Üzerinde ölü toprağı olan, psikolojisi bozulmuş; bırakın gol pozisyonunu, hücuma bile çıkamayan bir Gençlebirliği vardı. Şimdi o takımın son 3 maçta gol yememesi, 4 galibiyet elde etmesi ve hep bahsettiğimiz o ‘iştahlı oyun’ anlayışına sahip olması elbette kırmızı-karaları kendine getirdi. Tribünlerdeki heyecan ve az da olsa seyirci sayısındaki kıpırdanma önemli notlardan biri.
‘Üzülür’ ve ‘üzer’ diye endişe duyduğumuz İbrahim Üzülmez’in de takımı nasıl motive ettiğini, futbolcularına nasıl bir özgüven aşıladığını da hayretle izledik. Sanki; maddi imkanı olmayan ve şifreli kanaldan maç izleyemeyen futbolseverlere, uydu alıcısı ya da dekoder hediye etmiş kadar büyük bir sevap kazandı İbrahim Üzülmez. Gençlerbirliği’ne kalite ve netlik geldi. Futbolculuğundaki hırsı ve kazanma istediğini bu kadar kısa sürede takıma yansıtması gerçekten hayret verici. Ben 2-3 futbolcunun takım 11’ine gelmesiyle böylesine bir fark oluşacağını düşünmüyorum. Ligimizde ve Gençlerbirliği tarihinde forma giymiş en prestijli futbolculardan olan Hleb’in varlığı ile bile bunu açıklayamam. Müthiş bir ekip işi çıkaran kırmızı-karalara yalnızca şapka çıkarıp, ayakta alkışlamak düşer.
Aksayan yönleri bile yazamıyor insan zira böylesine bir seriyi bu sezon 3 büyük takım dışında başaran tek takım oldu Gençlerbirliği.
Ayaklandı, kendine geldi, tribünleri ısıttı kırmızı-karalar. Her şey bitmiş değil; her şey olmuş da değil. Ayakları yere basan açıklamalar yapan teknik heyet ve futbolcuların, birbirine kenetlendiğini görmek gelecek adına da çok kıymetli.
El Kabir attığı golle gol orucunu bozdu, morallendi. İrfan Can da kalitesine yakışan işler yapmaya başladı. Savunma ve liberoların biraz daha sert karşılaması gerek diye düşünüyorum rakip ataklarını. Çünkü kale önünde çok karambol yaşanıyor ve bunu Beşiktaş gibi takımlar affetmeyebilir.
Başkan İlhan Cavcav’a acil şifalar, kırmızı-karalara da sonsuz başarılar...