İlk 5 mücadelesi veren Osmanlıspor’un en etkili silahları, diri olmaları, özellikle köşe atışlarında çok iyi organize olmaları ve hızlı atağa çıkmaları. Buna karşılık Üzülmez’in gelmesiyle birlikte Gençlerbirliği’nin en etkili silahları, rakibini önde karşılayıp oyun kurmasına engel olup akabinde golü bulmaları ve tüm takımın 90 dakika yardımlaşmalı ve tam konsantre savunma yapıp rakibi kaleye yaklaştırmaması.
Osmanlıspor tüm etkili silahlarını kuşanmış bir şekilde maça çıkarken Alkaralar, tam konsantre defans yapma özelliklerini her iki yarının da ilk dakikalarında soyunma odasında unutmuş olacaklar ki, ilki köşe vuruşundan diğeri de, Beşiktaş maçından bu yana ilk kez, ceza alanına rakip oyuncunun girmesine ve şut çekmesine izin vererek, Osmanlıspor’un her iki yarıya da 1-0 önde başlamasına imkan verdiler.
Her iki devrenin de geriye kalan bölümde Gençlerbirlikliler topa sahip olup pozisyon üretmeye çalışırken, Osmanlıspor bir yandan çoklu/bol yardımlaşmalı savunma yapıp, bir yandan da hızlı çıkışlarla gol bulmaya çalıştılar.
İlk yarıda dengeyi kurup bir de Selçuk’la golü bulunca, birlikte maçı izlediğimiz Tanıl Abiyle ikinci yarı bir şeyler yapabileceğimizi konuşmuştuk, ama üste de bahsettiğim gibi, ikinci yarının hemen başında golü yiyince tüm moralimiz altüst oldu.
Yoğun yağmur nedeniyle top sürmenin çok zor olduğu maçta Kırmızı-Siyahlılar uzunca bir aradan sonra ilk kez golü şutla bulmaya çalıştılar. Selçuk’un iki güzel şutundan birinde direk diğerinde ise kaleci, El Kabir’in de bir şutunda direk gole izin vermedi.
Uzun lafın kısası, diri bir takım karşısında iki kere uyuduk ve iki kere yenik duruma düştük. Sonrasında ise özellikle İrfan ve Selçuk’la gole çok yaklaştık ama bir türlü maçı koparacak gole imzamızı atamadık. Önümüzdeki maçlara bakacağız!