Bursaspor deplasmanında Gençlerbirliği, bu ligde olmaya alışık olduğu bir pozisyonda sahaya çıktı.Daha önce defalarca rakibi için hayati, kendisi için prestij maçlarına çıktı Gençlerbirliği, hemen hepsinde de rakibinin boynunu büküp, ülkedeki futbola değer kattı, bu gelenek Bursaspor deplasmanında da bozulmamış oldu.
Öncelikle Ümit Özat, çok fazla sakat olduğu, yeni oyuncuların deneneceği, takımın hedefsiz kaldığı, 7. ile 12. olmanın aynı şey olduğu söylemleriyle; bir hafta boyunca takımı, taraftarı, bizi, rakibi, yaşayan herkesi Gençlerbirliği’nin mağlubiyetine inandırdı. Karşılaşma bu söylemlerin gölgesinde başladı bizim için… Son derece sinik, mağlubiyetin kabullenildiği bir futbol oynayarak başladık. Sahada uyuduk ve ilk 30 dakikada Bursaspor’u izlemekten başka hiçbir şey yapmadık. 30. dakikadan sonra, orta sahada Issah ve Selçuk’un isabetli pas yüzdesi ve doğru tercihleri sayesinde topu rakip yarı sahada tutmaya başladık, ama 5-4-1 sistemi ve gerçekten iyi bir ayağın eksikliği nedeniyle pozisyona girmekte zorlandık.
Devrenin sonunda, ilk yarıda aksayan Anıl’ın çıkarak yerine “iyi bir ayak” Marko’nun girmesi ve etkili oyunuyla, aslında çekindiğimiz kadar iyi olmayan Bursaspor’a karşı, daha üretken olup, pozisyonlara girmeye başladık. Ümit Özat’ın sağlayamadığı motivasyonu da, saha içindeki gereksiz gergin ve kavgacı tavırları nedeniyle Bursasporlu oyuncular sağladı. Mesela Uğur zaten çok iyi oynadığı bu maçta, Erdem'le yaşadığı gerginliğin ardından, bir vites daha arttırarak, olağanüstü bir asist yaptı. Rakibe karşı dik durduk ve ezilmedik, şükürler olsun ki, saha içindeki oyuncuların karakteri bizi utandırmadı.
ÜMİT ÖZAT’LA İLGİLİ HER ŞEY!
Ümit Özat her zaman futbol bilgisinden bahsediyor. Gerçekten de oyunu iyi okuduğuna dair bir sürü gösterge var. Ancak, teknik adamlık salt iyi futbol bilgisi ile yapılacak bir iş midir? İnsan ilişkileri, futbolcu motivasyonu, liderlik, kulübü temsil bu işin çok değerli parçaları değil mi? Gençlerbirliği teknik direktörü olduğundan beri, Marko’dan, Matei’den yeterince verim alınamamasında, Etien’in, Bady’nin takıma dahil edilememesinde, takımın plansız ve yalnızca Serdar ve Aydın’ın eline bakan sinik bir hücum futbolu oynamasında hiç mi payı yok? İkinci yarı gördük, Serdar ve Aydın olmadan da bu takım hücum edebiliyor. Ancak o kadar çok Serdar ve Aydın’ın eline kaldık edebiyatı yapıyor ki Özat, diğer oyuncuların başarabileceklerine dair enerjilerini adeta yok ediyor! Khalili ve Anıl inadı nedeniyle, orta sahanın verimsiz, defansın sakar olmasında Özat’ın kötü liderliğinin, adaletsizliğinin hiç mi payı yok? Bir futbolcuyu 20. dakikada oyundan aldığında, “oyuncuyu kaybederim endişesi” yaşamamak bir eksik değil midir? Ayrıca davranışı, konuşması, kullandığı kelimeler, yaptığı benzetmeler, televizyon tarihinin en çirkin troll’i ile el ele verip oluşturdukları iftiralar, bir teknik direktöre, özellikle de Gençlerbirliği teknik direktörüne yakışıyor mu? Ben yakıştırmıyorum. Sahada yapmak istediği iyi işlere, faydalı olma çabasına saygı duyuyorum ama Ümit Özat’la ilgili bütün gerçekleri üst üste koyduğumda, bu camianın çok daha iyi bir teknik adamı, lideri ama her şeyden önemlisi çok daha iyi bir insanı hak ettiğini düşünüyorum. Bu süreçte Ümit Özat’ın arkasında duranların, ya da daha doğru tanımla, “arkasında duruyor gibi yapanların” gerçekten düşündükleri gibi davrandıklarına inanmıyorum.