Teknik – taktik yazılar yazmaktan, maç değerlendirmesi yapmaktan oldu bitti uzak durmaya çalışıyorum.
Ama Ankaragücü, taraftarından uzak 3 maçı peş peşe kazanınca yazmamak olmazdı.
Yine derinlemesine maç analizine girişmeden takımın ruh halini, şampiyonluk hayallerini, neler yapması gerektiğini dilimin döndüğünce yazmaya çalışacağım.
Öncelikle Karşıyaka maçından başlayayım.
Maçın başından itibaren topu ayağında tutmaya çalışan, ilk yarıda ciddi pozisyon olmasa da sürekli kaleyi zorlayan bir Ankaragücü vardı sahada. Aldığı 6 puana rağmen bana göre grupta küme düşmenin en büyük adaylarından Karşıyaka’nın güçlü Ankaragücü karşısında yapabileceği tek şey defansa çekilip kontraataklar ile gol bulmaktı. İlk yarının sonlarına doğru bireysel hatalardan benzer pozisyonlar yakalasalar da peş peşe gelen 1-2 pozisyon haricinde etkili olamadılar.
İkinci yarıya ise Ankaragücü çok daha baskılı başladı. Yakaladığı net pozisyonları değerlendirebilse çok daha farklı skor ile bitebilecek, ligin 3. Haftasında averaj ile Hatay’ın elinden alamadığı liderliği kucaklayabileceği bir maçtı. Ankaragücü’nün baskıları bazen şanssızlık, bazen kötü vuruş, bazen de Karşıyaka kalecisinin başarılı kurtarışları ile sonlandı. Özellikle maçın son çeyreğinde Ankaragücü baskıları o kadar artmıştı ki Murat’ın 88. dakikadaki golü olmasa verilen emeklere yazık olacaktı.
Harika bir gol ile Ankaragücü 3 puanı aldı, ev sahibi olarak oynadığı karşılaşmadan evine mutlu döndü. Tarihinin en iyi sezon başlangıcına imza attılar. Emeği geçen herkese kocaman bir alkış.
Şimdi genel değerlendirmeye geçeyim.
İsmet Taşdemir, 2 Lig’de tecrübeli, Ankaragücü formasını yıllarca terletmiş, camiayı tanıyan, efendi, düzgün bir hoca. Ankara’dan giden futbolcuları, hocaları takip etme, onların başarıları ile mutlu olma gibi yıllardır süren bir huyum var. Bir çok hocayı da maç kazandığı zaman arayıp tebrik etmeye çalışıyorum. İsmet hoca ile böyle bir hukukumuz olmasa da hem Diyarbakır (yeni adı ile Amed) hem de Körfez Birlikspor’u çalıştırıken takip etmeye çalışmıştım. Başarıları ile de mutlu oluyordum. Geçen sezon yönetimin yaşattığı Teknik Direktör garabetleri sırasında da İsmet Taşdemir’i düşünmemelerine şaşırmıştım.
Bu sezon daha transfer çalışmaları başlamadan İsmet Taşdemir ile anlaşmalarına bu yüzden çok sevindim. Bana göre kesinlikle doğru bir tercih idi. İsmet hocanın doğru tercih olduğu yapılan transferler ile de göründü. Geçtiğimiz sezon “Futboldan çok iyi anlıyoruz” yanılgısı ile Teknik Direktör olarak anlaştığı Aykan Atik’in tavsiyelerini hiç dinlemeden üst liglerde emekliliği gelmiş topçuları toplayarak başarı sağlayabileceğini düşünen Mehmet Yiğiner yönetimi, bu sezon transfer yetkisini İsmet Taşdemir’e vererek sezonun ilk doğrusunu yaptı. Bu ligin huyunu bilen, mücadeleci, genç, tecrübeli oyunculardan oluşan kaliteli bir kadro kuruldu.
Tartışmasız grubun değil ligin en güçlü takımı Ankaragücü olarak görülüyor. Ceza bitip, taraftarına da kavuşunca şampiyonluk mücadelesinde Ankaragücü’nün en uzak deplasmana bile binlerce kişi gideceğini tahmin etmek zor değil.
