Sırrı Süreya Önder’in mecliste çok güzel bir konuşması vardı.
Hem iktidar hem muhalefet kürsüden birbirleriyle ilgili ağır sözler söylemiş, Sırrı Süreyya Önder de kürsüye çıkıp “Grup olarak birbiriniz hakkında söylediğiniz her söze katılıyoruz” demişti.
Bu hafta Murat Cavcav’ın Anadolu Ajansı’na, Arda Çakmak ve Hakan Kaynar’ın Hürriyet’e yaptığı açıklamaları okuyunca arkama yaslandım ve dedim ki: “Birbiriniz hakkında söylediğiniz her söze katılıyorum.”
Ama sadece demekle olmaz, nelere katıldığımı da söylemem lazım.
Yazıyı okumaya başlamadan önce Youtube’a girip Sezen Aksu’dan “Masum değiliz hiç birimiz” parçasını açmanızı tavsiye ederim.
Şarkının ismi bile yazının özeti gibi maşallah.
İki açıklamanın da ortak noktası İlhan Cavcav.
Bir taraf “İlhan Cavcav yaşıyorken…” diyor
Öbür taraf “Babam olsaydı…” diyor.
İstifaların tarihi bile manidar.
İlhan Cavcav’ın doğum gününde.
Malum İlhan başkan yaşarken de kendisini bayağı eleştiriyordum. Onun için vefat ettikten sonra arkasından konuşuyor sayılmam.
Sebahattin Ali’nin çok güzel bir sözü var, sanki İlhan Cavcav için söylenmiş.
“Varlığın büyük boşlukları dolduracak mahiyette bir şey değildi; fakat yokluğun müthişti.”
Valla yokluğu müthiş oldu.
Takım 4 puan ile ligin dibinde, kadro rezalet.
Bunun üzerine bir de yönetim krizi başladı.
Gariplik bizde. Normalde gazeteci adam böyle kaoslardan beslenir. Biz de kaos çıkmasın diye uğraşıp duruyoruz. Derdimiz neyse!
Ümit Özat gittiğinden beri benden beklenen şuydu:
Ümit Özat kulüpteki en önemli koltuklardan birini işgal edip saçma sapan işlere imza atarken yazdığım sert yazılara Mesut Bakkal döneminde de devam edecektim. Ama bu sefer oklar Murat Cavcav’a yönelecekti. Murat Cavcav’ın yıprandığı bir dönemde de bugün muhalefete geçen arkadaşlar da isyan bayrağını açacaktı.
Bunun farkındaydım, tuzağa düşmedim.
Ümit Özat’ın gitmesinin ardından yapılacak tek şeyin eleştirmek değil devre arasına kadar susmak olduğunu düşündüm. Sustum. Başka da bir şey yapmadım. Olanı, biteni izledim sadece.
Bu suskunluğumdan dolayı arkamdan ne laflar yedim sormayın gitsin.
Konuşmayı en fazla hak ettiğim dönemde ortalık karışmasın diye susan ben.
Konuşmaları gereken dönemde susup, ortalığın en karışmaması gereken zamanda konuşan ve bayrak açanlar da yöneticiler...
Zamanlama hatası diyorum ya. Bundan diyorum işte. Ah bir anlasalar.
Yazının ana konusuna, yani açıklamalara dönelim.
Öncelikle Murat Cavcav’ın içinde bolca “Babam” geçen açıklamasından başlayayım.
Murat Cavcav’ın “Bana hiç sıkıntıları söylemediler, yönetim kurulu toplantılarında konuşmadılar” sözleri doğru değil. Başkan olduktan sonra kulübü Ümit Özat ile birlikte yönetti. Yöneticileri işlere karıştırmadı. En yakınındaki yöneticiler bile Ümit Özat’ın gönderildiğini, benim doğrulatmak için aramalarımdan öğrendiler.
