İki hafta önce Emrah Serbes’ten bir alıntı ile yazımı tamamlamıştım. Bu hafta yine Emrah'tan bir söz ile yazıma başlayayım.
“Sahici bir sarsıntı, sahte bir dengeden iyidir...”
Ankaragücü’nün Gümüşhanespor maçı sonrası yaşadığı moral bozuntusuna ilaç olabilecek bir cümle bu.
3 maçlık seyir keyfi vermese de mutlu biten bir filmden sonra Ankaragücü, sahici bir sartıntı yaşadı. 10 günde 3 maç, 3 mağlubiyet.
“Tek yumrukta nakavt olmamak için” demiştim, başarılı olmak için hata yapmamak lazım bu sene demiştim ya...
Daha ilk haftadan gariplikler başlamıştı aslında. Yazmasam da eşe, dosta söylemiştim.
Takım 3 maç üst üste kazanınca Ankaragücü’nün kimyası bozuldu. Tamam lige iyi bir giriş yaptı ama bu uzun soluklu mücadelenin henüz en başındayken Şampiyonluk sevincine girişildi.
Yöneticisi de girdi, taraftarı da girdi, basını da girdi.
Ne tarihte 3 maç üst üste kazanan ilk takım Ankaragücü idi ne de sahadaki mücadelede burnu kırılıp maça devam eden ilk oyuncu Alihan’dı oysa ki.
Süper Ligde sezonun başında 6’şar 8’er gol atarak başlayan Ersun Yanal’lı Ankaragücü bile unutuldu. Hiç hak etmediği 2. Ligde kazandığı peş peşe alınan 3 galibiyet adeta kutsandı...
Ankaragücü tarihinin en başarılı sezon başlangıcı manşetleri de atıldı, Kulüp sitesinde “Fedakarlık öyküsü” başlıkları da...
Soyunma odasında tarihi anlara tanıklık bile edildi. Fotoğraflar çekildi...
Sezonun başında alınan seri galibiyet elbette çok önemli. Ama rakiplere bakmadan, oyunu sorgulamadan 9 puan almanın sevinç çığlıkları sizce de abartı değil miydi?
Sırayla oynadığı maçları birlikte hatırlayalım.
İlk maç Aydın ile oynandı. Ankaragücü ile kadro konusunda rekabet edemeyecek bir rakip... Kazanması değil kaybetmesi olay olurdu.. 2-0 kazandı.
İkinci maç Kırklareli ile oynandı. Zor maçtı, önemli bir galibiyet alındı.
Üçüncü maç Karşıyaka ile idi. Karşıyakalılar bile küme düşmenin en büyük adayı kendilerini görüyor iken Ankaragücü 88. Dakikada zor kurtarıldı maçı.
Kırklareli maçı hariç ikisini de izledim. TSYD’de de izledim, dün Gümüşhane maçında da izledim.
Açık ve net konuşmakta fayda var.
Takımda forvet etkisiz, orta saha otoban, defans sorunlu, kale evlere şenlik.
İzlediğim tüm maçlarda topla oynayan da, rakibine baskı kuran Ankaragücü idi. Ama pozisyon desen onu gören olmadı. Rakip iki pasla Ankaragücü ceza alanında pozisyona girdi.
İsmet Taşdemir, Gümüşhane maçı sonrası oyuna iyi başladık demiş ya. 20 dakikada 2 gol yiyen takım ne kadar iyi başladı ise Ankaragücü de o kadar iyi başladı işte. Benim basın tribününden gördüğüm tek şey Ankaragücü’nün maçın başında ve gol sonrası santralara iyi başlaması idi sadece...
İnegöl maçını izleyemedim. Yiğiner o maçın suçunu hakeme atmıştı. Doğrudur. Ama Gümüşhane maçında suçu hakeme atmak haksızlık olur. Eğer taraftar gözü ile değil bir gazeteci gözü ile bu maçı değerlendirmek gerekirse Ankaragücü maçı 9 kişi tamamlayabilir bir de kalesinde penaltı pozisyonu yaşayabilirdi. Maçın son bölümünde Gümüşhane tempoyu düşürmese Ankaragücü’nü umutlandıran o gol dahi olmazdı.
Kötü bir maçtı, kötü bir skordu, her şeyden öte kötü bir futboldu.
Mehmet Yiğiner, “Biz 2. Lig'de her takım için bir Barcelona, Real Madrid ayarındayız” sözünü söyleyeli daha bir hafta geçmedi ki Gümüşhane’nin durumu böyle algılamadığı, Ankara’ya futbol oynarak 3 puan almak için geldiği net olarak gösterdi. Aldı da...
Nasıl 3 maçta Ankaragücü şampiyon olmuş gibi sevinmek abartı ise 3 maç üst üste yenilmiş olmasından dolayı karalar bağlamak da o kadar yanlış.
Ersun Yanal’lı 2001-2002 sezonunu hatırlayın. İsmet hoca benden iyi hatırlar. O kadronun vazgeçilmez oyuncusu idi. İlk 2 haftada 14 gol attıktan sonra Ankaragücü 7 hafta kazanamamıştı. Ama futbolcular da teknik heyette taraftar da yolun sonunda Ankaragücü’nün şampiyon olacağına inanıyordu.
Camianın beklentisi işte yine o inanmışlıkta. Üst üste yenilse de, üst üste seri galibiyetler alsa da taraftarın o inanmışlığa ihtiyacı var. O inanmışlık da alınan skordan çok oynanan futbol ile doğru orantılı. Güzel futbol oynarsan camia da inanır, rakiplerin de. O zaman seni Real Madrid, Barcelona gibi görürler, Gümüşhane gibi açık futbol oynayamaz.
KAYBEDİLEN BİRŞEY YOK...
Kırmızı grup gerçekten enteresan. Bu enteresanlık ligde üst üste iki maçını kaybetmiş Ankaragücü açısından büyük bir şans oldu. Lider ile arada şimdilik sadece 1 puanlık fark var. Ankaragücü üst üste puan kaybederken rakibinin daha 5. Haftada 6 puan önde olması sadece matematiksel değil psikolojik olarak da büyük bir çöküşe sebep olabilirdi.
Ankaragücü’nün kaybettiği kadar rakipleri de kaybetti. Mücadeleden bir kopma yaşanmadı.
Bu hafta Tokat deplasmanı var. Lige kötü başlamış bir Tokat karşısında Ankaragücü’nün iyi futbol ile 3 puanı alması lazım.
Lig uzun bir maraton. Erken havaya girmek de hatalı erken ümitsizliğe kapılmak da.
Ama önce Ankaragücü’nün bu ipi ligin sonunda göğüsleyebileceğine camiayı inandırmak lazım. Ben henüz inanmış değilim. Önümüzdeki haftalarda ben de inanmak istiyorum...