Uzun uzadıya yazmaya, dövünmeye, dertlenmeye gerek yok. Elbette onların da konuşulacağı zamanlar gelecek ama başkanın, yönetimin hatalarını, menajerlerin/aracıların, İlhan Cavcav’ın da birkaç kez dillendirdiği, kulüpteki sonu gelmez oyunlarını ve varsa bağlantılarını şimdilik bir kenara bırakıp camia olarak birlik olmalıyız.
Öncelikle şunu kabullenmeliyiz ki Mesut Bakkal, kulüpteki hiçbir görevli, “hop” demediği için Ümit Özat’ın “kendine göre” yaptığı transferlerden oluşturduğu, tam bir oyun kurucusu ve hızlı bir forveti olmayan bir kadroyu devraldı. Devre arasında kadar da bu kadroyla yola devam edecek. O yüzden camiadan sonuna kadar desteği hak ediyor.
Maça gelirsek; tahmin ediyorum ki, karşılaşma öncesinde hiçbir taraftarın aklında, sezonun en formda takımlarından biri olan Trabzonspor’dan deplasmanda puan almak yoktu. Fakat Bakkal’ın eldeki forvetler, Muriqi ve Skuletic’e, daha uygun bir oyun kadrosunu sahaya sürmesi, aksak ve fiziksel olarak güçsüz olsa da, kadrodaki tek oyun kurucu olan Milinkovic’in memleketlisi Skuletic ile iyi anlaşması, sürpriz bir şekilde maça önde basarak başlanması, orta saha ile defans hattındaki oyuncuların önceki maçlara nazaran daha istekli, arzulu ve hırslı başlaması taraftarlarda bir umut kıpırtısı oluşturmaya yetti. Hele bir de Milinkovic ile Skuletic’in işbirliğiyle yaratılan peş peşe iki pozisyondan birinin, bu sezonun ilk organize golüyle sonuçlanması beklentiyi yükseltmemizi sağladı.
Ful teknik oyunculardan kurulu rakibe karşı golden sonra takımın önde basması, hatalı top kayıplarından sonra topluca hareket ederek hatayı telafi etmeye çabalaması da Alkaralar adına en önemli gelişmelerdi. Hatta iki Trabzonsporlunun bomboş kaldığı ama golle sonuçlanmayan pozisyondan sonra Uğur’un delirmesi ve arkadaşlarını uyarması da, ilk 3 haftada görmediğimiz, takım ruhunun oluşmaya başladığının göstergesiydi.
İkinci yarı Ersun Yanal, 2002-2004 sürecinde Gençlerbirliği’ne kazandırdığı birçok galibiyetteki gibi, takımına güzel dokunuşlar yaptı. Akabinde Bordo-Mavililer Gençlerbirliği’ni sahasına hapsedip sürekli açık arayıp durdu. 53’teki beraberlik golünün ardından takımın doğrudan gardını düşürmemesi de Gençlerbirliği adına umut kırıntılarından biriydi.
55’te Bakkal’ın kondisyonu düşen Manu ve Milinkovic’i çıkarıp Diallo ve Jailton’u oyuna alması, galibiyet için yüklenen ve arkayı açan Trabzonspor’a karşı kontra imkanı yaratmak ve orta sahaya güç kazandırmak için, kağıt üstünde, doğru hamleler gibi görünüyordu. Akabinde Skuletic – Muriqi değişimi de ileriye güç katmak için mantıklıydı. Fakat sürekli yüklenen ve es vermeyen Trabzonspor neredeyse hiç imkan tanımadı. Böyle olunca da bitime yakın yenilen gollerle karşılaşma 3-1 sona erdi.
Bu maçın Gençlerbirliği adına en önemli özelliği; tek kurtuluş şansı olan, takım ruhunun bünyeye nüfus etmeye başladığını görmek oldu. Daha yolumuz uzun ve eldeki kadro belli. Bu yüzden hem camia olarak, hem de sahadaki futbolcular olarak “takım ruhu”nu yeniden kazanmak için sonuna kadar çalışmalıyız.
Başka da belirttiğim gibi sonrasına ise zamanı gelince bakarız...