Yapılan yönetim kurulu toplantılarında da konuşulan “Bu yazıları Bülent Atlas’a kim yazdırıyor?” ile “Bu taraftarı kim bağırttırıyor?” soruları oldu. Sonra “Antrenman izleyelim” diye toplantıları bitirdi. Kimsenin görüşüne başvurmadı, söylemek isteyenleri de dinlemedi. Ümit Özat “Kimi istediysem aldırdım” dedi, başkan “Bütün transferleri ben yaptım” diye destekledi.
Ümit Özat gibi Gençlerbirliği açısından ölmüş birinin arkasından da konuşmayayım ama yaptığı bütün rezaletlerde arkasında duran sadece Murat Cavcav oldu.
Gazeteciler soru sormasın diye bir tane futbolcuya imza töreni bile düzenlenmedi, basına servis edilen tüm fotoğraflarda sadece başkan vardı.
Bir de üstüne üstük bağıra bağıra transferler fiyasko çıkıp, puan cetvelinde takım ligin dibini görünce konuşmalar başladı.
Onun için istifa edenlere “Hain” gibi davranmak hakkaniyetli değil.
Söyleyebilecekleri ortam olsa söylerler miydi?
Orası tartışılır işte...
Bir muhalif hareket başladıysa bu, başkanın kulübü tek adam gibi yönetmeye çalışmasından kaynaklandı. Kötü sonuçlar da bu süreci hızlandırdı.
Murat Cavcav’ın açıklamasında iki nokta çok önemli.
TARAFTARIN SİNEĞE BENZETİLMESİ…
Murat başkanın Konyaspor maçı sonrası açıklamasını açtım, tekrar okudum.
Hani maçtan 10 saat sonra, daha hezimetin acısı sindirilmeden yapılan, Ümit Özat’ın arkasında durduğunu söylediği açıklama.
Konya maçına ben de gittim.
Bağıran taraftarların hepsini neredeyse birebir tanıyorum. (Başka tanıyan bazı arkadaşlar da hocaya şirinlik olsun diye fotoğraftan teker teker hepsinin isimlerini söyledi gerçi ama konumuz o değil.)
Murat Cavcav takımın durumunu göremiyorken sorunu fark eden ve tepkisini gösteren bir avuç taraftardı hepsi.
Ceplerindeki para ile deplasman yapıp, gecenin köründe Ankara’ya gelip, uyumadan işe giden taraftarlar.
Ne demiş Murat Cavcav o taraftara:
“Alaycı tezahürat yapanların sayısı belli ancak sinek de küçüktür ama mide bulandırır.”
Sineğe benzetmiş mi?
Benzetmiş.
O maçta mide bulandıran taraftar değil altyapıdan çıkan çocuklarını kadro dışı bırakıp Konya’da futbol adına bir şey oynatmayan ve basın toplantısında suçu başkalarına atmaya çalışan teknik direktörden başkası değildi.
Başkan o teknik direktörü gerçek Gençlerli ilan ederken taraftarın Gençlerliliğini sorgulama garabetine kapıldı.
Eğer hala o bağırışları muhalif yöneticilerden biliyorsa söyleyeyim büyük hata ediyor.
O taraftar tamamen can acısı ile bağırdı. Basın tribününden ben bile bağırmak istedim.
Geçen yazımda “Öz eleştiri yapmalı” dedim ya. Başkan, taraftar ile arasını düzeltmek istiyorsa ilk öz eleştirisini buradan yapmalı ve özür dilemeli.
“20 MİLYON VERİRİM” MUHABBETİ
Ben, başkanın hatasını fark edip devre arasında gerekli müdahaleyi yapmasını bekliyorum ama başkanın açıklamasında bu konuda hiçbir emare yok.
“Başkan olduğum günden bu yana kulübün tek kuruşu fuzuli harcanmadı” diyor ya ben de açık ve net söylüyorum, son 8 ayda yapılan transferlerin %80’i fuzuli harcamaydı. Devre arasında 8 adam alınıp 6 tanesi geri gönderilmiş, sezon başında alınan yabancılar forma bile giyememiş hala biz bu transferlerin doğruluğunu tartışıyor, fuzuli mi değil mi onu konuşuyoruz.
