Klasspor TV'nin yayına başlaması, Ankaragücü'nün şampiyonluğu derken Gençlerbirliği'ni biraz ihmal ettiğimi fark ettim.
Ümit Özat'ın göreve başladığı 7 Kasım 2016’dan bu yana köşemde kendisi ile ilgili iyi ya da kötü yorumda bulunmadım. Gençlerbirliği gibi bir camiaya gelmesinden hiç haz etmesem de sırf eleştirmek için eleştirmemek ve kendisine duyduğum sevgisizlikle kalem sallamak istemedim.
182 gün sabrettim. Takım ligde kalmayı garantiledi, yeni sezon hazırlıkları başladı, benim işler biraz rahatladı. Şimdi rahat rahat yazabilirim.
Kendisinden hiç haz etmediğimi, Gençlerbirliği camiasına eskiden kaptanlık yapmış olsa bile yakıştıramadığımı söylemiştim. “Ben bu kulübün çocuğuyum” teranelerinin de benim açımdan hiç bir kıymeti yok. Youtube'da Fenerbahçe'nin çocuğu da olduğunu söylediği videolar mevcut. Merak eden girer, bakar.
Yazının henüz başında en net mesajımı hemen vereyim. Nedenlerini sıralamaya başlayacağım.
ÜMİT ÖZAT'IN BUGÜN SORGUSUZ, SUALSİZ KULÜPTEN GÖNDERİLMESİ LAZIM!
Neden mi?
Özat, dün eskiden yorumcusu olduğu Beyaz TV'de yayınlanan Beyaz Futbol programında Ahmet Çakar'a mesaj atıyor. “Beşiktaş 90'ncı dakikada gol yiyor, Başakşehir 90'ncı dakikada gol atıyor. Beşiktaş şampiyon olamaz.”
Gençlerbirliği'nin haftaya kiminle maçı var?
Başakşehir ile.
Yenebilir mi?
Deplasmanda sadece ligde kalma mücadelesi veren Adana, Gaziantep ve Kayseri'yi yenebilmiş Gençlerbirliği'nin şampiyonluk mücadelesi veren Başakşehir'i yenmesi oldukça zor. Özat'ın dediği gibi “Allah'ın bildiğini kuldan saklamamak lazım.”
Diyelim ki Gençlerbirliği haftaya Başakşehir'e yenildi.
O mide bulandırıcı futbol programında 4 saat boyunca ne konuşulacak?
Gençlerbirliği, Başakşehir'e bilerek mi yenildi?
Kimin yüzünden.
Ümit Özat'ın saçma sapan attığı mesaj yüzünden...
Gençlerbirliği Teknik Direktörünün Gençlerbirliği'ni bu duruma sokmaya hakkı yok.
Sana ne kimin şampiyon olacağından. Sen 94 yıldır bu liglerde şerefi ile mücadele eden bir takımın teknik direktörüsün. Sana mı kaldı spor programına mesaj atıp şampiyonun kim olacağını, o mücadele içindeki bir takım ile bu hafta maçın varken söylemek.
Gelelim ikinci noktaya.
Belli ki transfer işlerinde kulüpte Ümit Özat oldukça etkili olmaya başladı. Devre arasında “Neşeli Günler” filmindeki Şener Şen'in vapurda jilet reklamı yaptığı gibi takımdaki bütün sivrilen oyuncular için, “Ben gitmelerini istemem ama Ahmet'i tutamayız, İrfan bizi aştı, Uğur'un talibi var” gibi açıklamalar ile pazarlamacı gibi davranan Ümit Özat, gideceklerden çok geleceklere odaklanmış durumda.
Üstelik bu sefer transfer hamleleri hiç keyif verici şekilde ilerlemiyor.
Misal Ahmet İlhan'ı transfer etti Gençlerbirliği. Ne zaman etti? Çaykur Rizespor ile sözleşmesini fesh ettikten bir gün sonra. Belli ki Gençlerbirliği ile anlaştığı için Rizespor'dan ayrıldı.
Ne diyor Ümit Özat basın toplantısında. Çok iyi bir golcü ile anlaşmıştık, Süper Ligde etkili bir oyuncu. Gelse çok katkı sağlar. Ama parada anlaşamadık. Kim bu oyuncu? Kayserispor'un golcüsü Welliton. Kümede kalma mücadelesi veren Kayserispor ile sözleşmesi 2018'e kadar süren oyuncu ile pazarlığa girişiyorsun.
