Ülke futbolunda işler kötü gittiği an teknik direktörün günah keçisi ilan edilmesi gelenek haline geldi. Takım 2-3 maç kötü gidince başkanından, yöneticisine, taraftarından, futbolcusuna işin çekirdeğinde yer alan herkes, “artık kan değişimi gerek!” diye mırıldanmaya başlıyor. Sonrası malum, yönetim büyük bir alkış kıyamet arasında teknik direktörün kellesini alıp kendisini de aklanmış sayıyor.
Yeni teknik ekiple çıkılan ilk maçta kazanılacak puan ya da puanlar, yapılanın doğruluğuna dem vuran övgü dolu cümlelere, olası bir yenilgi ise, yeni gelenin sihirli değneğinin olmamasına atıfta bulunan cümlelere dönüşüyor.
Oysa dünya futbolunda bir takımın başarılı olması için teknik ekip ve futbolcuların uzun süreli çalışması gerektiğine inanılıyor ve bunun adına da “istikrar” diyorlar.
Çünkü başarı ancak hem saha içinde, hem de saha dışında takım olunduğunda elde edilebiliyor. Bunun için de herkesin birbirini tanıması, birbirine inanması ve birbirine destek olması gerekiyor ki, zamanla yeşerecek dallardan meyveler toplanmaya başlansın. Yani bu işin toprağı zaman, suyu ise güven, işte bu kadar basit.
Tabi bu, uzun süreli ve gerçek başarının formülü, eğer amaç kısa süreli ve anlık başarı ise durum çok daha farklı. Sonuçta taşıma suyuyla da birkaç gün değirmeni döndürebilirsiniz.
Gençlerbirliği’nin uzun yıllardır durumu da, kısa süreli ve anlık başarı durumuna bir örnek teşkil ediyor. Hem de en istikrarlılarından birine.
Geçen sezonun devre arasında takımın başına getirilip, Süper Lig tecrübesi olmamasına rağmen olağanüstü bir performansa çizerek, sonunda (!), takımın küme düşmesini sağlamak üzere olan yönetimin kellesini ipten alan Üzülmez, yeni sezonun 10. Haftasında görevinden alındı. Yerine de, teknik direktörlük kariyerindeki başarısızlıklar ve “saçma” hareketleri nedeniyle Gençlerbirlikli taraftarların tepkisini çeken Ümit Özat getirildi.
Elinde sihirli değnek olmayan Özat, imzayı attıktan 12 gün sonra, cezalı ve sakat oyuncular nedeniyle yaptığı mecburi değişiklikler dışında Üzülmez’in kadrosunu Kayserispor karşısında sahaya sürdü.
İlk yarıda baskın olan taraf Alkaralardı. Özellikle Stancu ve Uğur’un kale dibinde kaçırdığı pozisyonlar Tanıl Abilerdeki tribünümüzde bol şaşkınlık nidaları ile karşılanıyordu. Son yıllarda ligde çok kötü bir performans çizen Kayserispor ise oldukça vasat bir oyun sergiliyor ve pozisyona bile giremiyordu.
İkinci yarının başında Sarı-Kırmızılar ev sahibi olduklarını hatırlamışlardı. Tehlikeli pozisyon yaratamasalar da topu ayaklarında tutmamaları Gençlerbirliği’nin kendi sahasına gömülmesini sağladı ama bir süre sonra maç yeniden orta saha mücadelesi haline dönüştü. 59’da Stancu - Muriqi ve özellikle 73’te Aydın - Matei değişimi (ki Üzülmez’in en büyük hatası yeni oyunculara yeteri kadar şans tanımamasıydı) takıma özellikle son vuruş anlamında olumlu yansıdı ve maç boyunca kötü bir performans çizen Khalili’nin asistini ustaca bir vuruşla gole çeviren Matei Kırmızı-Siyahlıları öne geçirdi. 4 dakika sonra İrfan’ın nefis pası ile buluşan Serdar’ın golü de galibiyeti perçinledi.
Bu sonuçla, Üzülmez’i gönderen ve Özat’ı getirenler, övgü dolu cümlelerle mükafatlandırılmayı hak ettiler.
Bu galibiyetin ardından mutlu bir şekilde eve doğru yürürken benim de aklıma bir fikir geldi. Madem teknik direktör değiştirmek bu kadar çok işe yarıyor, o zaman Gençlerbirliği yönetimi futbol tarihinde bir ilke imza atsın ve geriye kalan tüm haftalarda, takımın başına farklı bir teknik adamı görevlendirsin. “Misafir Teknik Adam” uygulaması sonucunda bakarsınız 23 x 3 = 69 + 14 = 83 puanla şampiyon oluruz! Hem böylece dünya futboluna da “istikrar neymiş!” der havamızı atarız ne dersiniz?