Kulübün parasını çaldı, çırptı demiyorum. Kimse de demiyor. Başkaları için deniyor misal ama konumuz o değil. Elde belge de yok malum.
“Transferler hatalıydı” deniyor.
“Evet, bu transferler başkanlığımın acemiliğine geldi, devre arasında telafi edeceğim” demek bu kadar mı güç?
Neyi savunuyoruz?
Gelelim “20 milyon veririm” konusuna.
Buna benzer açıklamalara Gençlerbirliği taraftarı pek aşina değil ama misal Ankaragücü taraftarına söyleseniz söyleyeceği tek şey olur.
“Başkan kulübü borçlandıracak”
“Veririm, arkama bile bakmam” sözlerine ise Beşiktaş taraftarı Demirören’den alışık.
Gençlerbirliği kendi yağı ile kavrulan, kasasında her zaman parası olan bir kulüp.
İyi sonuçlar alınırsa galibiyetten gelen para ile o kadar hatalı transfere rağmen sezonu kasasındaki paraya dokunmadan kapatabilir de.
Ama gerekli müdahale yapılmazsa kulübün derdi 20 milyon ile çözülebilecek boyutta maalesef olmayacak.
Onun için bu, 20 milyon veririm, 30 milyon veririm muhabbetlerine hiç girmemek lazım.
Gerçekten çok itici oluyor. Beklenen, istenen ve ümit verecek sözler bunlar değil.
Geçen yazımda söyledim, tekrar ediyorum.
Gençlerbirliği camiası Murat Cavcav’ın hatalarının farkında olduğunu, kulübü artık yönetim kurulu ile birlikte ortak akılla yöneteceğine, tek adamlığı bırakacağına, devre arasında gerekli transferi yaparak takımı kurtaracağına inanmak istiyor. Buna inandıracak olan da Murat Cavcav. Ama Anadolu Ajans’ına yaptığı açıklamadaki gibi cümlelerle buna inandıramaz. İnandıramadığı yerde protesto da olur, hiç bir sinerji de oluşmaz. Kendi eli ile canı acıyan taraftarı muhalif yapar. Bağırmayanları da yine kendi bağırtır.
ARDA ÇAKMAK VE HAKAN KAYNAR’IN AÇIKLAMASI
Gönül isterdi ki Arda Çakmak ile Hakan Kaynar’ın Hürriyet’e yaptıkları o açıklamanın fotoğrafında Sinan Gürsoy da olsun.
Hıfzı Kuruşa da yok.
Şahin Kartal konusuna ise sonra değineceğim.
Kulübün gidişatından, başkanlığın babadan oğula geçmesinden sanırım kimse memnun değildir.
İstifa eden yöneticilerin de bu konuda tepki göstermeleri gayet doğal.
Her kulüpte birilerinin muhalif olmasını ve yönetimi eleştirmesine de saygı duyarım. Olmaması gariptir.
Ama bunun için yola çıkan arkadaşların geçmişlerinin de temiz olması lazım.
Örneğin, açıklamada denmiş ki “1500 delege var, 1600 olursa normaldir, 1650’ye çıkarsa düşündürücüdür ama 2000 olursa hukuki süreç başlatırız.”
Bir de en beğendiğim şu cümle söylenmiş:
“Yakın geçmişte, 2006’da yapılan genel kurulda, kongreye 2-3 gün kala kulübe yaklaşık bin yeni üye yapılmasını ve o üyelerin seçim sonucunu belirlemesini, camia unutmuş değil.”
Camiayı bilmem de ben hiç unutmadım mesela.
Kim kaydetmişti o üyeleri?
Kulübe bu pisliği ilk bulaştıran kişiler Ufuk Özerten ile birlikte Sinan Gürsoy değil miydi?
Şubat kongresinde dışardan aday çıkacak korkusu ile Murat Cavcav’a 600 üye yaptıran yine Sinan Gürsoy değil miydi?
Bugün yönetimden istifa etmemiş olsa Murat Cavcav ile birlikte üye bulma derdine düşecek ilk kişi yine kendisi olmayacak mıydı?