İsmet Taşdemir ile şampiyonluk sonrası röportaj yapıyoruz. Konu Serkan Balcı'ya geliyor. Sezon başında Gençlerbirliği'nin de düşündüğünü söylüyorum. “Ne sezon başı, devre arasında da istediler” diyor. Haydaaa! “Kulübün öyle bir talebinin olduğunu bilmiyorum” diyorum. “Kulüp değil Ümit Özat, Serkan Balcı'ya direk söylemiş” diyor. Ayıkla pirincin taşını. Daha geçtiğimiz günlerde Gençlerbirliği yönetiminin ziyaret ederek şampiyonluğunu kutladığı Ankaragücü'nün en önemli oyuncusunu Ümit Özat çok büyük ihtimalle yönetime bile söylemeden devre arasında almayı denemiş.
“Yönetim zaten izin vermezdi” denebilir. Bence de vermezdi. Ama aynı Ümit Özat, devre arasında Umut Sözen'i kendi başına takımın kamp yaptığı otele getirip, takımdan ayrı özel çalıştırmamış mıydı? Sonradan aldırmayı becerdi mi? Becerdi. Kaç dakika oynattı peki. Oynatmadı. Olayın kendisi zaten tamamen komedi.
Demem o ki Gençlerbirliği böyle bir kulüp değil. Gençlerbirliği böyle bir kulüp değildi. Başka kulüpteki oyuncuların kafasını çelip transfer etmeyi hiç bir zaman denemedi. Ruhuna, kimliğine aykırı bir durum çünkü bu. Ama ne hikmetse bu sezon birden böyle işler olmaya başladı. Ümit Özat mı yapıyor, yönetim mi yapıyor bilmiyorum. Bildiğim, bu işin hiç keyif vermiyor olması.
İLK YARIDA BU KADAR OYUNCU MU DEĞİŞTİRİLİR?
Adana maçı 27. dakika bir oyuncu değişikliği, 35. dakika ikinci oyuncu değişikliği, 58. dakika üçüncü oyuncu değişikliği.
Şimdi basın toplantısında, “Ben yönetimle konuştum, tüm oyunculara şans veriyorum, istediğim zaman oyuncu değişikliği yapmak benim tasarrufum” diyor ya. Kazın ayağı hiç öyle değil. Kendisinin böyle bir tasarrufu var ise benim de eleştirme gibi bir hakkım var.
O hakkımı sonuna kadar kullanacağım.
Ümit Özat'ın ilk yarıda oyuncu değişikliği yapmasının oyuncuları deneme ile bir alakası yok. Ne zaman takım yenik duruma düşse bir panik ile bu değişiklik hakların hemen kullanıyor. Kasımpaşa maçı da öyle, Alanya maçı da öyle. Sonuca etkisi oluyor mu? Özat'ın oyuncu değişikliği ile oyunun kaderini değiştirdiği belki bir maç olmuştur. Ötesini ben görmedim.
Hata yaptı diye oyuncuyu hemen oyundan çıkarmak nedir? Ya da 27. dakikada oyundan çıkan bir oyuncu ne hisseder? “Takımın hocasından iyi mi bileceksin?” demeyin boşuna. Futbolun bir mantığı olduğu kadar insanın da bir psikolojisi vardır. Hakkında, “Başka takımla anlaştı, özellikle oynamıyor” diyerek bahsettiğin oyuncu ertesi hafta gelip sana sarılıp öpüyorsa bunu üstün hocalık vasıfları ile açıklamak pek mümkün gelmiyor bana. Hatta başka sorunları işaret ediyor.
Adana maçındaki değişikliklerin ise başka şifreleri var. Bunu da aklı başında biri Ümit Özat’ın basın toplantısındaki açıklamasından zaten çıkarır. Gelecek sezon düşünmediği oyunculara “Ben size şans verdim, siz değerlendiremediniz” demedi de ne dedi Ümit Özat? Kendi getirdiği Velikonja'ya toplamda 213 dakika şans vererek neyi gördü? Ya da 1246 dakikada 2 gol atan Vedat Muriç'te bizim görmediğimiz neyi fark etti? Orta sahada o kadar oyuncu alternatifin varken Khalili ısrarındaki sihir neydi?
Kimse takmın puan durumundaki yerinden üstün bir başarı çıkarmayı denemesin lütfen. Özellikle Serdar ve Aydın faktörünü çıkarsak bu takım küme düşmenin en büyük adaylarından biri haline gelirdi. 4 forveti olup 1 tane forvet çıkaramayan Gençlerbirliği'nde golü Hopf mu atacaktı?
