100 tane olmuş mudur senin ile ilgili yazdığım yazı. 500 mü yoksa.
Bilmiyorum.
Bakıyorum da seni överek yazdığım yazı ne kadar azmış. Genelde hep eleştirmişim. Röportaj videolarında bile hep yüzüm ciddi çıkmış. Yıllar olmuş senle şakalaşmanın keyfini sürmeyeli.
Herkesin seni övdüğü, yaptıklarını defalarca anlattıkları yerde eleştirme görevini de bana vermişler sanki. Ben de yazıp durmuşum.
Hakkını yemiş miyim? Sanmıyorum. Olduysa sen kimleri affetmedin. Beni de affettmişsindir. İnanıyorum buna.
Bu kentin üzerine sensizlik düştü artık. Eleştireceksek kendimizi eleştireceğiz.
İlhan başkanla yaşanan güzel günler hafızalarda kalacak sadece. Yokluğunu arayacağız.
2000’li yılların başıydı senle tanışmamız. İsmimi hatırlamaz “Uzun” derdin bana. Barış’a da “Küpeli” Öyle çıkmışdı adımız kulüpte.
Bundan 14 sene önce “2023’de ben başkan olacağım. Ama sizin gibi 30 yıl yapamam bu işi. 2 sene yapar bırakırım” dediğimde yüzündeki o gülümseme hala gözlerimin önünde. Sen kızmamıştın ama bu lafımı duyan birileri çok bozulmuştu bu işe...
Senin yanında her gün gezenlerden daha iyi tanımaya çalıştım hep seni. Uzaktan hem de. Seni ziyaret edişlerim iki elin parmağını geçmez. Yanına zırt pırt gelmeden, mantığını, kafandan geçenleri çözmeye çalıştım hep. Kongre salonunda konuşmanın metnini de bir hoca ile ne zaman yollayacağını da tahmin etmeye çalıştım. Tutturduğumda da gizliden bir mutluluk yaşamadım değil. Her zaman anlattığın meşhur Ankara tavası hikayesindeki fiyatı bilemedim sadece.
Seni anlamaya, şifrelerini çözmeye çalışırken, senin çevrendekileri de tanımaya başladım. Senin nasıl yanlış yönlendirdiklerini de gördüm.
Sana rağmen senin çevrendekilerle ile uğraştım durdum. Senden uzak tutmaya çalıştım onları. Gerçek yüzlerini sana göstermeye çalıştım.
Onlar da beni sana düşman göstermeye çalıştılar hep.
Ne ben sana düşman oldum ne de sen bana kin besledin. En son doğum gününde yasağı kaldırdın, kulübe davet ettin de “Başkan bana küs gitti” dedirtmedin bana.
Zaten kin tutmazdın biliyorum. Argo tabir ile sana “Kazık” atanları bile affederdin. En çok da bu huyuna kızardım.
Koca İlhan Cavcav’dın sen. Çocukluğumun idolü. “Niye böyle yanlış adamları yanında tutar, onların sözleri ile dostlarını üzer.” derdim. Dostların da senin gibiydi. Kırılsalar da hiç kötü söz söylemezlerdi arkandan.
Kimsenin beklemediği anda kağıtları yeniden karar, oyuna yeniden kurardın. Çok da eğlenirdin sanki bunu yaparken. Tehlike çanları çalıyorken kaosu derinleştirip o kaos içinden kulübü çıkarmayı gizliden severdin sanki. “Başkanın canı aksiyon çekti” derdim...
Daha geçen sene takım küme düşmek üzere iken neredeyse tüm futbol camiasının kabul ettiği doğruları altüst edip kendi doğrularını yaptın. Hem de herkese rağmen yaptın. Başardın. Aynı hamleyi ben yapsam ya da başkası yapsa o takımı ligde tutamazdı. Düşerdi.
Sürekli hoca değiştirmene çok fazla kızmazdım. Senin limitini bilir, o limit dolunca gideceğini tahmin ederdim. Ama bazı hocaları niye bu kulübün kapısından içeri soktuğunu halen anlayabilmiş değilim. O da çözemediğim Cavcav’ın şifrelerinden olsun varsın.
Kötü bir iş yapıyorum. Bunu son zamanlarda çok fazla hissetmeye başladım. Sevdiğim insanların hastalık, ölüm haberlerini yazmak zor geliyor artık.
Ankara patlaması sonrası Elvin Buğra’nın kayıp anonslarını da geçmek, Hamdi abimin, Atilla abimin ölüm haberlerini de kaleme almak canımı acıtıyor.
Senin beyin kanaması geçirdiğini yazıp hastaneye koşarken “Başkan ölmüş” telefonlarını almak, sonra ümit olmadığını bile bile insanlara “Hayır başkan ölmedi. İyileşecek. O neleri atlattı” diye mesajlar yazmak da.
Bir yandan işini yaparken bir yandan duygularına hakim olmak zormuş be başkanım.
İki gündür bunu çok iyi gördüm.
Hakkını helal et. Üzdüysem, kırdıysam, kızdırdıysam...
Eski bir yöneticinin vefatından sonra sosyal medya hesaplarımdan mesaj yazmıştım.
“İlhan Cavcav ölürse başkan olurum diyen bir yöneticinin daha cenazesine İlhan Cavcav katıldı” diye.
Keşke daha uzun yaşasaydın. Kendini bu kadar yormadan keyifle Gençlerbirliği maçları seyretseydin...
Hamdi Nerkiz, Atilla Aytek, Hayri Güler, Ekrem ve Cüneyt Üstündağ, Sinan Badal, Elvin Buğra ve diğer dostların seni bekliyorlardır orada.
Bugün son görevimizi yapıp seni onların yanına uğurlayacağız.
Bu ilk yazım olsun. Kelimeler boğazımda düğümleniyor. İlerleyen günlerde daha çok yazarım nasıl olsa.
Gözün arkada kalmasın... Sen yapabileceklerin hepsini en iyi şekilde yaptın.
Senin bıraktığın bu miras yok olup gitmeyecek. “Cavcav ölürse Gençlerbirliği batar” diyenlere inat sonsuza kadar isminle birlikte bu kulüp yaşayacak...
Siyasilerin oyuncağı hiçbir zaman olmayacak.