TARİHİ BAŞARI
Gençlerbirliği, geçen sezon son 10 yılın en başarılı takımı olmuş.
Doğru mu doğru…
1 puan gibi tarihi farkla.
Ümit Özat’tan bu sitemi 5-6 kere duyduk.
Ersun Yanal ile şampiyonluğa giderken de UEFA Kupası çeyrek finalini belki de finalini uzatmalarda kaybettiğimizde de Yanal’ın bir kez çıkıp “Ben bu kulübe tarihinde görmediğim başarıyı getirdim” dediğini hatırlamıyorum.
Ümit Özat ile gerçekten bir başarı gelse neler söyleyecek, neler yapacak gerçekten merak ediyorum.
GENÇLERBİRLİĞİ Mİ KÖY KAHVESİ Mİ?
“Haftaiçi odamda puro içiyordum, bunun görüntüleri sosyal medyaya yansımış. Yüz kızartıcı bir suç mu bu? Hayır. Puro da içerim, sigara da içerim, içki de içerim. Günah benim kime ne? Beni bununla mı yargılayacaksınız? Nerede yaşıyoruz biz?”
Demiş Ümit Özat…
Misal başkanlık katının ortasında çiğ köfte partisi de verebilir.
Çiğ köfteyi tavana yapıştırıp sıra gecesi de düzenleyebilir.
Tesislere dansöz getirip sahanın ortasında da oynatabilir.
Çimlerin üzerinde mangal yakıp rakısını da yudumlayabilir.
Bunların hiç biri yüz kızartıcı suç değil, yasak değil.
Yapabilir yani.
Bu fotoyu da ilaveten ben çekmedim.
Bu fotoyu Ümit Özat’ın sosyal medya hesaplarına da ben yüklemedim.
Futbolculara kötü örnek oluyorsun eleştirilerine “Futbolcular özgürdür, içerler” diye yorumu da ben yazmadım.
Kendin çektirdi, kendi paylaştı.
Günahı kendisinin…
“Nerede yaşıyoruz” biz diyor ya.
İşte orası önemli kısmı. Nerede yapıyor bu işi?
Gençlerbirliği Spor Kulübünün teknik direktör odasında. Arkasında Atatürk fotoğrafı, yıllık maç planlamasının önünde.
Gençlerin yetiştirildiği bir tesiste , gençlere örnek olması gereken bir yerde.
Altyapısı ile nam salmış bir kulübün en önemli odalarından birinde.
Kendi evinde değil, kendi yatında değil.
Gençlerbirliği Spor Kulübünde...
Gençlerbirliği Spor Kulübü de köy kahvesi değil.
Pardon yani….
GENÇLERBİRLİĞİ'Nİ ANKARAGÜCÜ'NE BENZETMEYE ÇALIŞAN KİM?
Ümit Özat, kendini ve yönetimi eleştiren taraftarlar için “Burayı Ankaragücü’ne benzetmeye çalışıyorlar” dedi ya.
Tam istediğim ortayı yaptı.
Ne de olsa eski futbolcu. Biliyor orta yapmayı.
Gençlerbirliği’ni Ankaragücü’ne benzetmeye çalışan taraftar değil aslında bizzat kendisi.
Hemen anlatayım.
Sene 2010
Ümit Özat, Ankaragücü’ne teknik direktör oluyor.
Ahmet Gökçek, başkanlığının daha ilk günlerinde. Aynı Murat Cavcav gibi.
Muhteşem bir kadro kuruyor Ümit Özat’a.
Vittek’ler, Sapara’lar, Sestak’lar. Yok yok kadroda.
Kadroyu gören Ankaragücü bu sene şampiyonluğun en büyük adayı diyor.
O derece yani.
Kulübün 100’ncü yılı. Herkes kenetlenmiş, herkes motive olmuş.
Bir tesiste çalışıyor ki bulunduğu mahallenin adı gibi. Saray, saray…
Para desen akıyor. Melih Gökçek’in oğlunun takımı...
Ligler başlıyor, ama Ankaragücü iyi gitmiyor.
Hiç iyi gitmiyor.
Taraftar tepki göstermeye başlıyor, basın tepki göstermeye başlıyor, yöneticiler tepki göstermeye başlıyor.
Ümit hocamız sırayla hepsi ile kavgaya girişiyor.
Başkanı yalnızlaştırıyor, yöneticiler ile başkan arasında bir pozisyon alıp başlıyor sortilere.
Taraftarı kafes arkasındaki maymunlara benzetiyor, basında aleyhinde yazı yazanların eski köşe yazılarını çıkarttırıp laf sokuyor, kendini eleştiren yöneticileri Ahmet Gökçek’e baskı yapıp istifa ettiriyor.
Taraftarın tepkisi artıyor, basının tepkisi artıyor.
Ahmet Gökçek, Ümit Özat’ın arkasında durmaya devam ediyor. Aynı Murat Cavcav gibi.
Tam 23 hafta…
O şampiyonluğa oynar dediğimiz Ankaragücü 13’ncü sırada ligde kalma mücadelesi veren bir takım haline geliyor.
