Filmin sonundan bir kareyle başlayalım yazıya; Gençlerbirliği, zaman zaman oyundan düşmesine rağmen, beklenenin çok üstünde bir oyun sergileyerek renktaşı Gaziantepspor’u 2-0 yendi. Maçın ardından, oynanan oyundan oldukça memnun olan taraftarlar hep bir ağızdan futbolcuları tribüne çağırdılar, üçlü çektirdiler derken, futbolcuların da isteğiyle, ağızlarından “İbrahim Üzülmez” tezahüratı dökülmeye başladı. Üzülmez yavaş yavaş tribüne doğru gelirken futbolcular onu havaya kaldırmak istediler ama izin vermedi. “Oley, oley, oley!”den sonra tribünleri alkışladı ve soyunma odasının yolunu tuttu…
Maç Pazar akşamı oynansa da filmimiz, Başkan İlhan Cavcav’ın Salı günü basına yansıyan zehir zemberek açıklamalarıyla başladı. Bir önceki sezon, ilk devreyi 13 puanla kapatan ve tarihinin en kötü ilk yarı performansını çizen Kırmızı-Siyahlıların başına, deneyimsiz İbrahim Üzülmez gelmiş ama büyük bir mucize eseri kulübü Süper Lig’de tutmayı başarmıştı. Buna rağmen, sezonun başlamasına birkaç gün kala Cavcav’ın hedefindeki isimlerin başında genç teknik adam vardı. Üzülmez’in Beşiktaş’ın sembol isimlerinden biri olması da haberi devleştirmeye yetmişti ama Gençlerbirlikliler özellikle son 10 yıldır başkanın bu tarz çıkışlarına alışkındılar. O yüzden Cavcav’ın “tekerleğe çomak sokmasına” kızıyorlar ama şaşırmıyorlardı!
Açıklamaları okuduğum an ben de çok sinirlendim ama inanın gram şaşırmadım. Çünkü bu ne ilkti ne de son! Benim asıl aklımı kurcalayan ise, teknik adamın ve haliyle takımın Antep maçına nasıl bir psikolojiyle çıkacağıydı. Malum Gençlerbirliği son iki sezondur, ikinci hafta sonunda teknik adam kovmakla ününe ün kattı(!) o yüzden ilk hafta alınabilecek bir mağlubiyet sonucunda teknik direktörün gönderilmesi kamuoyu için de sürpriz olmazdı herhalde!
Takım sahaya çıkarken ilk 11’deki 5 oyuncunun, Ahmet Oğuz, Uğur Çiftçi, Ahmet Yılmaz Çalık, İrfan Can Kahveci, Bogdan Stancu, 3+ sezondur Alkaralar forması giyiyor olmasından ötürü bir yandan şaşkınlık bir yandan da büyük bir sevinç duyuyorduk. Çünkü oyuncu konusunda sürekli ve bol dalgalı sirkülasyonların yaşandığı Gençlerbirliği için bu, alıştığımız bir durum değildi.
Maçın hemen başında Kırmızı-Siyahlıların rakip üzerinde kurduğu bitmek bilmez baskının meyvesini 14. dakikada ceza alanı içinde Çalık’ın indirdiği nefis pası Stancu’nun gole çevirmesiyle yedik. İştahlı oyun hepimizin aklına 2002-2003 sezonunu getirmişti. Golden sonra baskı bir süre daha devam etti ama sonrasında takım oyunu rölantiye almaya başladı. Son 10 dakika yeniden baskılı oynandı ve ilk yarıyı önde tamamladı. Defans hattının sıkı duruşu, orta sahanın üretkenliği ve daha önemlisi ileri uç elemanlarıyla uyumu son derece heyecan vericiydi. İrfan’ın klas hareketleri, Serdar Gürler ve Matei’nin hızlı top taşımaları, Landel’in top kesiciliği, Selçuk’un geçen sezonki gibi joker eleman olarak her mevkie verdiği destek baskılı oyunun sebeplerindendi.
Gençlerbirliği’nin, defans mı, yoksa ofans mı oynayacağına bir türlü karar veremediği ikinci yarının ilk dakikalarında Antep baskı kurmaya başladık. Hopf’un sol doksana gelen topu ters elle çıkarışı görülmeye değerdi. Pozisyonun ardından Gençlerbirliği yeniden ipleri ele aldı. Selçuk’un çaprazdan kullandığı serbest atışın uzak direk dibinden dönmesi ve Matei’nin bomboş bir pozisyonu harcamasının ardından bir kere daha Hopf’un yine sol doksana gelen topu ter elle çıkarışını izledik. Maçın sonlarına doğru Muriqi’nin çaprazdan yapıştırdığı gösterişli şutu filelerde gördük ve maç da 2-0 tamamlanmış oldu ve yazının ilk paragrafını hep birlikte izledik.
Filmin son sahnesinde Üzülmez, “Gençlerbirliği'nde gündem ve söylemler bitmiyor. Kulüpte hep bir kaos var. Nedir bu anlamadım, başarıda da başarısızlıkta da kaos…” dedi ve ekran karardı.
Tribünleri boşaltırken, sonunda bizi anlayan birinin çıkmasından ötürü seviniyorduk. Gençlerbirliği’nin 2006-07’den bu yana puan cetvelinde 9 (yazıyla dokuz)’unculuktan yukarıya çıkamıyor olmasının en büyük sebebi, bu bitmeyen kaos ortamı değil mi?
Oysa bizim tek ihtiyacımız olan, dün maçın sonunda futbolcular ile teknik direktörün ortaya koyduğu birlikteliğin tüm kulübe yayılmasıdır ki, ancak bu şekilde başarıya ulaşılır! Tabi ki eğer istenen başarıysa!