlak doğrusu haline gelen pasif yöneticilik sisteminin, “iyi” kullananlar için avantajları da vardı elbet. Herhangi bir şey kötü gittiğinde eleştirilen yöneticiler, haklı-haksız topu hemen başkana atıp, “o ne derse o!” diyerek tek celsede olay mahallinden uzaklaşabiliyorlardı mesela. Ya da “bizim kulüpte tüm transferleri başkan yapar bilirsin!”
Benim gibi birçok taraftar, İlhan Cavcav’ın vefatından sonra, aynı soyadını taşıyan başka biri bile başa gelse, bu kötü gidişatın değişeceğine dair umut taşıyorlardı. Çünkü bugüne kadar susmak zorunda kalan tüm “iyi niyetli” yöneticiler, artık susmayacaklardı! Yapılacak hatalara karşı seslerini gür bir şekilde çıkartacaklar, mücadele edecekler ve gerekirse savaşacaklardı. Böylece uzun soluklu tek adam hegemonyasının ardından, oldukça kritik bir önem taşıyan 2017-18 sezonu kazasız belasız atlatılabilecekti.
Ama gelin görün ki, Ümit Özat’ın 2016-17 sezonu devre arasında ve 2017-18 sezonu başında, Murat Cavcav’ın sınırsız desteğiyle yaptığı ve milyonlarca liranın heba edildiği, bariz transfer hataları yetmiyor gibi, taraftarlarla dalga geçercesine Özat’ı önce kovup birkaç hafta sonra geri getirmesi skandalında bile, istifa eden 4 yönetici dışında, hiçbir yönetici seslerini dahi çıkartmadılar.
Gençlerbirliği, lig tarihinde iki kez küme düştü. 13. hafta itibariyle 1969-70 sezonunda 7, 1987-88 sezonunda ise 12 puan toplayan Kırmızı-Siyahlılar bu sezon sadece 8 puan topladılar. Kümede kalmanın pamuk ipliğine bağlı olduğu net bir şekilde görünen bu tabloya rağmen hala susan yöneticiler, unutmamalılardır ki, susmak suça ortaklık etmektir! Ve bu taraftar suç işleyenleri asla unutmaz!