Neyse Ümit Özat gönderilip Mesut Bakkal geliyor da 11 haftada 16 puan toplayarak Ankaragücü’nü ligde bırakıyor.
Sonrasında Cemal Aydın dava açıp Gökçek’leri indiriyor ya.
Şimdi soruyorum size.
Ümit Özat, o takımı ilk 3 içine sokabilseydi Ahmet Gökçek’i indirmeye Cemal Aydın’ın gücü yeter miydi?
Ben hiç sanmıyorum…
Başarı gelse kulübün borcu 100 milyonun üstüne çıkabilir miydi?
Tabi ki hayır…
Murat Cavcav’a da aynı şeyi söylüyorum.
Ahmet Gökçek’in yolundan gidiyorsun ama Ankaragücü’nün akıbeti hiç hayırlı olmamıştı.
Ben sadece Gençlerbirliği’nin kaderi Ankaragücü gibi olmasın da demiyorum. Süper Ligde çalıştırdığı Mersin İdmanyurdu, Manisaspor gibi de olmasın diyorum.
İkisinin de hali ortada.
Ankaragücü ile benzer kaderi yaşadılar.
Hepsi Ümit Özat’ı gördüler başlarında…
Sonrası 2’nci lig… 3’ncü lig…
Kasada dev borçlar…
BALTAYA SAP OLAMAMA MEVZUSU
“Bu kulüpte 15-20 yıl kaptanlık yapmış, ama hala bir baltaya sap olamamış, altyapıda görev yapan hocaların bu kulübün transferlerini eleştirmesi doğru şeyler değil. Ben konuşursam taş üstünde taş kalmaz.”
Demiş Ümit Özat…
Kulübün üzerinde taş üstünde taş kalmaması mıdır mesele yoksa iki taş daha koymak mıdır önemli olan?
Bir baltaya neye göre sap olunur mesela?
Yılda 1.3 milyon para kazanan biri baltaya sap olmuştur da asgari ücretle altyapıda gençleri yetiştiren kişiler mi baltaya sap olamamıştır?
Bir kulüpte 15-20 yıl kaptanlık yapmış olmak bile başlı başına bir baltaya sap olma mertebesi değil midir?
Kulübün yokluk zamanlarında, kendi transfer ücretini diğer arkadaşlarına dağıtan adam mıdır Ümit Özat’ın gözünde baltaya sap olamayan?
Baltaya sap olmak için illa Fenerbahçe apoletinin mi olması gerekli?
Ya da
Gençlerbirliği altyapısından yetiştim, bu kulübe 8 yaşında girdim diyor ya.
Onu yetiştiren hocalar bir baltaya sap olamamış kimseler miydi acaba? Yetiştiren hocalar yakınında, bir baksın da söylesin. Yeterince sap olabilmişler mi olamamışlar mı?
Kendisi öyle mi görüyor olayı?
Barış Manço’nun parçasından esinlenerek patlatayım felsefeyi o halde.
Baltaya sap olmak mıdır mesele yoksa sapın ucundaki kazma olmak mı?
Ya da…
Ümit Özat’ın transferlerini eleştirmek için kriter nedir?
Kulüpte çalışan olmak Ümit Özat’ın transferlerini eleştirmek için engel mi teşkil eder? E kendisi de kulübün çalışanı değil midir?
Ankaragücü’nde o dönem mali saymanlık yapan Ayhan Atalay’ın veciz bir sözü vardı.
“Kulüpte çalışan çaycı ne ise Ümit Özat da odur” diye.
Ümit Özat herkesten habersiz kulüp yönetimine girdi de kendini kulübün diğer personelinin eleştirmeyeceği bir pozisyonda mı konumlandırdı?
Valla benim bundan haberim yok.
Ümit hocam kendisini eleştirmeye hakkı olan kimselerin bir listesini yayınlayabilir mi?
Basın eleştiremez, taraftar eleştiremez, kulüpteki altyapı hocaları eleştiremez.
Yöneticiler kendisini istememezlik yapamaz.
MFÖ’nün parçası tüm Ümit Özat’ı “İstemezük” diyenlere gelsin.
Her şeyden sen anlarsın
Her şeyi sen bilirsin
En güzel grubu sen kurdun
En güzel ritmi sen buldun
En iyi dalgıç sensin
En güzel filmi sen cektin
Peki peki anladık
Sen neymişsin be abi
MAÇ SONRASI BASIN TOPLANTISINDA MAÇA DAİR BİRŞEY YOK.
Maçta ne oldu?
Gençlerbirliği 3-0 yenildi ya Konya’da…
Konya’daydım. Canlı canlı izledim maçı.
Maç sonrası basın toplantısında heyecanla bekledim, maç ile ilgili ne söyleyecek diye.
Hiçbir şey.
Belki yayıncı kuruluşa söylemiştir bir şeyler dedim.
O da yok.
Takımın iki kaptanını kadro dışı bırakmış, tek söylediği “Onlar olduğunda da yeniliyorduk, şimdi de yenildik”
Bu mudur olay?
