Elli katlı bir binadan düşen adamın hikâyesini biliyor musun?
Her katta kendini rahatlatmak için kendine şunu demiş:
“Buraya kadar her şey yolunda. Buraya kadar her şey yolunda.”
Önemli olan düşüş değil, yere çarpıştır.
La Haine (Protesto) filminin başlangıcından bir replik bu.
Mehmet Özdilek’in haftalardır tekrar ettiği bir replik aslında. “Buraya kadar her şey yolunda”
Önemli olan düşüş değil yere çarpıştır demiş ya filmde. Gençlerbirliği de bu hafta yere oldukça sert çarptı.
Haftalardır kulüpte hiçbir şeyin yolunda olmadığını yazıp çizmeye çalıştım. Daha 20 gün önce “Gençlerbirliği’nin futbol oynamaya niyeti yok” diye başlık atmış, takımın ateş hattının dibine sürüklendiğini hatta şu an tam o hatta olduğunu söylemiştim. Üzerine 3.Lig takımlarından Etimesgut’un Gençlerbirliği’ni kupadan eleyebileceğini söylemiştim. Mehmet Özdilek ne kadar puan hedefinin 1,25 ortalama olduğunu, bunun biraz altında gittiklerini söylese de durumun hiç iyiye gitmediğini kalemim yettiğince yazdım, çizdim. Her maçtan sonra “Buraya kadar da hiçbir şey yolunda değildi aslında” demeye çalıştım.
Takımın bu kadar kötü gidişinin oyuncuların bireysel performanslarına bağlayıp, kadro yetersiz deyip geçmek ya da “Şanssız goller yiyoruz” kolaycılığına kaçarak durum analizi yapmanın yanlış olduğunu düşünüyorum.
Açıkçası ben kadronun 15 haftada 13 puan alabilecek kadar kötü olduğunu da düşünmüyorum. Hatta memleketin en iyi ileri uçlarından birine sahip Gençlerbirliği. Daha da abartıp Gençlerbirliği’nin destan yazdığı 2002-2003 sezonunda dahi kulübün bu kadar iyi ileri uç elemanlarının olmadığını söylüyorum. Stancu, El Kabir, Djalma, İrfan geçen sezon gösterdikleri performansların yarısını maalesef gösteremediler. Orta sahada 10 ayrı kombinasyon üretecek kadar bir kadro derinliği var. Sezon başında yaşanan kale korkusu da Hopf’un kendini göstermesi ile aşıldı. Kulusiç – Ahmet Çalık bu ligin kalburüstü stoperleri. Sol bekte Lato – Uğur – Halil İbrahim alternatifleri var.
Tamam şampiyonluğa oynayacak bir kadrodan bahsetmiyorum ama ligin dibini boylayacak kadar kötü bir kadro yapısının da olduğunu açıkçası düşünmüyorum.
Ama gel gör ki deplasmanda 1 maç kazanamamış, evinde 9 kişi kalmış rakibine 2 dakikada 2 gol yiyerek puan vermiş, en yakın rakibinin kalesine bir şut bile çekememiş bir takım haline geldi Gençlerbirliği. “Takımımız her hafta daha iyi oynuyor” sözlerinin söylendiği haftalarda dahi hiçbir şey yolunda değildi aslında…
Ortadaki sorun takımın kalitesinin düşük olmasından dolayı değil istenilen atmosferin bir türlü oluşturulamamasından kaynaklanıyor. Bugün Gençlerbirliği’ni yenen Sivasspor’un kadrosuna bir bakarsanız ne demek istediğimi daha iyi anlayabilirsiniz. O toplama Sivasspor, Gençlerbirliği’nin bu sezon yapamadığı bir şeyi becerdi ve deplasmanda 3 puanı birden alabildi.
ÖZDİLEK DOĞRU TERCİHTİ AMA!
Mehmet Özdilek bu gelişinde benim için büyük bir hayal kırıklığı yaşattı. Burada bir noktanın altını çizmek istiyorum. Transfer politikasında yapılan yanlışlıklar, kulüp yönetim tarzındaki hatalar malum Gençlerbirliği’nin kronik arızaları. Ama Baxter sonrası Mehmet Özdilek tercihi o dönem için yapılabilecek en doğru tercih idi. “Pazarlamacı gazeteciler” gibi kulüplere yönetici, hoca, futbolcu ismi vermemeye çalışsam da Özdilek isminin doğru tercih olacağını ben de kaleme almıştım. Cavcav’ın istemeye istemeye getirdiği Özdilek’in arkasında haftalarca durmaları da yönetimsel boyutta yine doğru idi. Ama olmadı.
Şimdi Gençlerbirliği’ni zor bir süreç bekliyor.
Cavcav’ın rahatsızlıklarının yoğunlaştığı bir dönemde tehlikeli ve hata kaldırmayacak bir süreç başlıyor.
Transfer dönemi başlamadan önce takımı ligde bırakacak bir hocanın bulunması ve onun istediği transferlerin yapılması lazım.
Kumar oynama lüksü yok.
Çünkü bu ligin şakası yok. Kaybedilen puanları mumla arama mevsimi başlıyor.
Ortada onlarca isim geçiyor.
Daha da geçecek.
Şansal Büyüka Lig TV’den, menajerler telefonlardan Gençlerbirliği’nin başına getirmek istedikleri hocaları seslendirip duracaklar. (Cavcav’ın Büyüka’dan Ersun Yanal’ı ikna etmesini istediği söyleniyor da bunun olmayacağını Gençlerbirliği’nde şu an herkes biliyor.) Onların derdi kendilerine yakın hocaları Gençlerbirliği'nin başına getirip paralarını kazanmak. İyi olup olmamaları açıkçası umurlarında bile değil.
Mesele gelecek ismin büyüklüğünden çok takıma o ruhu verebilecek hocayı bulabilmekte.
Yöneticiler her hafta “Yönetim İstifa” seslerini duymak istemiyorlar ise, Cavcav, takımını kasasındaki tonla paraya rağmen küme düşüren duayen başkan unvanı almak istemiyor ise doğru ismi takımın başına getirmek zorunda.
Benden söylemesi…
Bu takıma ruhunu kazandıracak hocayı bulup en geç Fenerbahçe maçından sonra takımın başına getirilmeli...