Bu konu uzar gider. Ama söylemek istediğim, içimde kalan şeyler var. “Ümit Özat kavgacıdır, herkesle kavga eder. Bunu daha önce çalıştığı kulüplerde gördük” derken laf olsun diye söylememiştim. Gençlerbirliği'nde de ortalık savaş alanına dönerdi. Basın, yöneticiler ve taraftarlar söylediklerine cevap vermediği için kulüpte ortam gerilmedi.
Özat'ın basın toplantılarına geldiği günden bu yana özellikle girmemeye çalıştım; “Bir soru sorarım, ortam gerilir” diye. Alanya'da kamera ile kayıt almak istediğim için girmek zorunda kaldım. İki oyuncunun takımı sabote ettiğini, birinin Serdar olduğunu, başka kulüple anlaştığı için oynamadığını söyledi. İkinci ismi açıklamadı. Ben de gazetecilik merakı ile sakat olmadığı halde 18'de olmayan Aydın'dan mı bahsettiğini sordum. “Senin adın ne?, Aydın kaç gol atmış, kaç asisti var, takıma ne katkı sağlamış, bilmeden bana soru soruyorsun” gibi bir seri cümlenin muhatabı oldum. Benim adımı niye sorduğunu da ardından Aydın ile ilgili cümleleri niye kurduğunu da bilecek zekada birisiyim. Cevabını verebilecek kadar dilim kuvvetli diye düşünüyorum. Sırf ortam gerilmesin diye cevap vermedim. Gerçi bir hafta sonra Ankara'daki basın toplantısında ismimle hitap etmesi beni ziyadesi ile mutlu etti ama amacının bir kavga cephesi açmak olduğunu tahmin ediyordum. Düşmedim o tuzağa.
İlhan Cavcav'ın vefatı ardından bu sefer de yöneticiler için açıklama yaptı. "Başkan sadece benden daha fazla Gençlerli, ben yöneticisinden de Gençlerliyim” diyerek kulüpte Murat Cavcav ile yönetim arasında bir pozisyon almaya çalıştı. Yöneticiler buna aynı tarz bir cevap verse, ki bence verseler de bir çoğu için haktı yine ortalık gerilecekti. Hatasını erken fark etmiş olacak ki Ümit Özat birkaç gün sonra Gençlerbirliği'nin 94. yıl dönümü pastası kesilirken “Yöneticilerim varken bana konuşmak düşmez” deyiverdi. Belki de kapalı kapılar ardından amiyane tabirle hocaya haddini bildiren birileri olmuştur. Bilemiyorum.
Son olarak taraftarla laf dalaşına girdi. Adana maçı sonrası Maratonun bir kısmında ve basın tribünü C blokta benim de içimden seslendirdiğim “Ümit Özat istifa!” seslerine basın toplantısında cevap verdi. “Benim dönemimde evimde ilk yenilgi sonrası bu bağırışlar geldi. Bunu bekliyorlarmış” diye. Evet benim tanıdığım bir çok taraftar bu bağırışı aylardır sosyal medyadan, whatsapp gruplarından seslendiriyorlar. Nedeni sahadaki futbol, galibiyet, mağlubiyet, beraberlik falan değil. Camiaya yakışıp, yakışmama konusu. Ümit Özat teknik direktörlüğe başladığı günden bu yana aynı kitle kendisini Gençlerbirliği hocalığına yakıştıramıyordu. Hâlâ da yakıştıramıyor. Gençlerbirliği'ni Şampiyonlar Ligi şampiyonu da yapsa yakıştıracaklarını düşünmüyorum. Çünkü onların Gençlerbirliği'ne bakış açısı Ümit Özat'ın skorboardda ve puan cetvelinde gördüğünün çok ötesinde. Beklentileri ve hayalleri çok farklı. Ümit Özat hem beklentilere hem de hayallere uymayan birisi. Onun için, “Yenildik de ondan bağırdılar” diye düşünmek büyük hata olur.
AKILDA KALSIN
Ümit Özat'ın Süper Ligde çalıştırdığı üç takım var. Ankaragücü, Manisaspor ve Mersin İdmanyurdu. Üçünün de ortak kaderi Ümit Özat sonrası üst üste 2 küme birden düşmesi. Manisa ve Ankaragücü'nün tekrar 1. lige yükselmesi Mersin İdmanyurdu camiasına ümit verir mi bilmiyorum ama daha önceki örnekler Gençlerbirliği için hiç iyi şeyleri işaret etmiyor!
Devamı gelecek...