Hangi yüzle “Kulübe Gençlerbirlikli olmayanları üye yapıyorlar” diyebileceksiniz o yanınızdayken?
Ben 2006’da da bu işe karşı çıktım, şubat ayında da karşı çıktım. Yine çıkıyorum. Bu konuda tepki göstermeye sonuna kadar hakkım var. Ama o üyelikler sayesinde yönetici olmuş, bu işi organize etmiş kişiler konuşmasınlar, yapılan üyelikler için açılan davalarda 1200 üyeyi savunurken pişkin pişkin gülmelerini de bir hatırlasınlar.
Ben o mahkeme salonundaki gülmeleri de hiç unutmadım çünkü!
Bir de benim üyelikten ihracıma itiraz etmek için gittiğim ve salona alınmadığım o kongrede niye boğazına çöktüğümü de hatırlasın!
NE DEĞİŞTİ DE BİRLİKTE HAREKET EDİYORSUNUZ?
Daha bir sene önce Sinan Gürsoy’un yaptığı şaibeli işleri bana anlatanların şimdi birlikte hareket etmeleri mantıklı bir izaha muhtaç değil mi?
Ne oldu? Ne değişti?
Kulübün inşaat işinden elde ettiğini söylediğiniz gelirlerini kulübe iade mi etti, araştırdınız iftira attığınız ortaya mı çıktı, bana lütfen onu bir söyleyin. Ben bilmiyorum çünkü.
“O iş eskidendi, İlhan Cavcav zamanında konuşuldu ve geçti” sözlerinin hiçbir karşılığı yok.
Ha bir de söylemezsem içimde kalır.
Sinan Gürsoy’dan önce kulübün avukatı Muzaffer Özbayrak’tı…
Kulüp TFF Uyuşmazlık Çözüm Kurulunda dava kaybetmiyor, giden futbolculara, hocalara boş yere tazminat ödemiyordu.
Deniz Barış konusunu hatırlayın. Fenerbahçe’yi UÇK’da perişan etmişti bu kulüp.
Ne zaman kulübün avukatı Sinan Gürsoy oldu, kulüp UÇK’da dava kaybetmeye başladı, gelene – gidene tazminat öder oldu.
Yaptığı sözleşmelerin komedisi alemin diline düştü.
KONGRE VE İMZA İŞLERİ
Gerekli imza toplanabilir, kongreye gidebilir.
İmza verecek olan üyelerin çok büyük kısmının dışardan yapılan üyeler olma ihtimali zayıf olduğu için Gençlerbirlikliler kongre istiyorsa gidilsin. Buna söylenecek elbette bir söz yok.
Ama bir şeyi hatırlatayım.
Rahmetli Atilla Aytek’in başkanlık için aday olduğu kongre gününü bir hatırlayalım.
Aynı gün Rizespor maçı vardı.
Tesadüf odur ki teknik direktör yine Mesut Bakkal’dı.
Küme düşmesi kesinleşen Rizespor karşısında berabere kalsak takım Avrupa’ya gidiyordu.
Kongre karmaşası, üye yapma dertleri takıma sirayet etti. Güle oynaya yeneceği takımla berabere bile kalamadı Gençlerbirliği.
2018 Mayıs ayında kongre olacağı kesinken, olağanüstü kongreye gidip asıl uğraşılması gereken konudan uzaklaşıp seçime odaklanmak doğru mu?
Bu yola girenler lütfen bir düşünsünler bu konuyu…
TARAFTARA SİNEK BENZETMESİ
Başkan Murat Cavcav taraftarı açıklamasında sineğe benzetti de basın sözcüsü Hakan Kaynar bu konuda ne söyledi diye merak ettim.
Hakan Kaynar da tribünden gelme bir yönetici.
Konya maçında olan taraftarların büyük kısmını tanır.
Ne demiş Konya maçından sonra Kaynar:
"Tribünde görevlendirilmiş yabancı sesler olabilir."
Hadi başkan tanımıyor, bilmiyor. Ümit Özat da başkanı doldurdu, o da baştan aşağı yanlış açıklamayı yaptı.