Ama başka sorunlar var...
“Takım tarihinde ilk defa sezona 3’de 3 alarak başlıyor, taraftar coşkulu, takım coşkulu, yönetim coşkulu. Kötü şeyler söyleme Bülent” diyebilirsiniz. İyi günde de ilerde olabilecek sorunları söylemek yaptığımız işin fıtratında var.
Behzat Ç.’nin yazarı Emrah Serbes’i bilirsiniz. Erken Kaybedenler kitabında başından geçen bir olayı paylaşmış.
“Babam fabrikadan aldığı maaşının yarısıyla yirmi sene boyunca taksit ödeyip İnan Yapı Kooperatifi’nden bir daire sahibi oldu. Taksitlerin bittiği ay deprem oldu, ev yıkıldı. Tek yumrukla nakavt. Her zaman böyle olur. Mutlu olmak için bir sürü faktörün bir araya gelmesi gerekir. Mutsuzluk için tek neden yeter.”
Bu hüzünlü hikayenin benzerini Ankaragücü yakın zamanda 3 kez yaşadı.
2.Ligdeki ilk sene iyi transferler yapıldı, iyi kadrolar kuruldu. Bir Of maçı beraberliği sonrası kulüpte dünya değişti. Play-off maçlarına sayılı günler kala hoca değişti, oyuncular kulüpten ayrıldı, ayrılmayanlar sahaya gönülsüz çıktı. Alanya’da 1.lig hayalleri başka baharlara ertelendi.
2.Ligin ikinci senesinde ise mutsuzluk için neredeyse bütün faktörler bir araya geldi. Kaldırılamayan transfer yasağı, taraftar-yönetim savaşları, tribün basmalar... Neredeyse kendini 3.ligde buluyordu Ankaragücü... “Yok canım” demeyin, puan durumuna bakın.
Geçen sene ise yasak yoktu, pahalı transferler yapılmıştı, başarılı olabilecek bir hoca ile sezon başlanmıştı. Ama şampiyonluk için bir çok hata yine peş peşe yapıldı. Sezon kadro fotoğrafını bir açın, teknik direktörün fotoğrafta nerede durduğunu bir görün, neden şampiyon olunamadığını zaten anlayacaksınız. Lejoner futbolcularına takımın teknik direktörünü ezdirmiş hangi kulüp başarılı olabilmiş ki? Ya da Play-Off’a haftalar kala oyuncularını kadro dışı bırakıp, takımı altyapı hocasına emanet ederek hedefine ulaşmış bir kulüp gördünüz mü?
Yiğiner döneminde bir çok iyi şeyler yapılsa da tarihi hatalara da imzalar atıldı.
İyi günde geçmişteki kötü hatıraları daha fazla deşip can sıkmak değil derdim.
Derdim bu sene başarılı olunması için aynı hataların yapılmaması için.
İyi bir hoca, iyi bir takım, bu sezon doğru işler yaparak başlamış yönetim, 2 Ligde değil Süper Ligde olmayan bir taraftar.
Hata yapılmaz ise rahatça şampiyonluğa gidecek bir kulübü, saçma sapan sorunlar ile yolundan etmemeniz için.. Tek yumrukta nakavt olmamak için...
Sanki 5 maçlık cezayı aldıran taraftarmış gibi daha sezon başlamadan yapılan açıklamalar, seyircisiz oynanan maçtan sonra bile “Aman Ankaragücü’nden başka bağırış olmasın” açıklamaları terkarlanan bir gereksizlik içeriyor.
Medya üzerinden karşılıklı atışmanın zamanı değil.
Şampiyonluk için birlik, beraberlik en önemli nokta ise bunu sağlamak kulübü tüm kurumları ile uyumlu yönetmekle yükümlü yöneticilerdedir. Taraftarlar da geçmişteki meseleri deşmezlerse tünelin sonundaki görünen ışığı Ankaragücü çok rahat yakalayabilir.