Geçen haftaki yazılarımda Ankaragücü’nün hedefinin ne olacağını anlamamız için ilk 5 haftalık sürecin belirleyeceği olacağını söylemiştim. Artık 7 maç oynandı ve kesin ifadeler kullanabilir duruma geldiğimizi düşünüyorum.
İsmail Kartal yönetimindeki sarı-lacivertli takımın; BB Erzurumspor, Altınordu ve Elazığspor’a karşı oynadığı oyunu izlediğimde genel itibariyle hiç de olumlu düşünmüyordum, hatta ‘Bu takım ligi ilk 12 sırada bitirirse başarıdır’ söylemlerinde bulunuyordum. Çünkü; takım olma yolunda ciddi eksikleri olan karma bir ekip hüviyetinde ve karmaşık bir oyun anlayışını içeren bir görüntü vardı ki, bu da bizleri endişeye sevk etmeye yetiyordu.
Takıma yeni oyuncuların gelmesiyle başlayan son 4 haftalık süreçte ise fikirlerim olumsuz yönden olumluya doğru yavaş yavaş geçti. Ankaragücü’nün Balıkesirspor karşısındaki ilk 60 dakikalık periyotta gösterdiği mücadele gelecek haftalar öncesi bir referans ve ışık vermişti. Güçlüler, o günkü maçı birkaç teknik ve bireysel hatadan kaybetse de takım içerisinde belli çaplı değişikliklerin olduğunu gösterdi. Takımdaki bu kıpırdanma belirtisi; Rizespor, Samsunspor ve Gaziantepspor maçlarından toplamda 9 puanın çıkmasında önemli bir etken oldu.
Son 3 haftadan 9 puan çıkaran Ankaragücü’nde Teknik Direktör İsmail Kartal’ın oluşturduğu sistemde, öncelikle takımın yapısını oluşturan omurganın sağlamlığı gün geçtikçe arttı ve değişmez bir bütün halini aldı. Takımın başarılı sonuçlar almasında önemli payı olan ve takım omurgasını oluşturan oyunculardan olan Korcan, Alihan, Gençer, Arif, Putsila ve Umut’un bugünden sonra kolay kolay kesileceğini düşünmüyorum. Özellikle Arif ve Putsila, takımın beynini oluşturuyor. Arif Morkaya, haftalar ilerledikçe farkını göstererek defans ile ileri uç arasındaki geçiş oyununu çok iyi gerçekleştirmeye başladı. Putsila'nın varlığı ise Ankaragücü için çok büyük bir şans. Belaruslu oyuncunun pas hatası yapmaması ve oluşan pozisyonlarda kilit pasları vermesi, takımın oyun iştahını daha da arttırıyor. Ankaragücü’nün attığı gollerin bir çoğuna dikkatli bakıldığında, Putsila’nın asist öncesi pasları verdiği görülecektir.
Ankaragücü’nün bekler konusunda da sıkıntı çekmediğini tam tersine bu isimlerden önemli faydalar sağladığını söyleyebilirim. Özellikle sağ bek oyuncusu Erdem Özgenç’in iyi defans yapmasının yanı sıra kullandığı iki köşe vuruşundan da Ankaragücü’nün iki gol bulması, tecrübeli oyuncunun kalitesini göstermesinde yeterli oldu. Ayrıca sol bek mevkiinde oynayan Ferhat Kiraz ve Mehmet Sak, asist niteliği taşıyan ortalarla takımına 3 gol kazandırdı. Bu istatistikler gösteriyor ki, çok ciddi bir sakatlık olmazsa Ankaragücü’nün defans anlamında sıkıntı çekmesi olağan görünmüyor.
Bence, sarı-lacivertli takımdaki en önemli sorun, sol kanat bölgesinde yer alacak ismin geçen 7 haftalık sürede belli olamaması. İlk haftalarda Dieng, orada oynadı ama üzerine hiç koyamadı ve yetersiz kaldı. Bu oyuncunun, önümüzdeki haftalarda forma giyme şansının çok az olduğunu düşünüyorum. Takımın geçen seneki şampiyonluğunda önemli payı olan Kenan Özer, o bölgede oynadığı maçlarda iyiydi ama çok yeterli süre almadı. O mevkiinin as adamı olarak transfer edilen Doka’nın hazır olmaması ve fazla kiloları göze çarpıyor. Brezilyalı oyuncunun bu haliyle ilk 11’de başlaması bence çok zor. Milli maç arasını nasıl değerlendirdi bilmiyorum ama en az 15 gün daha süreye ihtiyacı var gibi görünüyor.
Güçlüler, ilk haftalara nazaran gol atma problemini fazlasıyla çözmüş gibi görünüyor. Eleştirilerin odağında bulunan isim olan İlhan Parlak’ın goller atarak yararlı oyun grafiğini yükseltmesi, Umut Nayir’in bıraktığı yerden etmesi ve Kehinde’nin Gaziantepspor maçında attığı 2 golle 3 puanı alan isim olması, Ankaragücü’nün teknik heyetinin elini oldukça güçlendiriyor ancak 3 oyuncunun bir arada oynaması ise bence imkansız. Bu durumunun ardından İsmail Kartal ve ekibinin kararları, takım adına önemli bir rol alacak. Bu dönemde İlhan Parlak ve Umut Nayir 2’lisinin bozulacağını düşünmüyorum, Kehinde’nin ise güçlü bir yedek olarak kalacağını tahmin ediyorum.
Ankaragücü’nün ufak tefek sorunları haricinde kadro yapılanmasında bir sıkıntı kalmadı. Artık bir hedeften bahsetmenin arefesine geldik. Sarı-Lacivertliler, Boluspor’u yenip 3 puanla sahadan ayrılırsa takımın, en kötü ihtimalle Play-off mücadelelerine katılma hedefini yüksek sesle konuşabiliriz. Ankaragücü, 1981 yılında Boluspor’u yenerek Türkiye Kupası’nı nasıl aldıysa yine aynı rakip karşısında alınacak galibiyetin ardından belki de üst lig hedefinin ilk fitilini atmış olacak.