Peki Hakan Kaynar hangi akla hizmet bu sözleri söyleyebildi?
Omurga, ilke falan denmiş de tribünden gelen bir yönetici olarak Ümit Özat’ın o açıklamalarına söylediği net bir cümle oldu mu diye bütün açıklamaları tekrar okudum.
YOK!
Kelime oyunları ile hem taraftarı hem hocayı az kızdıracak sözler. O kadar.
Her gün konuşmamıza rağmen ne söylemek istediğini hala anlayamadığım cümleler.
İlkeden, omurgadan bahsedeceksek rahatsız olduğu konularda ya net açıklamalar yapardı ya da en başta istifa edip “Benim bu yönetimde işim yok” der, bırakırdı.
İSTİFA MESELESİ
Aylarca arkadan konuşulmuş, başkan bu konuşmaları duymuş, tüm yöneticilerin istifalarını cebine koymak istemiş.
Yönetime giren birkaç kişiyi kenarda tutuyorum, hanginiz şubat kongresi öncesi başkan istifa mektuplarını peşin istese vermeyecektiniz?
Yönetime girmek için aylardır uğramadığımız kulüpte kamp kurduğunuz zaman mı vermeyecektiniz mesela?
Birbirimizi kandırmayalım…
MALİ TABLOLARDAKİ SORUNLAR
Gençlerbirliği mali tablolarında hiçbir zaman şeffaf olmadı. Rahmetli Şükrü Kızılot kulüpte mali saymanken belgeleri istediği için istifaya zorlanmıştı. Kızılot derdini televizyon programlarında anlatmak durumunda kalmıştı.
Her 3 senede bir yapılan kongrelerde de rakamlar toplu halde geçer, kime ne para verildiğini kimse öğrenemezdi.
Şimdi kulüp mali saymanı Hıfzı Kuruşa da istifa eden yöneticiler arasında.
Kulübün kasası boşaltıldığı, kasasında para kalmadı, hatta bu nedenle transferin son gününde oyuncu alınamadığı söyleniyor ya, gelen – giden futbolculara ödenen ücretleri en iyi bilen – bilmesi gereken yönetici Hıfzı Kuruşa’dır.
Hangi futbolcuya, hangi menajere ne kadar ödendiği, ne kadar bonservis parası harcandığını paylaşırsa yayınlamaktan mutluluk duyarım.
Kulübün bu hatalı transferlere ne kadar para harcadığını da görmüş oluruz. Öyle değil mi?
Yönetimdeyken olmayan şeffaflık, yönetimden ayrıldıktan sonra da gayet güzel sağlanabilir bu sayede…
ŞAHİN KARTAL MESELESİ
İstifalar gelmeden önceki köşe yazımda Şahin Kartal’ın adı geçmiyordu. Murat Cavcav da açıklamasında Kartal’ı ayrı tutmuş. Hatta istifası noterden kulübe ulaştığında kabul edilmeyeceği de söyleniyor.
Olay şöyle gelişiyor.
Murat Cavcav, tüm yöneticilerden kasaya koymak için istifalarını istiyor. Arda Çakmak, Sinan Gürsoy, Hakan Kaynar ve Hıfzı Kuruşa hariç tüm yöneticiler istifalarını veriyor.
Daha sonra Murat Cavcav, akşam yapılacak yönetim kurulunda istifasını vermeyen 4 yöneticinin yönetim kurulundaki görevlerini ellerinden almak için bir karar imzalatmak istiyor. Şahin Kartal yıllardır birlikte görev yaptığı yöneticiler için bu imzayı atamayacağını söylüyor ve noterden istifasını sunuyor.
Şahin Kartal istifasını geri çekeceğe benzemiyor. Ama istifalar öncesi yaşanan ve hoş olmayan bu süreçte rol almadığı ve istifasının ilkesel olduğu için Murat Cavcav, Şahin Kartal’ı ayrı bir yere koyuyor.
Ben de…
Bunu da söylemesem olmazdı…