Gençlerbirliği, Konyaspor deplasmanında 3-0 mağlup oldu, bu ne ilk mağlubiyeti ne de son olacak, ilk defa da kötü futbol oynamadı. Fakat bu maç farklıydı, her anlamda eşi benzeri görülmemiş bir dönemden geçiyor Gençlerbirliği ve bu dönemin anti-kahramanı Ümit Özat’ı hayretle izliyoruz.
Uzun süredir Ümit Özat’ın nefret dilini, her maçtan sonra, skor ne olursa olsun birilerini azarlamasını izliyoruz. Kazansa ayrı hırsla, kaybetse ayrı hırsla saldırıyor. Dün de yayıncı kuruluş mikrofonuna nefret dolu geldi, yüzünde 3-0 kaybetmiş bir hocanın mahcubiyetinden, üzüntüsünden eser yok! ilk gönderme kadroya almadığı Vedat, Uğur ve Ahmet Oğuz’a geldi, “bu oyuncular oynamadığı için yenilmedik” dedi. Yarın yine bu oyuncular oynayacak ancak kendilerini kazanmaya yönelik en ufak girişim yine yok, düşmanı kötülüyor der gören… Ardından kuru bir Konyaspor tebriği yapar gibi cümleye girip, “kazanan ne olursa olsun haklıdır” dedi. Konyaspor’un kat be kat iyi futbol oynaması dışında Özat’ın görüp, bizim göremediğimiz ne oldu bilmiyorum. Ardından taraftara çemkirdi “son 10 senenin en iyi derecesini elde ederek sekizinci olan takımın hocasına…” diye girdi cümleye, bu sekizincilik bizim diyetimiz, belli ki Özat görevde kaldığı sürece başımıza kakılacak. Maça giden taraftarlar Özat’ın transferlerini eleştirmiş tribünden, tabi ki amaç o oyuncuları küçük düşürmek değil (küçük düşürmek demişken, kendisinin Karabükspor maçından sonra futbolcuları hakkındaki açıklamalarına da göz atmak lazım) Özat’ın transfer tercihlerini eleştirmek. Taraftarı bu kadar açıkbir dille, suçlayarak eleştirmek bir teknik adamın yapabileceği en büyük gaf ve ayıp. Üstelik taraftar bu ülkedeki herkesi gıptayla baktığı, bugüne kadar hiçbir futbolcusunu yuhalamamış bir taraftar! Ardından konuşmanın en can alıcı yerleri geldi, “benim gitmemi isteyen yöneticiler” diyerek yönetim kurulu üyelerinin bir kısmına meydan okudu Özat… Bu gücü nereden aldığını tahmin etmek zor değil, kulübün anahtarını adama verirseniz, başınıza gelecek işte tam da budur... Bir futbol kulübünün yönetimi on beş - yirmi yöneticiden oluşur ve bu yirmi kişinin tamamının, her konuda aynı görüşte olmasını bekleyemezsiniz. Tabi ki bu yöneticiler arasında kimisi Özat’ın başarılı olacağını düşünürken, kimisi de bu kulübe yakışmadığını düşünebilir. Ligde olan on sekiz takımının tamamının yönetiminde de, teknik adamından memnun olmayan yöneticiler vardır. Teknik adamlar bunu bilirler ancak hiçbir teknik adam bir yönetici hakkında “yöneticiler kuyumu kazıyor“ anlamına gelecek açıklama yapmaz, yapamaz, yapmamalı!.. Hiçbir kulüp yönetimi, profesyonel çalışanına bu açıklamayı yaptırtmaz! Cezası vardır ve bellidir. Ardından seviyeyi bir tık daha indirdi Özat ve şunu söyledi: “15-20 yıl bu takımda kaptanlık yapıp BİR BALTAYA SAP OLAMAMIŞ, ALT YAPIDA GÖREV YAPAN HOCALARIN, TRASNFERLERİ ELEŞTİRMESİNİ DOĞRU BULMUYORUM” dedi. Yani ben 20 yıldan fazladır tribünde olan bir taraftar olarak, bu kulübü bir altyapı takımı olarak tanımlarım ve en çok bununla övünürüm. Altyapı hocasının bir baltaya sap olamadığını iddia etmek, kimsenin haddi ve hakkı değildir, üstelik kastedilen kişi 15-20 yıl bu takımın kaptanlığını yaptıysa, kusura bakmasın Ümit Özat, yanlış gördüğü her şeyi çatır çatır eleştirme hakkı vardır. Hele Özat’ı eleştirmek, Özat’la olmayacağını söylemek o adamın boynunun borcudur ve sessiz kalırsa 15-20 kaptan olarak hizmet ettiği bu camiaya karşı en büyük hainliği yapıyor demektir. Dünkü maç sonu açıklamalarında haklı olduğu tek nokta, özel çalışma alanında puro ve viski içerken çekilen görüntüsünün eleştiri konusu yapılmaya çalışılmasıydı. Ben de hafta içi bunu anlayamamıştım, bu kulübün taraftarlarının kimin özel alanında ne yaptığı ile ilgilenmez, İşi dışında isterse sürekli ibadet eder, isterse de oturup içki içer.
Ümit Özat’ın futbol bilgisinin ve futbol kafasının iyi olduğunu düşünen biriyim ancak her şeyden önce kendisine ve kariyerine ihanet ediyor. Geldiğinden beri oyun oynamayı düşünmüyor. Biraz futbol üzerine düşünse, biraz oyunu oynamaya çalışsa, skorlar ne olursa olsun insanları arkasına alır. Geçen sene takımın ancak iyi savunma ve hızlı hücum yapabilecek kadar kadrosu olduğunu söylüyordu, “savunma öğretilir ama hücum için yetenekli adam lazım” diyordu. Bir sürü transfer yapıldı ancak takım net olarak geriye gitmiş. Geçen sene de oynama düşüncesinde bir takım değildik, transferler de, ofansif olarak bireysel yeteneklerin eline bakan sistemimizi değiştirmeye yetmemiş. Dün Gençlerbirliği rakip sahada ilk kez dört pas üst üste yaptığında dakika 41’i gösteriyordu ve dördüncü pas takımın en gerisindeki oyuncuya yapıldı. Bütün taktik yapılanma, savunma organizasyonu üzerine kurulmuş, en ufak hücum organizasyonu yok. Topu ayağına alan oyuncu, hayatında ilk defa top görmüş gibi uzun ve çapraza doğru şişiriyor. Ne pas yapma, ne oyunu sete çevirme, ne rakip yarı sahada kalabalıklaşma çabası var. Yani futbol oynamak adeta yasaklanmış takıma… Hadi maç berabere giderken böyle bir oyunu tercih ettin diyelim, geriye düştükten sonra da pas yapamayan, topla oynayamayan, ha bire topu amaçsızca şişiren bir Gençlerbirliği var. Yani bu işler belli ki takıma hiç gösterilmemiş, hiç çalışılmamış. Geçen sene Serdar ve Aydın ile oynanan hızlı hücum futbolu ve takım savunması birçok maçtan takımın istediği puanları almasıyla sonuçlanmış, ancak tribünde maçı izlemeye gelenleri memnun etmeyen, passız, kurgusuz, plansız bir hücum oyunu ortaya çıkmıştı. Bu sene yetenek olarak da takım gerileyince, pek yapacak bir şey kalmamış. Belli ki bu iş Ümit Özat’la olmayacak.