Neden kadro dışı kaldılar, sorun ne? Neden takımın 3 yıldır banko oynayan, altyapıdan çıkmış oyuncuları Konya’ya bile götürülmedi?
Tek söylediği bu.
"Onlar varken de yeniliyorduk, onlar olunca da yeneceğimizin garantisi yok…"
Ümit Özat, suçu başkalarına atmak için basın toplantısını kullanınca maçın değerlendirmesini yapmak bana kaldı.
14 maçta 107 gol yiyen Güvenspor skeci yapan Şahan Gökbakar’ın anlattığı gibi oynadı takım.
“At Fink’e”
Üç golü yiyene kadar aynen manzara böyleydi.
“At Rantie’ye”
Hiçbir organize atak yok, pozisyon yok. Orta saha can çekişti, ileri uç kan ağladı.
İki beki değişince Palitevich bile ne yapacağın şaşırdı.
Geleni geçirdi.
Devre arasında 3 oyuncu değişikliği birden yaptı Ümit Özat.
Murat Duruer kurtarıcı olarak oyuna girdi.
Geçtiğimiz hafta 3 oyuncu değişikliği bitip kaleci sakatlanınca forveti kaleye koymak zorunda kalan Bielsa’nın başına gelenler neyse ki Ümit Özat’ın başına gelmedi.
Ama tabii ki bu işin sorumlusu Ümit Özat değil.
Yedek oyuncu sayısını 7’den 10’a çıkaran Futbol Federasyonunun, değişiklik hakkını da 3’den 5’e çıkarması lazımdı.
Çünkü Ümit hocamıza yetmedi...
Yeteceğe de benzemiyor.
Peki ikinci yarı pozisyon var mıydı?
Vardı elbet.
Konyaspor 2-3 net pozisyon kaçırdı. Daha farklı bitebilirdi.
Yeni transferler nasıl mıydı?
Sezon sonu yapılan 12 transferden 3’ü ilk 11’de sahadaydı.
İki tanesi de sonradan girdi.
Geçen sene ilk 11’in vazgeçilmezi Aydın’ı Antalya’ya gönderip oradan forma giyemeyen Serdar Özkan’ı transfer etti ya. O Serdar Özkan’ı bir de Konya’da ilk 11’de oynattı.
Ötesi var mı?
Unutmadan bu hafta Aydın da gol attı, Serdar Gürler de.
Gençlerbirliği atamadı ama…
Önümüzdeki haftalarda nasıl gol atacağız onu ben de bilmiyorum.
Kader, kısmet işte…
Ümit Özat ile ilgili yaz, yaz bitmez.
Sağolsun her konuşması, her hareketi bir malzeme.
MURAT CAVCAV’IN AÇIKLAMASI
Başkan maç bittikten 12 saat sonra açıklama yapmış. Okudum.
Sözler Ümit Özat’ın sözleri, cümleler Ümit Özat’ın cümleleri.
Sanki “Hemen bana destek açıklayacaksın” denmiş gibi.
Onun için çok fazla bir şey demek istemiyorum şimdilik.
“Bu neyin tepkisi diyor ya” ona açıklık getireyim kısaca.
8 Mayıs’tan bugüne kadar bu yedinci köşe yazım.
Tekrar okursa tepkinin nedenini bence anlayacaktır.
Ümit Özat’ı deli gibi savunanlar, beni Ümit Özat için yerden yere vuranlar, sözleşmesini uzatıldığında mutluluktan havaya uçanlar, hakkımda yazılar, hatta şiirler yazanlar bile anladı meseleyi.
Bence Murat başkan da Ümit Özat’ın dolduruşuna gelmeden kendi “özgür mantığı” ile okursa mutlaka anlayacaktır.
Öyle ya da böyle bir gün Ümit Özat gittikten sonra ne kadar haklı olduğumu da ilk anlayan Murat Cavcav olacaktır.
SON SÖZ
Taraftar ile, yönetici ile, basın ile, kulübün çalışanları ile, altyapıdan çıkan futbolcuları ile kavga eden birinin başarılı olduğunu ben şimdiye kadar görmedim.
Cebimde bir hoca ismi yok. Hiçbir zaman da olmadı. Şu gitsin, bu gelsin demem.
Demedim de.
İlhan başkanın “Bana hoca ismi verin” dediğinde de Ankara’dan hiçbir gazeteci vermedi.
Mesele sadece ve sadece Ümit Özat’ın tarzı, tavrı, davranışları ve kulübü sürüklediği uçurum.
Uyarmak benim görevim.
Görevimi yapıyorum.
“Gazetecilik bu değil” diyor ya. Şu an gazeteciliğin aslında ne olduğunu Ümit Özat’a gösteriyorum.
Gazetecilik tam olarak budur.
Bir de “Bu değil” lafı bu ara o kadar çok kullanılmaya başlandı ki.
Söylemeden edemeyeceğim.
“Gazetecilik bu değil”, “Taraftarlık bu değil”, “Yöneticilik bu değil”.
Peki hocalık bu mu?